Yahudilikte beslenmeyi işlediğimiz Talmud Diyeti başlıklı son iki yazımızda Erets Yisrael’de yetişen çeşitli tahıl, meyve ve sebzeleri ele aldık ancak et konusuna hiç değinmedik. Dizinin son yazısında siz sevgili okurlara, vejetaryen “olmak ya da olmamak” hakkındaki bir tartışmayı aktaracağız
Talmud’a göre (Sanedrin 59b) Adam ile Noah’ın dönemi arasındaki süre boyunca insanoğlunun et tüketmesi yasaktı. Bu yasağı kim koymuştu? Tabii ki Aşem. Et tüketiminin yasak olduğunu nereden anlıyoruz peki? Tabii ki Tora’dan.
Dilerseniz Tora’mıza başvuralım ve Bereşit Kitabı’nı açalım (1:29-30): “Tanrı ‘İşte tüm yeryüzü üzerindeki tohum üreten her bitkiyi ve tohum üreten meyveleri olan her ağacı size verdim; sizin için yiyecek olacaklardır’ dedi. ‘Yeryüzünün tüm vahşi hayvanlarına, gökyüzünün tüm kuşlarına ve yaşayan bir cana sahip olup yeryüzü üzerinde hareket eden her canlıya ise, yiyecek olarak tüm yeşil otları verdim.’”
Yukarıdaki iki pasuk’tan ne anlıyoruz? Hem insanoğlu, hem de hayvanlar sadece bitkilerle beslenecek. Yani dünya yaratıldığında, hayvanlar birbirini yemiyordu. Ama büyük balık küçük balığı yutuyor muydu diye soracak olursanız, muhtemelen yutuyordu çünkü... Çok mu hızlı gittim? Pardon, bandı geri sarıyorum. İnsanoğlu tohum üreten bitkileri ve meyve ağaçlarından yiyecek. Pasuk öyle diyor. Hayvanlar ise sadece yeşil otları tüketecek. Demek ki, birbirlerini yemeyecek. Balıkların birbirini yiyebileceğini nereden çıkardın diye soracak olursanız, pasuk “yeryüzü üzerinde hareket eden her canlıya” diye özel olarak belirtmiş de ondan. Sularda hareket eden canlılardan söz etmiyor. Şimdi Richard H. Schwartz tarafından kaleme alınmış olan bir makaleden alıntılar yapacağım ama aynı anda birçok şey düşündüğümden, muhtemelen ilaveler, açıklamalar yapacak ve başka konulara da dalacağım.
Bereşit Kitabı’nın yandaki iki ’Pasuk’una göre Tanrı; insanoğlunun tahıllar, meyveler ve otlarla beslenmesini emrediyor. Yani vejetaryen olmasını istiyor.
1. Görüş: İnsanoğlu en başta kesinlikle vejetaryendi. Raşi, Abraham Ibn Ezra, Maimonides ve Nahmanides gibi klasik Tora yorumcuları ile Rabi Samson Raphael Hirsch, Moses Cassuto ve Nehama Leibowitz gibi yakın dönem yorumcuları bu görüştedir. Neden mi? Takip eden pasuk (1:31): “Tanrı yapmış olduğu her şeyi gördü ve işte - çok iyiydi” diye yazar da ondan.
2. Görüş: Tanrı’nın insanoğlunun et yemesine izin vermesi, sadece bir ayrıcalıktır. Neden mi? Çünkü Tanrı et yeme iznini Nuh Tufanı’ndan sonra vermiştir. Yirminci yüzyılın önde gelen Yahudi düşünürlerinden ve Erets Yisrael’in (devlet olmadan önce) ilk Baş Hahamı olan Rabi Abraham Isaac Hakohen Kook’a göre bu izin, insanoğlunun tufan sırasında zayıf düşmesini telafi etmek üzere verilmiş geçici bir imtiyazdı. Rabi Kook’a göre, tüm yarattıklarına karşı merhametli olan Tanrı, hayvanların yenmek üzere katledilmesine sonsuza dek izin vermiş olamazdı.
Devarim Kitabı (12:20), “Tanrı’nın insanoğlunun canının et çekebileceğini kabul ettiğini ve insanoğlunun o zamanlarda canının çektiği şekilde et yiyebileceğini” yazar. Ancak birkaç perek öncesinde der ki (8:7-10): “Zira Tanrın Aşem seni iyi Ülkeye getiriyor – vadiden ve dağdan çıkan, pınarlar ve yeraltı sularının beslediği su yolları olan bir Ülke; buğday, arpa, üzüm, incir ve nar ülkesi, yağlık zeytin ve bal (veren hurma) ülkesi; bir Ülke ki içinde maddi sıkıntı olmadan ekmek yiyeceksin, içinde hiçbir eksiklik duymayacaksın; bir Ülke ki taşları demirdir ve dağlarından bakır çıkaracaksın. Yiyeceksin, doyacaksın ve Tanrın Aşem’i, sana vermiş olduğu iyi Ülke nedeniyle mübarek kılacaksın.”
Demek ki, et yemeden de doymak, yaşamak ve bundan ötürü hiçbir eksiklik duymamak mümkün. Oysa Mısır’dan çıkan Bene Yisrael (Şemot 11:4-5) şöyle sızlanmıştı: “Bene Yisrael eski şikâyetlerine dönüp ‘bize kim et yedirecek?’ diyerek ağladı. Mısır’da bedava yediğimiz balıkları hatırlıyoruz; salatalıkları, karpuzları, pırasaları, soğanları ve sarımsakları!’” Bene Yisrael’in kışkırtıldığını ve onlara eti hatırlatanın, aralarına karışarak Mısır’dan yanlarında çıkan yabancı unsurlar (erev rav) olduğunu unutmamak gerekir ama kabul etmeliyiz ki, et yiyememe düşüncesi bile gözyaşı dökmelerine yetiyormuş.
Yine Rabi Kook’a göre kaşerut gereği etliyi sütlüden ayırma ile ilgili kanunların altında yatan neden; insanoğluna, hayvan da olsa bir canlının hayatına karşı saygılı olmayı öğretmek ve kaşerut’a bu konuda uymanın getirdiği zorluk sayesinde, onu sonunda et tüketmekten vazgeçirmektir. Size bir itirafta bulunayım sevgili okurlar: Kendimi “neredeyse vejetaryen” sınıfına koyuyorum çünkü aylarca et yemesem, hiç eksikliğini duymam; beyaz veya kırmızı, fark etmez. Kaşerut gereği etli ya da sütlünün birinden vazgeçeceksem, eti kolaylıkla feda ederim.
Ciğercinin vitrininde paça diye satılan o küçücük kuzu ayaklarını gördüğümde, gözümün önünde yeşilliklerin arasında koşup zıplayan kuzular belirir ve içim acır. O ünlü “Eti, annesinin (sütü bile olsa) sütle pişirme!” emri gelir aklıma. Et derken kastedilen, hayvanın yavrusudur. Her Yahudi kendi Tora yorumunu yapmakla mükelleftir (tabii iyice, hatta fazlasıyla bilgilendikten sonra). Haddim olmayarak soruyorum: Acaba bu emir, henüz annesinin sütünü içen yavruyu kesip yemeyin anlamına da gelebilir mi?
Yeşaya Kitabı’na (11:6-9) göre Maşiah geldiği zaman, insanlar ve hayvanlar yine vejetaryen olacak:
Ve kurt, kuzu ile yaşayacak,
Aslan, öküz gibi saman yiyecek,
Kutsal Dağımın her yerinde kimse acıtmayacak ve yok etmeyecek.
3. Görüş: Bene Yisrael çölde iken gökten yağan man yiyeceği, ideal bir gıda idi. Bamidbar Kitabı (11:7) şöyle yazar: “Man, kişniş tohumu gibiydi ve inciye benziyordu.” Halk man sayesinde çölde kırk yıl boyunca gayet sağlıklı yaşadı. Oysa Bene Yisrael “et isterük!” diye tutturduğunda ve Tanrı’nın gökten sülün (kuş türü) yağdırarak halkın et yemesini sağladığında, çok büyük bir hastalık salgını oldu, pek çok kişi hayatını kaybetti.
4. Görüş: Vejetaryen olmak sağlıklıdır. Yahudiliğe göre kişinin sağlığını koruması çok önemlidir. Talmud, sağlığın ve hayati konuların dinî uygulamalardan önce geldiğini vurgular. Örneğin kişi, kendi ve başkasının canını kurtarmak için Şabat yasaklarını ihlal edebilir, kaşer olmayan yiyecekler tüketebilir, hatta Kipur günü yemek yiyebilir. Kişinin canını kurtarmak için dahi olsa ihlal edemeyeceği yasaklar şunlardır: Cinayet işlemek, Tanrı’ya küfretmek (putperestlik) ve cinsel ahlaksızlıklar yapmak.
5. Görüş: Günümüzde uygulanan hayvancılık usulleri, hayvanlara karşı acımasız. Öncelikle hayvanların özgürce hareket ederek yemlendiği ya da otlandığı geleneksel hayvancılıktan söz etmediğimizi belirtmeliyiz. Peygamberlerin çoğu çobandı ve baktıkları hayvanlara karşı şefkatli davranışlarından ötürü peygamberliğe layık bulunmuşlardı. Kral Şlomo’nun bir özdeyişi şöyle der (12:10): “Dürüst olan, hayvanlarının hayatını düşünür.” Tora, hayvanların nasıl besleneceğini, nasıl koşulacağını bile ayrıntılarıyla ele alır.
6. Görüş: Vejetaryenlik, çevreye saygılı olmak demektir. Yahudiliğe göre yeryüzü Tanrı’ya aittir. Yaratılış’ta Tanrı ile ortak olan insanoğlu, çevreyi korumak için Tanrı ile birlikte çalışmalıdır. Rabi Samson Raphael Hirsch, çevremizdeki her şeyi Tanrı’nın mülkiyeti olarak görmemiz ve bilinçli bir şekilde kullanmamız gerektiğini belirtir. Hiçbir şeyi yok etmemeli, hiçbir şeyi boşa harcamamalıyız! Rabi Hirsh’e göre yok etmenin anlamı şudur: Kişinin amacına ulaşmak için gerekli olandan daha fazla şeyi (ya da değeri daha yüksek olan şeyleri) harcamasıdır. Örnek vermek gerekirse... Diyelim ki armağan edeceğiniz bir nesneyi içine koymak için karton bir kutu yapmak istiyorsunuz. Birkaç çeşit ve renkte fon kâğıdı, oluklu mukavva, boyalar, yapışkanlar, vb. alıyorsunuz, kesiyor, biçiyor ve yapıştırıyorsunuz, sonra yaptığınızı beğenmeyip çöpe atıyorsunuz, hazır bir kutu bulup, hediyenizi öyle veriyorsunuz. Bandı yine geri saralım ve kutunun çok güzel olduğunu varsayalım. Hediyenizi kutuya koyuyorsunuz, harika bir kâğıtla kaplıyor, kurdelelerle sarıyor, üstüne, şık bir de poşete yerleştiriyorsunuz. Şahane! Gelin görün ki, hediyeyi alan kişi özenle yaptığınız ambalajı acımasızca yırtıyor, hediyeniz için teşekkür ediyor ve kutuyu yine çöpe atıyor.
Et tüketimi, büyük miktarda tarım ilacı, gübre ve kimyasal kullanımı gerektirir. Neyle beslenecek bu kadar hayvan? Saman bile ithal ediliyor artık. İlaç ve kimyasallar, toprağın suyun ve havanın yoğun bir şekilde kirlenmesine yol açıyor ve yabanıl hayatın zarar görmesine yol açıyor. Bırakın etini yemeği, bir hayvanın kürkünden, dişinden, boynuzundan, hatta cinsel organından yararlanmak için yapılan katliamı bir düşünün!
Ete dayalı beslenme, vejetaryen beslenmeye göre 20 kat toprak, 10 kat su ve enerji, çok daha fazla tarım ilacı ve gübre gerektirir.
7. Görüş: Et tüketimini desteklemek için kaynakların ekonomik olmayan bir şekilde kullanılması, insanlığı olumsuz pek çok şekilde etkiliyor. Açları doyurmak, bütün inançlar gibi Yahudiliğin de temellerindendir. Talmud şöyle yazar: “Tsedaka vermek, Tora’daki bütün emirlerin toplamına eşittir” (Bava Batra 9a). Peygamber Yeşaya der ki (58:6-7) “Yom Kipur’da oruç tutmak ve dua okumak yeterli değildir; zulmü ortadan kaldırmak için mücadele etmek ve kişinin, ekmeğini aç olanla paylaşması da gerekir.”
Savaşların genelde nedeni susuzluk, açlık ve enerji kaynaklarının eksikliğidir. Toprağı, suyu, enerjiyi ve diğer tarım araçlarını israf eden, dolayısıyla da açlıkla yoksulluğun dünyada yaygınlaşmasına yol açarak savaş riskini artıran bir beslenme şekli makbul olabilir mi?
Görüşleri belirttik, sevgili okurlar. Görüş olur da, karşı görüş olmaz mı?
Karşı görüşler
Karşı görüş 1: Vejetaryenlik, hayvanları insandan üstün konuma çıkarır.
Cevap: Hayvanların iyiliğini düşünmek ve onlara kötü davranmayı, düzgün bir beslenme için şart olmadıkça kesmeyi reddetmek (spor olsun diye avlamak akla bile gelmemelidir), onların insanla bir tutulduğu anlamına gelmez. Hayvanların kötü koşullarda yetiştirilmesine karşı çıkmak, bir duyarlılık meselesidir.
Karşı görüş 2: Vejetaryenlik, hayvan haklarına insanın iyiliğinden daha yüksek öncelik vermektir.
Cevap: Vejetaryen beslenme sadece hayvan için yararlı değildir. İnsanın sağlığına da iyi gelir. Açların doyurulmasını kolaylaştırır, ekosistem üzerindeki tehdidi azaltır, kaynakların muhafaza edilmesine yardım eder ve savaş riskini aza indirger.
Karşı görüş 3: Vejetaryenliği, Yahudiliğin öğretilerinin önüne koymak demek, Yahudiliğe karşı gelmek demektir.
Cevap: Vejetaryenliği savunan Yahudiler, Yahudiliğin ilkelerine karşı gelmemekte, aksine Tora’nın; sağlığı koruma, hayvanlara karşı şefkatli olma, yiyeceklerini aç olanlarla paylaşma, çevreyi koruma, kaynakları muhafaza etme, barışı destekleme emirlerini yerine getirmektedir. Bütün bu emirler, Tanrı’nın vejetaryenliği ideal bir beslenme şekli saydığını gösterir. Yahudi vejetaryenler Tora değerlerini reddetmez, tam aksine Yahudiliğin muhteşem öğretilerini yaymaya çalışır.
Karşı görüş 4: Yahudiler, Şabat ve bayram günleri et yemelidir.
Cevap: Talmud’a göre (Pesahim 109a) Bet Amikdaş yıkıldıktan sonra Yahudilerin kutsal günlerde neşelenmek için et yemesi artık şart değildir.
Karşı görüş 5: Tora, korban Pesah ve diğer korban’ların (sunu, kurban) tüketilmesini emreder.
Cevap: Maimonides’e göre Tanrı’nın hayvan kurbanına izin vermesinin sebebi, çok eski zamanlarda yaygın olan tapınma şeklini (tanrılara insan kurban etmek gibi) ortadan kaldırmaktır. Kurban geleneği devam etmeseydi, insanlar yine putperestliğe yönelecekti. Rav Kook’a göre Maşiah Dönemi’nde Kutsal Mabet’e sadece bitkisel yiyecek sunuları yapılacak.
Karşı görüş 6: Kaşerut’a uygun hayvan kesimi tarih boyunca Yahudilerin başına dert açtığı için mi vejetaryenlik savunuluyor? (Bugün de öyle değil mi, sevgili okurlar? Sünnet ve kaşer hayvan kesimi ile uğraşıp durmuyor mu Avrupa ve Amerika?)
Cevap: Yahudilerin vejetaryen olmayı seçme sebebi, hayvan hakları savunucularını memnun etmek değil, bu beslenme şeklinin Yahudiliğe uygun olmasıdır. Hayvanlara nasıl davranılması gerektiğini en başta öğreten, Tora’dır.
İşte sevgili okurlar; görüşler, karşı görüşler ve savunmalarla vejetaryenliği kapsamlı bir şekilde ele aldığımızı sanıyorum. Karar sizin. Vereceğiniz kararlar hep hayrınıza olsun ve sizi hep memnun etsin.