Mevsime Tiyatro Hâl’de, prömiyerini İKSV İstanbul Tiyatro Festivali’nde gerçekleştirdiği Parti ile giren EKİP, bu kez izleyicinin karşısına gurup üyelerinin kişisel sorunlarından, sıkıntılarından, dertlerinden yola çıkarak var ettikleri, her şeyiyle kendilerine ait bir çalışma ile çıkıyor
Tiyatro sanatının bir “ekip” işi olduğuna inanan ve repertuar oluşturmaktan sahne tasarımına, dramaturji aşamasından teknik çalışmalara kadar her şeyi gurup elemanlarının tümünün ortak katılımıyla gerçekleştirmeyi amaçlayan bir grup genç tarafından 2010’ da kurulmuş olan EKİP, geçen yıl, Vaclav Havel’in 1984’de yazmış olduğu ve Absürd Tiyatro’nun başyapıtlarından sayılmasına karşın, klasik -İtalyan Sahnesi- yorumu biraz da eskimeye yüz tutmuş oyunu Largo Desolato’yu, tozlarını silkeleyerek soluk soluğa izlenen olağanüstü bir deneysel gösteriye dönüştürmüştü.
Largo Desolato’ya ödül
2012’de, Tiyatro Bölümü’nden mezuniyet projeleri olan Largo Desolato’yu, Haliç Üniversitesi’ni temsilen Çek Cumhuriyeti’nin Brno kentindeki “Theater Faculty of Janáček Academy of Performing Arts” tarafından düzenlenen “22nd. Setkání/Encounter İnternational Festival of Theatre Schools”a götürdüler. Epey heyecanlıydılar; dünyanın her tarafından başvurmuş olan 26 oyun arasından seçilerek 12 finalist arasına girmek bir yana, oyunu Havel’in ülkesinde Türkçe oynamanın “tereciye tere satmak” olarak algılanma olasılığı da vardı tabii ki... Ama performansın “çağdaş ve evrensel yorumu, çok yönlü olarak kullanımı ve sahnelemenin üstün şekilde biçimlendirilişi” EKİP’e festivalin büyük ödülü olan Festival Director Award’ı kazandırdı. Vaclav Havel’in yakın dostu olan jüri başkanı “Havel yaşasaydı bu yorumu çok beğenirdi” diye övgü dolu sözler de söyledi.
Amacı dünyanın her tarafından gelen tiyatro öğrencilerine ve üst düzey profesyonel tiyatroculara bir karşılaşma ortamı yaratmak olan Setkání/Encounter, Avrupa’nın en önemli üniversitelerarası tiyatro festivallerinden biri. Festivalin sonunda verilen The Marta Awards bu tür buluşmaların en prestijli ödülleri arasında yer alıyor.
Dünyanın herhangi bir yerinde, hem de festivalin büyük ödülü Festival Director Award’ı ülkesine getiren topluluk coşku ile karşılanır, olay basında ve medyada geniş yankılar uyandırır, bu gençlere destek ve sponsorluk kampanyaları başlatılırdı. Ne yazıktır ki ‘sanat’ ve ‘sanatçı’ sözcüklerinin olabildiğince ucuzlatıldığı ülkemizin bırakın medyasının, tiyatro camiasının bile böyle bir başarının ikinci kez tekrarlandığından (evet, Tiyatro Hâl’in kurucusu Özer Arslan da, yazıp yönettiği Eksik’le 2010’da aynı ödülü kazanmıştı) haberi bile yok.
Keşke sanatı ve sanatçıyı desteklemeye yönelen bankalarımız ve büyük holdinglerimiz, gerektiğinde başka işlerden, dizilerden, reklam filmlerinden kazandıkları üç kuruşun tamamını tutku ile sevdikleri tiyatroya yatırarak nerdeyse boğaz tokluğuna çok üst düzeyde iş çıkaran bu gençlere sponsorluk etseler, maddi sorunlarını bir nebze azaltarak onlara tamamen sanata yönelme olasılığı tanısalar diye düşünmüşümdür hep...
Tiyatro Hâl’de Parti
Mevsime Tiyatro Hâl’de, prömiyerini İKSV İstanbul Tiyatro Festivali’nde gerçekleştirdiği Parti ile giren EKİP, bu kez izleyicinin karşısına gurup üyelerinin kişisel sorunlarından, sıkıntılarından, dertlerinden yola çıkarak var ettikleri, her şeyiyle kendilerine ait bir çalışma ile çıkıyor.
Temel hedefi, havasını soluduğu ülkenin meseleleriyle ilgili, farklı sosyal sınıflara ulaşabilen, dönüştürebilen, nitelikli, çağdaş ve samimi bir tiyatro yapabilmek olan EKİP elemanları ile Tiyatro Festivali süresince karşılaştığımda onların sadece beraber çalıştığına değil, beraber gezdiklerine ve beraber oyun izlediklerine de şahit olmuş, Largo Desolato’daki kusursuz uyumun, bu neredeyse simbiotik beraberliğin sonucu olduğunu düşünmüştüm.
Parti, işte böyle bir beraberlikten doğan son derece ilginç bir oyun.
Parti’nin, masa başı çalışması dâhil üç buçuk ay sürmüş olan oluşum öyküsü de en azından oyunun kendisi kadar heyecan verici. Gurup üyeleri önce bireysel huzursuzlukları ve iç hesaplaşmaları ile ilgili uzun uzun sohbet etmişler. Bir süre sonra, ‘toplumsal belleğin zayıflığı’, ‘küçük burjuva ahlâkının ikiyüzlülüğü’, ‘nefret söylemi ve suçu’, ‘tahammülsüzlük ve tahammülsüzlük sonucu içselleştirilerek normalleştirilen şiddet’ ve bunun zıt kutbu olabilecek ‘umursamazlık’ gibi kimi benzer konuların farklı kişiler tarafından sıklıkla dile getirildiğini fark etmişler.
Bunun üzerine, bu başlıklara odaklanarak doğaçlama çalışmalarına geçmişler. ‘Toplumsal bellek’ konusu özellikle öne çıkmış. Sonuç ürperticiymiş: Grup üyelerinin, değil Türkiye’nin yakın tarihindekileri, yaşamış oldukları son yılların kimi olaylarını bile kolayca unutmuş olduklarını fark etmişler. Cem Uslu, bu ilk çalışmaların ışığında kabaca bir öykü kurgulamış. Grup tarafından da beğenilen öykü, olay dizisinin, karakterlerin ve duyguların oluşturulması için iki ay kadar süren bir prova sürecinin belkemiğini oluşturmuş. Peşinden grup, Keşan’ın Yayla Köyü’nde, tıpkı oyundakine benzer bir yazlık ev tutarak on günlük bir kampa girmiş. Metin okumaları ve doğaçlama çalışmalarıyla geçen bu kampın ardından da Cem Uslu, elde ettiği verilerden kimini seçip kiminden vazgeçerek, kimini de yeniden kurgulayarak oyunun nihai metnini kaleme almış.
15 seneye yakın dostlukları üniversite yıllarına dayanan, mezuniyetlerinin ardından buluşamamış ve yıllar boyunca görüşememiş olan altı eski arkadaşın yıllar sonra, Zeyno’nun nişanlısı Metehan için düzenlediği sürpriz bekârlığa veda partisindeki buluşmasına odaklanan Parti, izleyiciyi de içine alan kısa bir ön oyunla başlıyor.
En çarpıcı bölüm TANGO
Bu girişin en çarpıcı bölümü, Zeyno ile Metehan’ın ‘tango’su. Zor iştir iyi tango yapmak; kusursuz uyum ister. Simel Aksünger ve Ertürk Erkek, bu birkaç dakikalık performansta bedenleri, bakışmaları ve gülümsemeleriyle, Zeyno ve Metehan’ın ruhsal, fiziksel ve cinsel yönden uyumlu gerçek bir ‘çift’ oluşturduğunu izleyiciye başarıyla aktarıyorlar.
Başlangıçta her şey iyi gider. Herkesin keyfi, neşesi yerindedir, içkiler yudumlanır, müzik dinlenir, kahkahalar eşliğinde sohbet edilir, görüşülemeyen o uzun zaman dilimi içerisinde neler yapılıp edildiğinden konuşulur, eski günler yâd edilir… Hakan’ın iyice sarhoş olup durmaksızın kusması bile eğlence konusudur. Ta ki Hakan on yıl kadar önce başka bir partide gerçekleşen -ya da gerçekleştiğini sandığı- olayı anımsamaya başlayana dek...
Yıllar öncesine dair ‘kesin’ bir gerçek söz konusu olabilir mi? Bir grup insan, başlarından geçmiş ortak bir anıyı gerçekten de unutabilir mi? Geçmişe hatırlamak ve öğrenmek için mi bakılır, yoksa unutmak ve avunmak için mi? İnsan hatırlamaya dayanamadığını unutmaya eğilimli değil midir? Ve hesap vermekten, bedel ödemekten kaçmanın en kolay yolu unutmak değil midir?
Oyun süresince 6 kişi on yıl önce yaşandığını varsaydıkları, biraz ‘umursamazlık’ biraz da ‘bizden olmayana karşı ayırımcılık’ sonucu ölümcül bir olaya sebep olduklarına inanmaya başlarlar. Partinin sonlarına doğru onlara katılan ‘psikolog’ arkadaşları Sezin onları kendi argümanları ile tamamen tersine ikna ettiğinde ise bir çeşit ‘kollektif isteri’ yaşamış olduklarına –belki de böylesi işlerine geldiği için- inanacaklardır. Oyunun finalini açık tutan Cem Uslu, gerçekte ne olduğu sorusunun cevabını izleyiciye bırakacaktır.
Yukarıdaki özet ‘iceberg’in görünen kısmı. Seyirci biraz kafa yorarak, on yıl önceki olayın inandırıcı olup olmadığına takılmayı bırakıp asıl felâkete odaklanabildiğinde, asıl sorunun ‘o zaman’ yaşanmış ya da yaşanmamış olanda değil ‘şu anda’ yaşanmakta olanda olduğunu fark edecektir.
Bu Parti’de gelişmekte olan ve ancak Sezin’in gelişiyle gerçekleşmesi önlenen olay, korunma içgüdüsünün insanları yavaş yavaş yavaş getirebileceği bilinçli ve çok daha karanlık bir yere doğru yollanmaktadır. Bu bağlamda, oyunun başından beri dürüstlüğün ve sağduyunun temsilcisi gibi duran Zeyno’nun finalde ait olduğu küçük burjuva toplumunun bir parçası olarak ‘sürüye yeniden katılması’ neredeyse trajik bir anlam kazanmaktadır.
Oyun iki buçuk saat sürüyor. Hiç sarkmadan soluk soluğa izletiyor kendini. Sanırım Parti ekip için bir tür ‘catharsis’-arınma olmuş. Bu yüzden Cem Uslu’nun yönetmenliği olsun, Simel Aksünger, Ertürk Erkek, Sercan Gülbahar, Elif Bilgiç, Ayşegül Uraz, Cem Uslu, Duygu Yetiş ve Tuğba Balcı’nın oyunculukları olsun her türlü övgünün üstünde. Sanki oynanmıyor, yaşanıyor...
Parti her salı, Largo Desolato her çarşamba Tiyatro Hâl’de. Kaçırmayın.
Hepinize iyi seyirler.