İş Sanat, 19 Aralık akşamı yılın en romantik, en nostaljik grubunu ağırlıyor. Üç vokalden oluşan The Puppini Sisters, 30’ların swing pop şarkılarını o dönemin tarzına sadık kalarak ve yine o yılların Hollywood filmlerini aratmayan imajlarıyla yorumluyor
2004 yılında kurulan grup, gerek repertuvarı gerek kıyafetiyle 40’lı yıllara yeniden hayat verirken, swing türünün hafızalardaki yerini tazeliyor. Özellikle Michael Buble’nin revaçtaki Christmas albümü için kaydettikleri şarkılarla daha da ünlenen üçlü, bir zamanlar onlarca hit şarkı çıkararak Amerika’da büyük başarı yakalayan The Andrew Sisters ve The Boswell Sisters gruplarına gönderme yapıyor.
Marcella Puppini’nin kurduğu The Puppini Sisters, gerçekte kız kardeş olmadıkları halde, şarkılarını büyük bir uyum içinde seslendiriyorlar. ‘I will Survive’, ‘ Walk like an Egyptian’ gibi hiç eskimeyen efsanevi parçaları söyleyen ve son olarak meşhur film şarkılarını yorumladıkları ‘Hollywood’ albümünü çıkaran grubun beyni Marcella Puppini ile görüştük.
Tarzınız bazı eleştirmenler tarafından swing- punk olarak yorumlanıyor; ne dersiniz?
Özellikle canlı performanslarımız için yapılan bu yorum kesinlikle doğru. O dönemin sanatçıları gibi sakin bir şarkı söyleme tarzımız olduğunu söyleyemem; sahnede şakalar yapmayı, her ne kadar dansçı olmasak bile dans etmeyi ve izleyici ile iletişim kurmayı çok seviyoruz. Coşkulu bir swing- pop grubu sayılabiliriz.
Grup isminizle swing döneminin ünlü grubu The Andrew Sisters’a gönderme yaparken şarkıları ‘Boogie woogie bugle boy’u da çıkış şarkınız yaptınız…
‘Boogie woogie bugle boy’, grup olarak bize ilham veren ilk şarkılardan... Bunu sadece biz değil Bette Midler da seslendirdi. Hatta Christina Aguilera ‘Candyman’ şarkısında da yine The Andrew Sisters’ın bu ünlü şarkısından melodiler ödünç aldı.
40’ların caz ve swing müziklerinin şimdiki çağdaş temsilcileri gibisiniz; peki müzik, makyaj ve giyim dışında o yılların en çok neleri sizi çekiyor?
Bize nostaljik ve romantik geliyor. Sahnede şarkı söylemek demek, biraz tiyatro, biraz kılık kıyafetle moda yaratabilmek demek ve o dönemde her ikisi de var. Ama beni en çok o dönemde gerçek hayatta olup bitenler ile savaş dönemine rağmen Hollywood’un yarattığı dünyadaki peri hikâyeleri ve şarkılardaki mutluluk çekiyor.
Grup arkadaşlarınızla tanıştığınız ve İngiltere’deki en prestijli müzik okullarından biri olan The Trinity College, müzik beğenilerinize nasıl bir katkısı oldu?
O yaşta Billie Holiday’i keşfettikten sonra aniden pop dinlemeyi bırakıp caz ve operaya merak sardığım bir dönem oldu ama okul yıllarında daha çok modern caz dinler hale geldim. Kolejden sonra ise tekrar 30’ların, 40’ların caz şarkılarına ve erken swing döneminin şarkılarına merak saldım.
Beyonce’nin ‘Crazy in Love’ı ile bir Gloria Gaynor klasiği olan ‘I will Survive’ gibi ünlü parçaları yeniden yorumladınız; swing pop olarak seslendireceğiniz şarkıları nasıl seçiyorsunuz?
‘Crazy in love’, Soho’da sahneye çıktığımız bir gece kulübünde o dönem çok popülerdi aynı şekilde ‘I will Survive’ da çok seviliyordu. Aslında şarkıları seçerken o dönem yaptığımız sahne şovları etkili oluyor. Ayrıca başka bir kulüpte ünlenen mesela Kate Bush’un ‘Withering Heights’i gibi şarkılarını da kısa bir süre içinde repertuvara aldık. Sonrasında kulüpte bizim yorumumuzla, o şarkı olduğu anlaşıldığı her anda yine büyük coşku oluyordu.
Swing tarzında en çok okumak istediğiniz pop şarkısı hangisi olurdu?
Benim için bir pop şarkısı olarak türünün zirvesi Deee-Lite ve ‘Groove is in the Heart’tır. Hem melodisi çabuk yakalıyor hem dans ettiriyor, ayrıca kıyafetleri de çok özgün, üstelik çok mutlu bir şarkı, ama hip hop şarkılarını da çok seviyorum.
40’ların şarkılarının aşk ve hatta cinsellik hakkındaki şarkı sözlerinde bile müthiş bir zarafet ve masumiyet var; peki günümüzün liste şarkılarının sözlerini nasıl buluyorsunuz?
Şarkı sözlerindeki küfürlere ya da açık sözlerle kişisel olarak çok aldırmam yani günümüzün şarkılarının sözleriyle ilgili hiç sorunum yok çünkü bunları fazla takip etmiyorum. Bu aralar daha çok indie şarkılar ya da indie pop dinliyorum
‘Jilted’ klibiniz için Vivienne Westwood tasarımı dönem kıyafetleri giymiştiniz; İstanbul’daki sahne kostümleriniz nasıl olacak?
Kıyafetlerin bir kısmını ben tasarlıyorum. En başından beri kostümlerimiz ve dönem kıyafetlerimize çok önem veriyoruz. Sahne şovlarımız için de farklı farklı tasarımcılarla çalışıyoruz, İstanbul’da da en çekici kostümlerimizle sahnede olacağız.
Son albümünüzle ünlü sinema filmlerinin müziklerini yorumladınız; filmini de göz önüne alacak olursak, en çok hangi şarkıyı yorumlamaktan keyif aldınız?
Kesinlikle Cole Porter’ın yazdığı Grace Kelly ve Bing Crosby’nin oynadığı ‘High Society’ filminin şarkısı ‘True Love’. 2005 yılında, evlenirken düğünümde Vivienne Westwood tasarımı kırmızı gelinliğimle söylediğim şarkı da ‘True Love’.
Pop yıldızları arasından bir şarkıcı seçecek olsaydınız; imajıyla ve şarkılarıyla dördüncü kız kardeş olarak aranıza kimi konuk etmek isterdiniz?
The Puppini Sisters olarak sadece pembe saçlımız yok, bu yüzden Nicki Minaj harika olurdu. Şaka bir yana Minaj’ı çok beğeniyorum. Ünlenince daha farklı bir tarza geçti ama özellikle ilk dönem şarkılarına bakarsak çok yenilikçi biri. Şarkı aralarında rap yapardı ve harika olurdu.