Genco Gülan, Ege’nin iki yakasını kravatlar ile bir araya getirecek. Bu amaçla sanatçı, hemen hemen aynı tarihlerde düzenlenecek iki etkinlik olan; ‘İnvisible Cities’ festivali kapsamında, Selanik Çağdaş Sanat Merkezi ile ‘Göz Kararı’ başlıklı sergi çerçevesinde Ankara Çankaya Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde gerçekleştireceği ‘Büyük Kaçış’ adlı iki ayrı yerleştirme için artık kullanmadığınız kravatlarınızı bağışlamanızı istiyor
Selanik’teki sergi 21 Aralık 2012 - 24 Ocak 2013, Ankara’daki ise 17 Aralık 2012 - 13 Ocak 2013 tarihleri arasında gerçekleşecek.
Genco Gülan ile sergilerine dair konuştuk.
Selanik festivali kapsamında gerçekleştirilen ‘Görünmeyen Şehir’ ile serginiz ‘Büyük Kaçış’ arasında nasıl bir bağlantı kurdunuz?
Kravatın İngilizce ismi ‘tie’; bağlamak anlamına geliyor. Yunanistan’daki müzeyle yaklaşık altı aydır bu sergiyi konuşuyorduk. Oradaki durum malum, bayağı bir karışıklık var. Kesin değildi. Bizim sergi gerçekleştirme süreci içinde işler olumlu yönde gelişti. Kravatlar üzerine ve mekâna özgü bir iş yapmak istiyordum. ‘İnvisible’ sergisi de zaten şehir, mimari ile ilişkili. Kravat da şehir hayatıyla ilişkili bir nesne. Gençken kravattan nefret ederdim, sonunda da çok şükür kravat takmak zorunda olmadığım bir meslek seçtim, sanatçı oldum. Bunu yapmam büyük bir çaba gerektirdi. Bu çabayı kısmen büyük kaçışla anlatıyorum.
Kravat konsepti nasıl oluştu?
Kravat çok önemli bir sembol. Erkeklerin giydikleri işe yaramayan tek kıyafet parçası. Her kıyafetin estetik özelliği olsa da hep bir işlevi vardır. Sarmak, soğuktan korumak, gizlemek gibi, ama kravatın işlevi yok. Tamamen sembolik anlamlar taşıyor. Boğaziçi ve Mimar Sinan Üniversiteleri’nde çağdaş sanat ve yeni medya sanatı dersleri veriyorum. Tema, bu projede öğrencilerime verdiğim masallar ile ilgili bir ödevden meydana çıktı ve aynı zamanda Ankara’ya gidip Çağdaş Sanatlar Müzesi’ndeki avluyu görmem ile başladı. Müthiş bir iç boşluk vardı, bunu değerlendirmeliyim diye düşündüm. Tamamen kravatlardan oluşan kalınca bir halat oluşturuyorum. Bu kalın halattan da mekânda birinin kaçtığını görüyoruz. Mekânda, tavandaki pencereden yere kadar inen bir halat var.
Rapunzel masalına bir gönderme gibi mi?
Evet, Rapunzel nasıl sevgilisini kuleye tırmandırıyorsa bizim hikâyemizde de bir beyefendi var, kravatlarını biriktiriyor ve halat şeklinde uzatıyor. Erkek Rapunzelimiz de binadan kaçmaya çalışıyor ve bu bina çok katlı bir bina, aslında kaçınılmazlıklarla da ilişkili. Kabul edelim, bu dünyadan çok kolay kaçamıyorsunuz. Bu beyefendi içerden dışarı mı kaçıyor, dışardan içeri mi giriyor, onu görmüyoruz. Birtakım ipuçlarımız var. Mesela kravatların markaları; kravatlar Paris’ten, New York’dan, Londra ve İstanbul’dan ama kravatların arasında Doğu’dan gelen kravat hiç yok. Aslında kravat bize Batı’dan gelmiş; fantastik bir modernleşme hikâyesi bu. Siyasi bir iş ama propagandası yok.
Kravatlara nasıl ulaştınız?
Yöntem olarak ‘Büyük Kaçış’ı gerçekleştireceğim bu sergide kravatları elden istemeye karar verdim. İşin zor kısmı da bu. Tek tek herkese e-mail atıp, telefon açıp kravat istiyorum. Dostlarım vermeye başladılar. Yaklaşık yüz küsur kravat topladım. Bu işte böyle bir ilişkisellik istiyorum. Kravat isterken kurduğumuz diyalog, aramızda geçen küçük sohbetler büyük kaçışın bir parçası çünkü insan ilişkileri ile alternatif bir sanat üretiyorum.
Değerlerimizi gittikçe kaybettiğimiz bu günlerde eski sıcak ilişkilerimize yeniden sarılmak, hatırlamak, hatırlatmak için mi?
Çocukluğumuzda birbirimizle paylaşımlarımız gibi. Biraz unutulmuş bir format bu. İnsanlar para konuşmadan birlikte bir paylaşımda bulunmuyorlar. Burada bir hediye ekonomisinin var olduğunun tekrar altını çiziyorum. Nicolas Bourdieu, ilişkinin estetiğinden bahseder. Artık günümüzde sanat yapıtının estetiğinin yalnız yapısından değil, aynı zamanda ilişkilerden de kaynaklandığını söyler.
Bu kravatları bir araya getirdiğinde neler gözlemlediniz? Aslında ne kadar farklı gözüksek de özümüz ‘bir’ mi?
Bir araya getiriyorum ama aslında bir değiller. Marka, moda dediğimiz şey bütünüyle ayrımcılık, ayrıştırmak üzere kurulu. İlginç olan, beş liraya da, beş bin liraya da da alacağımız kravat aslında birbirlerine çok yakın formlar taşıyorlar. Ben bu projenin çok daha renkli olacağını hayal ediyordum. Görüyorum ki, koyu renk tonları özellikle griler, siyahlar çok hâkim. Çizgilerde de en çok verev çizgili kravat var. Değişik desenler arıyorum, bulamıyorum
Sergilerin küratörleri kimler?
Daha önce Selanik’te bienal danışmanlığı ve küratörlük yapmıştım. Selanik’teki, ilk kez sanatçı olarak katıldığım bir müze; Selanik Devlet Sanat Müzesi ve buna bağlı olarak Selanik Çağdaş Sanat Merkezi. Küratörü Synago Tsiara. Benim dışımda sergiye Nancy Atakan katılıyor. Ankara’daki sergiyi de Serkan Demir düzenliyor. Bu sergi bir sanatçı inisiyatifi sergisi, yaklaşık kırk sanatçı katılacak. İşim bu kişilerin arasında olacak. İkisi de uluslararası bir sergi.
Kravatın iki yakayı bir araya getirmekte ne gibi mecazi anlamları var?
Ekonomik olarak bu iş, bir takım mecazları kabul eden bir iş. Mesela Yunanistan’da kravat ararken Yunanlı arkadaşlarım “kravat bulman daha zor” dediler. Yunanistan’da takas pazarları oluşmuş. Bu yapıt her ne kadar hediye ekonomisiyle bağlantılı olsa da takas pazarına da girebilir diye düşünüyorum. Onları deneyeceğim. Her projem genelde bir deneydir. Bu krizin onlara etkileri ne olmuş, onu da göreceğim. Ama bu yapıt, ‘Büyük Kaçış’, birleştirici ve aynı zamanda umut da veriyor. Kaçabilirsiniz, kurtulabilirsiniz, çıkış var. Her zaman bir çıkış var. Kravattan bile, kravatla bile…
Ünlü kavramsal sanatçı Joseph Kosuth’la tanışma fırsatım oldu. İstanbul’a geldi ve röportajında çok ilginç bir şekilde kravatla ilgili bir benzetme yaptı. Sanatı ikiye ayırdı. Bir sanat tarihi ile beslenen, bir de pazar koşullarından beslenen sanat olarak değerlendirdi. Pazar koşullarından beslenen sanatı başucuna astığınız süslü bir kravata benzetti, çünkü kravata yüklenen semboller o kadar çok ki; bunun sanatla kıyaslanabilmesini mümkün kılıyor.
Bundan sonraki projeleriniz neler?
Bu projeyi devam ettirmek istiyorum. Bir takım kulelerden sallandırmak istiyorum, mesela. Galata Kulesi’nden. Daha spesifik olarak bir arkadaşımla şunu düşündük; TBMM binasına kravatları sergilemeyi önerdim. Çünkü oraya kravatsız giremiyorsunuz. Ayrıca Gugenheim Müzesi’ne de vermeyi düşünüyorum. Beni heyecanlandıran bu işi, land art’a da dönüştürmek isterim. Ege’deki bir ada ile bir anakara birleştirilir mi? Dünyadaki, Yunanistan’daki sanatseverler böyle bir iş yapmamı arzularlar ise bana on binlerce kravat yollarlar, ben de bir ada ile anakarayı birleştiririm. Bu duyuruyu yapıyorum; işimin gerçekleşmesi, seyircinin katılımı ile belirlenecek. Ben burada bir katalizörüm. Bourdieu de öyle diyor, artık sanatçı geri çekilip işinde katalizör görevini yapmalı.
Yaratıcılık öğretilebilir değil mi?
Her insan teknik olarak 16 ila 20 ay, haftanın üç günü çalışırsa maraton koşabiliyor. Yaratıcılık ve sanatı algılamak için de böyle bir antrenmana girip dört, beş ay bunu yaparsanız beynin çalışma gücü arttırılabilir. Ben şahsen sanatı ciddiye aldığımdan beri bir sporcu gibi kendime, beslenmeme dikkat ediyorum. Yaptığım işler hep beyinsel faaliyetler. Burada yaşadığım ülke ile ilgili dezavantajlarım var. Daha hızlı hareket etmem ve yaratmam gerekebiliyor. Ben de koşucu gibi kendime özen gösterip çıkacak aksiliklere kendimi hazırlıyorum. Yaptığım işten çok mutluyum ama göründüğü kadar kolay değil.
Türkiye şartlarında hareket sahamız çok dar ‘Büyük Kaçışta’ olduğu gibi. Benim işim de bu çıkış yollarını bulmak. Bir de tabii rekabet etmeye çalıştığımız bir dünya sanatı var. Dünyada sanatçısını destekleyen devletler var İngiltere, Fransa, Hollanda gibi. Ben de sanatçısını desteklemeyen bir ülkenin pasaportunu taşıyorum ve biz bunlarla yarışmak zorundayız.
Adres: Galata Perform
Büyük Hendek Cad. No:21 Kuledibi
Tel: 0212 243 99 91