‘USTA’ VE SORUNLU MÜRİDİ

‘Usta’ sadece altı filmle genç kuşağın önde gelen temsilcileri arasına giren Paul Thomas Anderson’un son filmi

Viktor APALAÇİ Sanat
28 Kasım 2012 Çarşamba

‘Usta’, 20. yüzyılda Amerika’nın inanç arayışını ve tarikat olayını işleyen filmler zincirinin son halkası. 2. Dünya Savaşı, travmasını atlatamamış, serseri, alkolik bir gencin yolunun bir tarikat lideriyle kesişmesini anlatan film dram kalıpları içinde işlenmiş. Senarist-yönetmen Anderson’un bir tarikatın felsefesini inceleme gibi bir derdi yok. Karışık bir baba-oğul ilişkisi fonunda, karmaşık bir dostluk olayını anlatmaya odaklanıyor. Bu iki rolde ‘Venedik’te En İyi Erkek Oyuncu’ ödülünü paylaşan Joaquin Phoenix ile Philip Seymour Hoffman şimdiden Oscar’a adaylıklarını koyuyorlar

‘Usta / The Master’ 20. yüzyılda Amerika’nın inanç arayışını ve tarikat olayını işleyen filmler zincirinin son halkası. 2. Dünya Savaşı travmasını atlatamamış serseri ve özgür ruhlu, aklı fikri sekste olan alkolik bir gencin, bir tarikat lideriyle yollarının kesişmesini anlatan film dram kalıpları içinde işleniyor.

Hayatı boyunca bir baltaya sap olamamış, uyumsuz, geçimsiz asker Freddie (Joaguin Phoneix), herkesin çok sevip saydığı, doktor, psikiyatr, filozof Dodd (Philip Seymour Hoffman) ile tanıştıktan sonra hayatı değişir.

Bir akıl hocasına, bir baba figürüne ihtiyacı olan Freddie, müridlerinin ‘usta’ diye hitap ettikleri tarikat liderine bağlanıyor, ondan çok şey öğreniyor, hayatında ilk kez sevildiğine tanık oluyor.

Baba-oğul ilişkisine benzer bir dostluğun filizlenmesini işleyen film, 1950’lerin başında Ron L. Hubbard adlı bilimkurgu yazarı, filozofun, Kaliforniya’da kurduğu Scientology tarikatının ilk döneminden etkilenmişe benziyor.

Ancak senarist yönetmen Anderson’un bu tarikatı ve felsefesini inceleme gibi bir derdi yok. Karmaşık bir baba-oğul ilişkisi fonunda, kendisine akıl hocası olarak seçtiği tarikat lideriyle, bir gencin yaşadıklarını anlatmaya odaklanıyor. ABD’deki tarikat olgusuna bir eleştiri getirmeyi hedeflemeyen Anderson, farklı kesimlerden gelen iki erkeğin çizgi dışı dostluk ilişkisini anlatmakla yetiniyor.

Kendisine farklı ufuklar açan, düşünce yapısını değiştiren, yaptığı fikir tartışmaları ile rahatlayan bir mürid ile ‘usta’sı arasındaki alışverişi film, ilgiyi baştan sona ayakta tutan bir sinema diliyle anlatıyor.

SIRF JOAQUİN PHONEİX İÇİN İZLENMEYİ HAK EDİYOR

Filmlerinde hep bol kahramanlı öyküleri seviyeli bir sinemasal anlatımla cazip hale getiren Anderson, yine çok iddialı, alabildiğine özgün ancak seyri zor bir filme imzasını atıyor.

Joaquin Phoneix ve Philip Seymour Hoffman gibi olağanüstü iki oyuncu ve Jonny Greenwoo’un büyüleyici müzik partisyonunun desteğini arkasına alan yönetmen Anderson, iki adamın zeka dolu diyaloglar üzerine kurulu dostluğunu ustalıkla anlatıyor.

2. Dünya Savaşı’nın son günlerini yaşayan Pasifik cephesinde başlayan film, kafayı seksle bozmuş, sorunlu bahriyeli Freddie’nin, savaş sonrası fotoğrafçılık mesleğinde de dikiş tutturamadığını anlatıyor. İşinden kovulduğu gün Freddie, nasıl olduğunu anlamadığı bir şekilde, tarikat lideri Dod’un görkemli yatında uyanıyor.

Bir tür baba gibi sığınıp, kendisine bir yol gösterici olarak seçtiği, çırağı olmayı kabullendiği, karizmatik tarikat lideri Dobb’un hayatında özel bir yer edinen Freddie’ye rahat batıyor, huzurlu günler çabuk geçiyor.

Birkaç kez evlenen, ‘The Caus’ adlı tarikatın lideri Dobb’un, son eşi, akıllı, güzel ve sevecen Peggy (Amy Adams), oğlu Val, kızı Elisabeth, damadı Clark bu iki erkeğin arkadaşlığına anlam vermekte zorlanırlar.

Annesi tımarhanede yatan, çıldırmanın eşiğindeki Freddie, dünyanın her yerinde okullar açan tarikat lideriyle, egosu yüzünden fikir çatışmaları yaşar, nihayetinde kaçınılmaz son gelip çatar.

Nefes kesen birer oyun veren Joaquin Phonei; ile Philip Hoffman Seymour karşılıklı döktürüyorlar. Oscar ödüllerinin bir numaralı favorisi haline gelen J. Phoenix, görkemli bir ‘arızalı tip’ kompozisyonu çiziyor.

‘Şüphe / Doubt’ filminde Hoffman’la beraberliğini ‘Usta’da sürdüren Amy Adams, tarikat liderlerinin itaatkâr eşi Peggy rolünde usta oyunculuğunu sergilerken, eski tüfeklerden Laura Dern kısa rolünde sivriliyor.

Filmdeki modern tarikat örgütünün şarkılı, danslı bir toplantısına, bütün kadınların çırılçıplak soyunarak katılmalarını gösteren sekans, ‘Usta’nın en ilginç bölümlerinden biriydi.

Yazımızı inanç arayışını ve tarikat olayını işteyen ünlü Hollywood yapımlarını hatırlatmakla bitirelim. Avustralya’lı Peter Weir’ın ‘Tanık / Witness’, Richard Brooks’un Burt Lancesterli ‘Elmer Gantry’si, John Schlesinger ustanın “Tarikat / The Believers’i Yunan kökenli Costa Gavras’ın “İhanet / Betreyed”i tarikat filmleri zincirinin güçlü halkaları.

ROBERT ALTMAN’IN VARİSİ

Paul Thomas Anderson

Paul Thomas Anderson, filmografisindeki sadece 5. filmle sinemada Robert Altman ustanın varisi olarak gösterildi.

16 yıllık kariyerinde, senaryo yazarı ve yönetmen olarak 5. kez Oscar ödülünde aday gösterilen yönetmenin uluslararası festivallerde üç önemli başarısı var.

Anderson, çok kahramanlı, karmaşık anlatımlı filmlerindeki ustalığını kanıtladığı “Magnolia” ile 2000 yılında Berlin’de Altın Ayı kazandı.

4. filmi olan ‘Punch – Drunk – Love’ ile 2002’de Cannes’da En İyi Yönetmen seçildi. 5 yıl sonra aynı ödülü. ‘Kan Dökülecek / There Will Be Blood’ ile 2008 Berlin Film Festivali’nde kazandı.

Bafta ödüllerine dört kez aday gösterilen sanatçı ilk uzun metrajlı filmi ‘Hard Eight’ ile ilk çıkışını 1996’da yaptıktan sonra, ertesi yıl ‘Ateşli Geceler / Boogie Nights’ ile En İyi Orijinal senaryo dalındaki ilk Oscar adaylığını kazandı, oyuncuları Julianne Maore ile Burt Reynolds Oscar’a aday gösterildi.

Birbirinden çok farklı insanların hayatlarının bir gününü anlatan ‘Magnolia’ (2000) filmi, şaşırtıcı finaliyle olduğu kadar Julianne Moore, Philip Seymour Hoffman ve Tom Cruise’un aralarında bulunduğu güçlü oyuncu kadrosuyla da çok konuşuldu.

Bu filmde Aimee Mann’ın bestesi ‘Save Me’ En İyi Orijinal Şarkı” dalında, Tom Cruise ise En İyi Yardımcı Aktör dalında Oscar adayı oldu.

Anderson’un en çok konuşulan ve sinemasal anlamda en etkileyici filmi, Upton Sinclair’in ‘Oil’ romanından uyarladığı ‘Kan Dökülecek / There Will Be Blood’ (2007) oldu. Petrol arama histerisini anlatan, Daniel Day-Lewis’in kendini aştığı bu film karakter tahlilindeki başarısıyla öne çıktı.

Beş yıllık bir suskunluk döneminden sonra, Anderson ‘Usta / The Master’da 2. Dünya Savaşı travmasını atlatamamış asosyal bir gencin bir tarikat lideriyle yakınlaşmasını ve müştereken yaşadıkları fırtınalı yılları anlatıyor.

İki ay önce Venedik Film Festivali’nde bu filmde Anderson En İyi Yönetmen seçilirken, filmin iki başrol oyuncusu Joaquin Phoneix ile Philip Seymour Hoffman En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü paylaştılar.