Son günlerin popüler kitabı MOSSAD’ın eş-yazarlarından ve aynı zamanda Siyaset Bilimi ve Uluslararası ilişkiler Profesörü olan Michael Bar-Zohar ile söyleştik. Röportajın amacını yazarı tanımak ve hayatının ilginç bulduğumuz yönlerini okurlarımızla paylaşmak olarak belirledik
Bulgaristan tecrübesi
Denis Ojalvo (DO): Ulaşabildiğimiz biyografinizden 1938 yılında Bulgaristan’da doğduğunuzu ve 1948 yılında oradan ailenizle beraber İsrail’e göç ettiğinizi öğrendim. Bulgarca biliyor musunuz? Evinizde ayrıca başka diller de konuşuluyor muydu?
Michael Bar Zohar (MBZ): Tabii ki Bulgarca biliyorum. Bulgarca’mı özellikle İkinci Dünya Savaşı’nda Bulgaristan, Almanlar tarafından işgal edildiğinde Sofya’dan kaçıp yerleştiğimiz Gorsko Slivovo isimli bir dağ köyünde geçirdiğim ikibuçuk yıla borçluyum. Ama evimizde hem Fransızca hem de kökenimiz dolayısıyla Yahudi İspanyolcası konuşulurdu. Büyükannem Edirne doğumluydu. Fransızca konuşmamızı ise ailemizin oldukça eğitimli oluşuna borçluyuz. Annem bir opera sanatçısı babam ise çene cerrahisi uzmanı bir doktordu.
Fransızcayı o dilde eğitim veren Yahudi Alliance okullarından birinde mi öğrendiniz?
Hayır. Fransız Cizvit papazlarının yönettiği bir okulda öğrendim. Savaş biter bitmez yerleşen Komünist rejim bu okulları Bulgar çocuklarına kapattı ve bunlara sadece Yahudi ve Ermeni gibi azınlık mensuplarının devam etmesine müsaade etti. Eğlenceli olan ise, ders programında her gün sabah 8-9 arası uygulamalı din dersi olmasıydı. Papaz efendinin bir sürü Yahudi çocuğa dua öğretmesi gerekiyordu. O farklı bir şey yaptı: Bizleri topladı ve günlük Hıristiyan duaları yerine Hıristiyanların Kutsal Kitabı İncil’in -bire bir Tevrat olan- ‘Eski Ahit’in bölümlerini çok sevdirerek öğretti. Dolayısıyla Cizvit papazlarının gönlümde özel bir yeri vardır. Geçen sene ABD’nin Cincinnati şehrindeki bir Cizvit üniversitesine misafir konuşmacı olarak gitmiştim. Akşam beraber yemek yediğimiz mevki sahibi din adamları bu tecrübemden çok duygulandılar ve öğrencileriyle paylaşmamı özellikle rica ettiler.
Bulgaristan’dan ayrılmadan önceki isminiz neydi?
Michel (Mişel) Yulzari. Bir gün, Türkçe bilen İsrail eski Dışişleri ve sonradan Başbakanı olan Moshe Sharett, soyadımızın aslının Türkçe Gülzari olduğunu söyledi. (Gül Bahçesi, Gül tarhı anlamında)
Aileniz dindar mıydı?
(Gülerek) Dünyada dört cins Yahudi vardır: 1- Reformcu 2- Muhafazakar 3- Dindar 4- Bulgar ! Bulgar Yahudileri tamamen laik ama ulusal Yahudi kimlik bilinçleri çok güçlü bir topluluktur.
İkinci Dünya Savaşında meydana gelen Yahudi soykırımından nasıl kurtuldunuz?
Savaşta Alman işgali altında olup da tek Yahudisini bile teslim etmeyen yegâne ulus Bulgarlar ve Bulgaristan Devleti olmuştur. Onlara müteşekkiriz.
Bulgaristan’da Yahudi düşmanlığı olmamasına rağmen İsrail kurulunca niye oraya göç ettiniz?
Sadece biz değil, Bulgar Yahudilerinin yüzde 95’i 1948 ile 1950 yılları arasında İsrail’e göç etti. Bizler dindar değildik ama ulusal bilincimiz çok güçlüydü. İsrail’in kurucu babalarından ve ilk başbakanı olan Ben Gurion bir gün bana Siyonizm duyguları en güçlü göçmen grubunun Bulgar Yahudileri olduğunu söylemişti. (Sn. Bar Zohar’a teyit ettiremedim ancak bu göçün aynı zamanda oradaki komünist rejimden kaçma anlamına da geldiğini her halde kabul eder)
Yahudiler oradan ayrıldıktan sonra İsrail’in Bulgaristan’la iyi ilişkileri devam etti mi?
Evet. Bu ilişkiler çok iyidir. Tuhaftır ama Bulgaristan Yahudi düşmanlığının olmadığı ender ülkelerden biridir. Komünist rejim ertesinde Bulgaristan’ın ekonomik zorluklar yaşadığı bir dönemde İsrail’den Bulgaristan’a uçaklar dolusu ilaç ve tıbbi malzeme gönderdik.
İsrail tecrübesi
İsrail’e on yaşında çok genç yaşta geldiniz. Uyum zorlukları yaşadınız mı?
Kız kardeşim ve kendim için göreceli olarak kolaydı ama babam hayatını kazanabilmek için çene cerrahisinden dişçiliğe geçiş yapmak zorunda kaldı. Annemse İsrail operasına kabul edildi.
İsrail’de nerede oturdunuz?
Tel Aviv’in bitişiğindeki Yafa’da oturduk.
Askere gittiğinizde ne tür görevlerde bulundunuz?
Önce istihbarat bölümünde çalıştım ardından da paraşütçü oldum
Arapça öğrendiniz mi?
Okulda ve üniversitede öğrendim ama, Arapça eğitimi, audio-visual tekniğiyle en iyi orduda veriliyor.
Paris’te hem üniversiteye gittiniz hem de bazı İsrail gazetelerinin muhabirliğini yaptınız. Bu gazete muhabirliği ajan kimliğinizi gizlemek için miydi?
(Gülerek) Yok. Epey zor bir dönemdi. Eşim İbranice dersleri veriyordu ve güç bela geçiniyorduk.
Pekiyi, kitabınızda bahsettiğiniz operasyonlarda hiç yer aldınız mı?
Hayır. Ama almış olsaydım size bunu söylemezdim.
Kitabınızda operasyonlara ilişkin bir sürü detay mevcut. Devlet sırrı ile açıklanmasında bir mahzur olmayan hususlar arasındaki ayırımı nasıl yapıyorsunuz?
Bunu ben değil askeri sansür yetkilileri yapıyor. Yazdığımız kitap çeşitli yurt içi ve yurt dışı kaynaklarda zaten mevcut olan belgelerden ve yetkililerle bire bir Mossad başkan ve ajanlarıyla yaptığımız görüşmelerle kayda alındı. Ayrıca ben İsrail’in ilk MOSSAD şefi İsser Harel’in biyografisinin de yazarıyım. Ondan sonra MOSSAD şefi olan Meir Amit de şahsi dostumdur. Keza MOSSAD şefi olan Danny Yatom da dostumdur. İsrail’in James Bond’u olarak bilinen Raffi Eitan da arkadaşımdır.
Bunlar arkadaşınız olduğuna göre sizinle konuşurken oto sansür uygulama ihtiyacı hissetmemiş olsalar gerek.
Onların anlattıklarını hali hazırda yayınlanmış belgelerle karşılaştırıp yazdıklarımı kaleme aldım.
Yazdığınız kitap devletin, askeriyenin veya MOSSAD’ın sansüründen geçmedi mi?
İsrail’de siyasete değil de güvenliğe ilişkin bir konuda yazı yazdığınız zaman bu mutlaka askeri sansürden geçer. Zira yazdıklarımızla bazı kişilerin hayati güvenliğini tehlikeye atabiliyoruz.
Pekiyi anlattıklarınızdan düşmanlarınızın bir ders kitabı gibi istifade etmelerinden endişe etmiyor musunuz?
Bu yüzden yazdıklarımızın her satırı askeri sansürden geçtikten sonra yayınlandı.
MOSSAD, reklamının yapılmasından hoşnut mu?
Evet hoşnutlar! Çünkü örgütlerine bir caydırıcılık ve gizem halesi sağlıyor. Kendilerinden endişe duyulması işlerine geliyor.
Steven Spielberg’in çektiği, 1972 Münih Olimpiyatları’nda Filistinli teröristler tarafından rehin alınıp öldürülen İsrailli sporcuların intikamının MOSSAD tarafından alınmasını konu alan Münih filmini izledik. MOSSAD ajanlarının vicdanı var mıdır?
Bu film gerçekleri tersyüz ediyor. İsrail söz konusu teroristleri “geçmişin intikamını almak için” değil, çok tehlikeli addedilen ‘Kara Eylül’ örgütü üyeleri oldukları ve büyük zarar verebilecekleri için takip edip tasfiye etti. Bu farkın anlaşılması çok önemli. Tasfiye edilecek kişiler üç kişilik bir cins ‘mahkeme’ tarafından tespit ediliyordu. Söz konusu kişiler Başbakan Golda Meir, Savunma Bakanı Moşe Dayan ve (önce Eğitim sonra da Dışişleri bakanı olan) Yigal Allon’du. Bunların üçünün tasfiye edilecek kişinin gerçekten de tehlikeli ve zararlı bir kişi olduğunda ittifak etmesi gerekiyordu.
Ama neticede Münih katliamına karışmış olan bütün teröristler öldürülmedi mi?
Hayır. Bu ekibin şefi daha altı ay kadar önce Batı Şeria’daki köyünde kanserden öldü.
Diğer bir deyişle Kara Eylül örgütü çökertilince bu operasyon son buldu. Öyle mi?
Evet.
Bu durumdan askeri güç kullanımının siyaseten etkili bir yöntem olduğunu mu anlamalıyız?
Hayır. Terör faaliyetine karışanları İsrail’in kontrolundaki topraklarda yakalayıp adalete teslim edebiliyoruz. Ama kontrolumuz dışındaki topraklarda onları tutuklayamadığımız için tasfiye etmekten başka çaremiz kalmıyor.
Siyaset tecrübesi
Parlamento seçimlerine katılma teşebbüslerinizden bahseder misiniz?
1995/96’ da Yafa’da yapılan İşçi Partisi önseçimlerde rakiplerimin yerel Arap sandık yetkililerini rüşvetle satın almaları neticesinde kaybettim. Yapılanları kanıtladım ancak o dönemde parti başkanı olan Şimon Peres’le birlikte, olan bitenin parti imajına zarar vermesine meydan vermemek için susmamın daha doğru olacağına karar verdik. Keza 2009’da başka bir parti listesinden yaptığım diğer bir deneme önseçim oy ağalarının azizliğine uğradı.
Bugün tekrar siyasete girecek olsaydınız hangi partiye katılırdınız?
İşçi Partisi çok sola kaydı. Kendimi Kadima gibi partilerin hiç birinde göremiyorum. Dolayısıyla “Sorumlu(luk sahibi) Yetişkinler” adını vereceğimiz ve benim gibi tecrübeli kişilerin üyesi olacağı bir vakıf kurmayı tasarladım. Bu vakfın siyasi ortama katkısı olabileceğini düşünüyorum. İsrail’de toplumun yüzde 15’i 65 yaşın üzerinde. Aralarında epey dinamik unsurlar mevcut. Yaşın verdiği itidal ve bilgelikten toplumun istifade edebilmesi önemli.
Filistinlilerle Barış
Günümüz şartlarında İsrail-Filistin barışı gerçekçi bir seçenek midir?
Öyle olması gerekir. Ama Filistinliler İsrail ile pazarlık ederek bir şey elde etmek yerine Birleşmiş Milletlere giderek pazarlığı zora sokuyorlar. Onlar devletleşme süreçlerini erteledikçe ilave yerleşimler inşa ediliyor ve pazarlık edilecek alan azalıyor. Maalesef Arap kültüründe ‘uzlaşma’ kelimesinin karşılığı yok.
İsrail ile Filistinliler arasında bir barış imzalanırsa Gazze ile Batı Şeria arasında insan ve mal hareketleri bir güvenlik sorunu yaratır mı?
Bence yaratmaz. Yeterki barış olsun.
Günün birinde Ürdün’deki mevcut rejimin yıkılıp orasının bir Filistin devletine dönüşme ihtimali var mı?
Bu ihtimal mevcut. O zaman Filistin devleti bugünkü Ürdün’ü, Batı Şeria’yı ve Gazze’yi kapsayan bir devlet olur.
Bize vakit ayırdığınız için size gazetemiz Şalom ve okurları adına teşekkür ediyorum.