Tarihsel süreç içinde: Hz. İsa, Miladi çağın başında yaşamış, Hıristiyanlığın kurucusu olan Filistinli bir Yahudi’ydi. Hz. İsa, Tevrat’ı ortadan kaldırmadığını, tam tersine kusursuz hale getirdiğini ileri sürdü.
Bununla beraber, o zamanın Yahudi din otoriteleri, Hz. İsa’nın görüşlerine katılmamış ve desteklememişlerdi. Hıristiyanlık, her ne kadar Yahudi başlangıçlara sahipse de, zamanla manevi kurtuluş hakkındaki değişik felsefesi, adanma ve merhamet şekilleriyle, hissi ve düşünsel tavırları ve tarihsel bilinci ile tamamen değişik bir yaşam tarzına dönüştü.
Tarihsel süreç içinde: Hz. İsa, Miladi çağın başında yaşamış, Hıristiyanlığın kurucusu olan Filistinli bir Yahudi’ydi. Hıristiyanlar tarafından Mesih, Tanrı’nın oğlu ve insanlığın kurtarıcısı olarak kabul edilir. Hz. İsa, Tevrat’ı ortadan kaldırmadığını, tam tersine kusursuz hale getirdiğini ileri sürer. Bununla beraber, o zamanın Yahudi din otoriteleri, Hz. İsa’nın görüşlerine katılmamış ve desteklememişlerdir. Konu teolojik temellere dayanmakla beraber, Hıristiyan âlemi, bu dışlama sonunda Hz. İsa’nın Romalılarca tutuklanıp çarmıha gerilmesini Yahudilerin günahı olarak kabul etmişler ve Mesih sıfatının benimsenmemesini onaylamamışlardır.
Hz.İsa’dan sonra dört İncil ve diğer kutsal yazılar ve mektuplar, Aramice ve Yunanca gibi dillerde yazıldı. Dört İncil’in yazarları Matta, Yuhanna, Luka ve Markos esas olarak Hz. İsa’nın evrenselliğini savunurken; yoksul ve düşkünlere karşı merhameti, günahkarlara karşı bağışlayıcılığı, hoşgörüyü, sevgiyi vurguladılar; şiddete, katliama, nefrete yer vermediler ve insanoğlunu sevmeyi işlediler(Yuhanna,13:34).
Ancak maalesef Hıristiyan dünyasında bu öneriler Yahudilere hiç uygulanmadı. M.S 4. yüzyılda Hıristiyanlığın Bizanslılarca devlet dini olarak kabul edilmesiyle bir perişanlık dönemi başladı. Beşinci yüzyılda patriarklık kaldırıldı, Yahudilere kamu ve ordu görevleri yasaklandı, sinagoglara el kondu. Yedinci yüzyılda çeşitli Avrupa krallıklarında Yahudilere vaftiz olma emri yayınlandı. Haçlı seferlerinde Hıristiyan orduları, yolları üzerindeki tüm Yahudi yerleşim birimlerini talan ettiler ve Yahudileri katlettiler. Kudüs’ü Müslümanlarla savunan Yahudiler aynı vahşi akıbetten kurtulamadı; 13. ve 14. yüzyıllarda sürgünler yaşadılar. Bunların en önemlisi 1492’de İspanya’da gerçekleşti.
Hıristiyan efsanesine göre, Hz. İsa’nın ölümünden sorumlu tutulan Yahudiler, ülke ülke gezmeye mahkûm olmuşlardı. Yahudilerin diaspora öyküsünü Tora’ya göre değil, İncil’in ayetlerine göre yorumlayan Hıristiyanlar sayısız Yahudi’ye işkence etti ve katletti. Keza 16.yüzyılda Martin Luther önderliğindeki Protestan Reform hareketi de Yahudi karşıtlığından ödün vermedi. Papalar 19. yüzyılın sonlarına dek Yahudileri aşağılayıcı fermanları üretmeyi sürdürdüler. 20. yüzyıldaki Nazizm vahşetinde 6 milyon Yahudi dehşet verici bir şekilde yok edildi fakat Nazi karşıtı Hıristiyanlar dahi Yahudileri yadırgamayı sürdürdüler. Orta Çağ’dan beri Tevrat’a ilgi duyan sayısız Hebraist’e (Yahudiliği inceleyen Hıristiyan bilimciler) ve polemiklere karşın düşmanlık sürdü.
Ancak 1965’te Vatikan’ın Nostra Aetate Madde-4’ü yayınlamasıyla kilisenin tutumu yumuşadı. 1990’da Prag’da Şoa karalandı. 1994’te Papa Yahudilerin İsa’nın ölümünden sorumlu oldukları fikrinin yanlışlığını içeren bir mesaj yayınladı. Bununla beraber günümüzde tüm Hıristiyan ülkelerde çeşitli derecelerde antisemitik tutumlar mevcut olup giderek artmaktadır.
Yahudilik ve Hıristiyanlık arasında teolojik inceleme
Bu konuda Ortaçağ’da Kilise temsilcileri ve Yahudi din adamları arasında birçok münazara yer almış fakat münazaralar Yahudilerin lehine sonuçlansa da, Hıristiyanların baskısı sürmüştür. Örneğin Tortosa’daki tartışmaya (1413-1414) Josef Albo dâhil ünlü rabiler katılmış fakat çıkan antisemit olaylar nedeniyle birçok Yahudi vaftiz olmak zorunda bile kalmıştır!
Hıristiyanlığın ana inançlarından olan Meryem Ana’nın bakireliği, Üçlülük(Trinite), günahın Yaratılış’tan beri varoluşu ve ilk günahın Hz. İsa tarafından onun ölümüyle yüklenilerek insanoğlundan alındığı konuları Yahudiler tarafından kabul görmez. Hıristiyan öğretisine göre (Korentliler, 15:22), insanoğlundaki ilk günah, Hz. İsa’nın çarmıhta onun için ölmesiyle beraber kalkmıştır. Yahudilik ise Peygamber Moşe’nin zamanından beri, üçüncü bir tarafın günahlardan bireysel bir kurtuluşu sağlayamayacağını ve her bireyin kendi suçu için ceza çekeceğini savunur. (Tesniye, 24:16). Keza Hıristiyanlar, İşaya 7:14’e istinaden Hz. İsa’nın doğumunun bir bakireden olduğunu vurgular. Ancak Yahudi din adamları, bu ifadede yer alan ‘alma’ kelimesinin bakire anlamına gelmeyeceğini ve Tanah’ta bakire ifadesinin ‘betula’ kelimesiyle anlatıldığını savunurlar.
Öte yandan Yahudilerin Hz. İsa’yı çarmıha germiş oldukları savı tarihsel dayanaktan yoksundur. Tarihçi Flavius Josefus, bunun Romalılar tarafından uygulanan bir ölüm tarzı olduğunu bildirmektedir; bu durumda bu emri ancak Romalı yetkili Pontus Pilate vermiş olabilir. İncil’e göre (Markos 14:54) ve (Matta 26:27) Hz. İsa’nın tutuklandığı gece Yahudi dini konseyi Sanhedrin toplanmıştır. Ancak bir Pesah(Hamursuz) gecesine isabet eden bu günde bu konseyin davayı ele alması mümkün değildir. Kaldı ki diğer havarilerden Luka (22:54,66) Sanhedrin’in o günün sabahında toplandığını belirtir. Matta İncil’i ise Hz. İsa’nın, müridi Yuda İskariot’un ihbarı üzerine tutuklandığını belirtir; buna karşın bazı İncil talebeleri, Yuda isminin özellikle bu işe karıştırıldığını söylerler. Bu isim, Yahudi kelimesine benzediğinden, ihanet ve açgözlülük çağrışımları böylece yüzyıllar boyu Yahudilere yıkılmıştır.
Hz.İsa’nın Mesihlik iddiası
Öte yandan Hz. İsa’nın Mesihlik iddiası, Yahudileri ikna etmemiş ve pek az sayıda Yahudi arasında kök salabilmiştir. Çünkü Yahudi geleneğinde ve büyük din bilimcisi Maimonides’in tariflerinde yer alan Mesih Çağı’nı betimleyen durum(savaş, kıtlık, kıskançlık) olmaması, bereketin uluslararası olması, herkesin Tanrı’yı tanıması gerçekleşmemiştir. Yahudiler, Hz. İsa’yı Tanrı’nın oğlu ve Mesih olarak kabul etmezler fakat bazı din bilimcileri onun peygamber olarak kabul edilebileceğini söylerlerse de, bu da tartışılabilir. Çünkü İsrailoğulları’ndan çıkan peygamberlerin tümü, Tanrı’nın sözcülüğünü yapmışlardır. Hâlbuki Hz. İsa kendini dini yetkili olarak görür. Örneğin Matta(9:6)’da Hz. İsa kendini ‘Yeryüzünde günahları affetme gücü olan insanoğlu’ olarak nitelendirir.
Tanrı’nın birliği ve şekil olarak betimlenmemesi temel bir Yahudilik inanç ve ilkesidir. Hıristiyanlık doktrinine göre Hz. İsa’da Tanrı’nın canlandırılması, Yahudiliğin bu esas inancına ters düşer. Aynı bağlamda Hıristiyanlığın trinite (üçlülük) inancı Maimonides’e göre politeizm ve tek tanrıcılık emrinin (Çıkış, 20:3) ihlali görür. Zira Maimonides, İspanya’da doğmuş fakat yaşamının çoğunu İslam ülkelerinde geçirmiş olup, ancak Müslümanları ve Yahudileri gerçek tek tanrıcı (monoteist) olarak görmüştür. Buna karşın büyük Tora yorumcusu Rabbenu Tam(1100-1171) ,Trinitedeki üç varlığın (baba, oğul, Ruh-ül Kudüs), ayrı tanrılar olmayıp, Tanrı’nın parçaları olduğu savını benimsemiştir.
Hıristiyanlık bir sevgi ve şefkat dini olarak övünürken, Musevi dinini katı ve tavizsiz olmakla suçlamıştır. Bu meyanda bir İncil ifadesi (Matta,5:38,39) şöyledir: “Söylenmiş olduğunu duymuş bulunuyorsunuz ki: Göze göz dişe diş. Fakat ben size diyorum ki: Kötü olan kişiye mukavemet etmeyiniz. Fakat birisi sizin sağ yanağınıza vurursa, siz ona öteki yanağınızı da çeviriniz”.
Halbuki Yahudilik, kişinin intikamcı olmamasını öğretirken (Levililer, 19:18) kişinin düşmanını sevmesini, dolayısıyla sömürülmesini de önermez. Kaldı ki İncillerin yazılmasından çok önce Yahudi din bilgeleri ‘göze göz’ün anlamının, aslında birisi başkasının gözüne zarar verirse, bunun parasıyla tazmin edilebileceği şeklinde anlaşılması gerektiği konusunda gerekli yorumu yapmışlardı. Diğer taraftan, insanın daha yüksek bir manevi düzeye kavuşması için Hıristiyanlık, dünyevi zevklerden sıyrılmayı öngörür. Seks, yiyecek, şarap içmekten kaçınmak bu kapsamdadır. Yahudi geleneği bu tür yaşam tarzını benimsemez, hatta günah olarak addeder. Örneğin Yeruşalayim Talmudu’nun rabileri, insanoğlunun yaşamı boyunca kendisini dinen meşru kılınan zevklerden mahrum etmesi konusunda yargı gününde Tanrı’ya karşı hesap vereceğini belirtmişlerdir. (Mişna, Kiduşin, 4:12)
Hz.İsa’nın ölümünden kim sorumlu
Romalı Vali Pontus Pilate’nin Hz. İsa’nın ölümünde sorumlu olmadığı imajı ise anti Yahudi imajı için icat edilmiştir. Aslında Pontus Pilate, Yahudi bayramında katil ve haydut Barabbas’ı tahliye etmiş fakat sosyal çalkantı yaratan Hz. İsa’nın tutukluluk halinin devamını uygun görmüştür. Tarihçiler Pilo ve Flavius bu konularda deliller sunarlar. Kaldı ki Yahudilerin “Tanrı’nın oğlunu öldürdüğü” savı da anlamsızdır. Zira Kardinal Rufi’nin dediği gibi: “Tanrı öldürülemez. Ayrıca (Yuhanna 10, 17-18)’ya göre Hz. İsa kendi yaşamını feda ettiğini, onu kimsenin almadığını ifade etmektedir.
Yahudilere göre Hıristiyanlık, Roma devrinin bir şekillenmesi gibi görünmüştür. Bunda Hıristiyanlıkta ikonlara, resimlere yer verilmesi rol oynamıştır. İnciller, Hz. İsa’yı uygulamacı bir Yahudi olarak tarif ederler. Ancak Hıristiyan Kilisesi, Yahudi dinsel ritüelinden tamamen uzaklaşmıştır. Kilise babaları iki din arasında kesin bir çizgi çekerek ruhban sınıfının konumunu güçlendirmiştir. Daha başlangıçta Aziz Pol ve diğer Hıristiyan misyonerleri her ne kadar ilk tarikatlarına bazı Yahudileri dahil edebilmişlerse de şabat ve sünnet gibi Yahudi uygulamalarının paganlara dayatılmasının güçlüğünü idrak etmişler; Aziz Pol “etin değil ruhun sünneti” fikrini geliştirmiştir. Zamanla bu kesin ayırım, Şabat’ın cumartesi gününden Pazar’a alınmasıyla belirginleşmiştir.
Her ne kadar günümüzde dahi köktendinci Hıristiyanlar Hz.İsa’nın ikinci dönüşünün gerçekleşmesi için Avram Avinu’nun (Hz.İbrahim) Tanrı ile aktinin korunması gerektiğine ve yeni kurulan İsrail Devleti’nin, Tanrısal planın ve Tevrat’ın ve İncillerin kehanetinin gerçekleştiğini ifade ettiğine inanırlarsa da Hıristiyanlık, her ne kadar Yahudi başlangıçlara sahipse de, zamanla manevi kurtuluş hakkındaki değişik felsefesi ve adanma ve merhamet şekilleriyle, hissi ve düşünsel tavırları ve tarihsel bilinci ile tamamen değişik bir yaşam tarzına dönüşmüştür.
Ve de sonuç olarak; döneminde Yahudi inanç tablosundaki dejenerasyona bir reaksiyon olarak fikirlerini yaymaya başlayan bir Yahudi olan Hz.İsa’nın öğretilerinin geçirmiş olduğu dönüşümün doğrultusunda Hıristiyanlık, yaklaşık yirmi asır boyunca Yahudi alemine şiddetli bir husumet göstermiş. Tora’nın çeşitli yerlerinde belirtildiği gibi Yahudiler çeşitli milletler arasında horlanmışlar, zulme uğramışlar ve göçlere zorlanmışlardır. Hıristiyanlığın doğuşu ile birlikte, adeta Yahudiler için ilahi bir senaryonun temelleri atılmıştır…