Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Selçuk Ünal, Dışişleri Bakanlığı’nın Mavi Marmara baskınında Türkiye’deki Yahudi vatandaşlara yönelik araştırma yaptığıyla ilgili olarak “Türkiye’de Yahudi vatandaşlarımıza yönelik bir tutum varmış gibi bir hava estirilmesini şiddetle reddediyoruz,” dedi.
Türk Dışişleri Bakanlığı Mavi Marmara olayı ile Türk Yahudi Cemaati’ni hedef alan bazı basın kuruluşlarının yaptıkları haberleri de eleştirdi. Türk Dışişlerinin internet sitesinde ana sayfadan verilen açıklamada şöyle denildi:
“Bazı kurumlarımıza atfen yayımlanan bu haberlerin dayanağı bulunmamaktadır. Başta ABD olmak üzere, dış basına da yansıyan bu haberlerin istismar edildiği ve yanlış algılamalara sebebiyet verdiği görülmektedir. Bu bağlamda, Gazze’ye insani yardım taşıyan konvoya 31 Mayıs 2010’da İsrail Silahlı Kuvvetleri’nce yapılan saldırı hakkında hem ulusal hem uluslararası hukuki süreçlerin işlemesi normaldir. Bu hukuki süreçler işlemeye devam edecektir. Bu saldırının sonuçları hakkında ülkemizde açılan davalara ilişkin gelişmelerin yansıtılış biçiminin, Yahudi vatandaşlarımızı rahatsız ve huzursuz ettiğini de üzüntüyle gözlemliyoruz. Olayın muhtemel failleriyle ilgili bazı iddiaların, eşit vatandaşlarımız ve toplumumuzun bir parçası olan Musevi Cemaati’ni hedef alarak genellemelerle işlenmesi hiçbir şekilde hoş görülemez. Tarihimizin hiçbir döneminde Yahudi karşıtlığı olmamıştır, bugün de yoktur, yarın da olmayacaktır. Türk milletinin kültüründe ve geleneğinde ırkçılık yer almamaktadır. Yüzyıllar boyunca Türkiye’nin Yahudiler dâhil zulümden kaçanlara kucak açtığı herkes tarafından bilinmektedir. Ayrıca, antisemitizmi ve ırkçılığı insanlığa karşı suç olarak gördüğümüz en üst düzeylerde defaatle vurgulanmıştır.
Son günlerde uluslararası basında bazı haberleri gerekçe göstererek Türkiye’de Yahudi vatandaşlarımıza yönelik bir tutum varmış gibi bir hava estirilmesini şiddetle reddediyoruz.”
Basın organlarında
şok iddia
13 Aralık’ta Yeni Şafak gazetesi ‘Katiller Aramızda’ başlıklı haberde Mavi Marmara olayında İsrail komandoları arasında Türkiye vatandaşlarının da yer aldığı iddiasını ortaya attı. Söz konusu iddiaya göre savcılığın talebi üzerine harekete geçen MİT, gönüllüleri sorguladı ve baskın sonrası yurda dönen beş Yahudi Türk vatandaşının bilgilerini tespit ederek mahkemeye iletti. Bu soruşturmada Mavi Marmara olayını çevreleyen bir ay süresince İsrail ile Türkiye arasında seyahat eden tüm Türk vatandaşları araştırıldı. Bu kişilerin doğrudan Mavi Marmara’ya inen İsrailli komandoların arasında yer aldığı veya daha sonra yapılan sorgulama sürecinde rol aldıkları iddia edildi.
İHH Başkan Yardımcısı Hüseyin Oruç ise bu iddiayı bir adım daha öteye götürdü. A Haber’de Jurnal programına katılan Oruç’un açıklamaları şöyleydi: “Bizim başlangıçta bilebileceğimiz tek şey bize yapılan Türkçe hakaretler ve aşağılamalar, daha sonra bazılarının gelip biz de Türkiye’de yaşıyoruz demeleri ve birinin Ömer olarak çağrıldığını duymamız. Biz şüphelerimizi savcılıkla paylaşmıştık. MİT tarafından araştırılmış ve ortaya çıkartılmış. Biz operasyon öncesi ve sonrası uçak kayıtlarının araştırılmasını istemiştik. Araştırıldı ve beş kişiye ulaşıldı. Şimdi mahkeme bu 5 kişiyi hâkimin karşısına çıkaracak. Biz o zaman açık kimliklerini öğreneceğiz, kimlerin çocukları olduğunu, Türkiye’de ne kadar etkin ailelerin çocukları olduğunu 21 Şubat’ta öğreneceğiz.”
Doğrudan Yahudileri hedef alan bu iddiaların ne kadar doğru olduğu bilinmemekle birlikte temkinsiz bir şekilde ve genelleme yapılarak basında yer bulması; üstelik de fiziksel tehdit içeren okur yorumları alması ülkede yaşayan Yahudilerin dışında ABD’nin en etkili Yahudi lobisi olan ADL’i (anti defamation league- İftira ve İnkârla Mücadele Birliği) de tedirgin etti.
ADL’in, Türkiye’nin ABD Büyükelçisi
Namık Tan’a mektubu
Hem Türk hem İsrail vatandaşlığı olan beş Türk Yahudisi’nin Mavi Marmara davasına dahil edildiği iddiasının medyada yer bulması ADL’i alarma geçirdi. Belirsiz suçlamalardan çok tedirgin olduğunu dile getiren ADL Başkanı Abraham Foxman, ABD Büyükelçisi Namık Tan’a yazdığı mektupta şöyle dedi: “Bu belli belirsiz suçlamaların basına yansıması Türk Yahudi Cemaati’ni ürkütebilir ve yüzyıllardır Türk Devleti tarafından korunduğunu hisseden Türk Yahudileri arasında paniğe yol açabilir.
Tarih boyunca Yahudilerin yaşadığı ülkelerin vatandaşlarının kafasına, Yahudilerin çifte bağlılığı olduğu şüphesi yerleştirilerek, antisemitizm körüklenmiştir. Eğer hükümetiniz, soruşturma altındaki bu beş kişinin kimliğini belirlediyse, Türk Yahudi toplumunun geneline yönelik bu belirsizliğin ortadan kalkması için derhal ifşa etmelidir. Eğer basında çıkan bu raporlar temelsiz veya yanıltıcı ise, kamuoyuna derhal aydınlatıcı bir açıklama yapılmadır.”