Klinik Psikolog Leo Wolmer: ”17 Ağustos 1999 depremi sonrasında Türk öğretmenleriyle yaşadığımız deneyim ve onların neler yapabildiklerini görmek çok etkileyiciydi. Bu modeli sadece travma değil aynı zamanda esneklik konusunda çalışmak üzere İsrail’e adapte ettik.”
Leo Wolmer kimdir?
Uruguay’da doğdum, 1982 yılında İsrail’e geldim. Tel- Aviv Üniversitesi’nde Psikoloji ve Okul Danışmanlığı’ndan 1986’de mezun oldum. 1989’da Çocuk Klinik Psikolojisinde yüksek lisansımı tamamladım. Doktoramı psikoloji bölümünde 2012 yılında bitirdim. Laura ile evlendim. O da Klinik Psikolog ve bu yıl Limmud programında yer alıyor. Direktörü olduğum Cohen- Harris Psikolojik Araştırmalar Merkezi’nde, bütün şehirler için ‘Esneklik Programları’nın uygulamasını yapıyoruz. Şehirlerin toplu felaketlerle başa çıkabilmeleri için yardımcı oluyoruz. Bu Savunma Bakanlığının bir programı. Diğer işim ise ‘Aile İşi’ yapanlara danışmanlık yapmak. Birden çok nesil tarafından yönetilen firmalarda, serveti korumaya yardım ediyoruz. Bir avukatla birlikte takım olarak çalışarak sistem kuruyoruz. Hem hukuki, hem finansal hem de psikolojik yönde danışmanlık veriyoruz.
‘Esneklik Programları’ insanlar için bir tür tedbir olarak mı yer alıyor?
Hem bireyler hem de kurumlar için. Dört programımız var; Birincisi ve en geniş kapsamlısı ‘Okul Programı’… Bu programda iki yüz binden fazla çocuğumuz var. Türkiye’deki depremde geliştirdiğimiz modeli uyguluyoruz. Modelin ana fikri; bir öğretmenin, öğretmen olmaktan daha fazlası için yetkin hale getirilmesi. Sadece ders öğretmekten daha ileri gidebilir. Türk öğretmenleriyle yaşadığımız deneyim ve onların neler yapabildiklerini görmek çok etkileyiciydi. Bu modeli sadece travma değil aynı zamanda esneklik konusunda çalışmak üzere İsrail’e adapte ettik. Şu anda travma yok, ama yine de çocukların, karşılarına çıkabilecek değişik durumlarla başa çıkabilmelerini istiyoruz. Biz okul danışmanlarını yılda bir kez eğitiriz, onlar da öğretmenleri her hafta eğitirler.
Sadece acil durumlar için değil, çünkü günlük hayatta stresli durumlar her zaman vardır. Çocukların okulda ve günlük hayatlarında karşılaştıkları sınav, sosyal kabul edilme problemleri, kazalar gibi çeşitli stres unsurlarıyla başa çıkmayı öğrenmeleri de önemli. Fikir, rutin olarak bu tip problemlerle uğraşarak gerçek bir acil durum halinde onların buna karşı hazırlıklı olmayı öğrenmeleri. ‘Nüfusun Esnekliği’. Acil durumlarda halkın farklı ihtiyaçlarına cevap verebilmek amaçlı kurulmuş çeşitli birimlerimiz var; örneğin hastanede yaralıların iyileşmesiyle ilgili bir birim olabilir, bir başka birim olay bölgesinde, bölgede ihtiyaçlarının değerlendirmesi yapar. Gönüllüleri eğiten ve onları yöneten bir birim var. Bu programda, örneğin Tel- Aviv’de bu program kapsamında normalde belediyede çalışan aynı zamanda acil durumlarda görevi olan bin kadar insan var. Normalde sosyal hizmetli olan biri acil durum halinde hastanede çalışan bir takımın ya da insani kayıp yaşamış ailelere yardıma giden veya sahadaki bir takımın üyesi olabilir. ‘Sağlık ve Zihinsel Sağlık’; bir şehirdeki sağlık ve zihinsel sağlık kurumlarını koordine etmeyi amaçlıyor. İnsanlar sığınaktayken, örneğin yaşlılar günlük ilaçlarını almaya nasıl devam edebilecekler? Eğer klinikler açık değilse çocuklar nasıl tedavi edilecek? Hastanedeki yoğunluğu azaltmak ve gerekli ilaçları almalarını sağlamak için, stres ve endişe yaşayan insanlar için hastane yerine, dışarıda yer alan stres sahaları oluşturduk. Bu sahalarda, doktor, psikolog gibi farklı disiplinlerden görevliler hizmet veriyorlar. Bu sahalar sadece acil durumlarda açık oluyorlar. Bunun için rutin olarak insanları eğitiyoruz. Acil bir durum olduğunda herkes nereye gideceğini ve tam olarak ne yapacağını biliyor. Dördüncü program ise karar vericilerden halka ve halktan karar vericilere ‘doğru bilgi’ ulaştırmaya dayanıyor.
Bütün programlar birbiriyle alakalı mı?
Evet, tümü kendi içlerinde alakalıdır. Ayrıca herkes birbirini tanır ve periyodik olarak birlikte çalışırlar. Birbirini tanıyan kişilerin ortak bir dil oluşturması, acil durumlarda önemli bir kolaylık sağlar.
Limmud’a gitmeden önce, okurlarımız adına, sizden esnek olabilmenin ipuçlarını rica etsek?
Orada daha ziyade kişisel esnekliği anlatacağım. Esnek olan kişiler, olmayanlara kıyasla daha iyimserler, hayatı daha iyi kontrol edebiliyorlar. Yani stres hissettikleri zaman zihinlerini ve vücutlarını kontrol edebilmekten bahsediyorum. Önemli olan zihnimize akan düşünceleri, tehlikeli hale dönüşmeden kontrol altında tutabilmek ve uyum sağlamayı zorlaştıran düşünceleri daha esnek hale getirmek. Örneğin bir öğrenci, “Bu sınavda başarısız olacağım” diye düşünüyorsa bu onda üzgünlük, gerginlik ve yetersizlik gibi duygular oluşturuyor, bunlar öğrencinin davranışını olumsuz etkileyecek, böylece dersini çalışmaya hevesi azalacak ve gerektiği gibi odaklanamayacaktır. Dolayısıyla sınav performansı etkilenecek ve başarısız olacaktır. Sonuçta “Bunun olacağını biliyordum” diyecektir. Çocuklarla çalışırken, bahsettiğimiz örnekte neyin yanlış olduğuna bakıyoruz. “Sınavda başarısız olacağım” düşüncesi yerine “Bazen sınavda başarısız olacakmışım gibi geliyor ama eğer gereğince dersimi çalışırsam, kesin olmamakla birlikte sınavı geçme ihtimalim oldukça yüksek, kısaca sınavın sonucu bana bağlı” düşüncesinin gelmesi önemli. Esneklikte hayatı nasıl yorumladığımız önemli; bir olay bizim için kriz ya da fırsat olabilir. Esnekliğin bir başka karakteristiği mizahtır. En iyi başa çıkma tekniklerinden biri mizahtır çünkü farklı bir perspektiften bakmayı gerektirir. Bundan ayrı, zihnini sürekli mevcut bir sorunla meşgul etmek yerine, dikkatini farklı yerlere odaklayarak başka şeyler yapabilmek. Sorun orada ama ben düşünmüyorum. Esnek insanların bir başka özelliği de sosyal olmalarıdır; böylece zor durumlarla yalnız başa çıkmak zorunda kalmazlar, ailelerinden ve arkadaşlarından destek alarak durumlarla daha kolay başa çıkabilirler. Bir de aktif olmak önemli. Örneğin Irak’la olan ilk savaştan aylar sonra yapılan bir çalışmada, sığınağa aileleriyle birlikte giren ve radyoyu açmak, maske dolabını açmak, köpekle ilgilenmek gibi basit görevler verilen çocukların, görev verilmeyen çocuklara göre savaş sonrası travmasını daha az yaşadıkları gözlenmiş. Füze patlamasını beklemek yerine bir şeyler yapıyorlar ve aileleri onlara güveniyor.
Çocuklar kaç yaşından itibaren savaştan etkileniyorlar ve kaç yaşından itibaren çocuklara görevler verilebilir?
Yaşlarına göre farklı derecelerde olsa da savaştan her çocuk bir şekilde etkileniyor. Üç yaşından itibaren çocuklara görev verilebilir. Önemli olan görevin çocuğun yaşına uygun olması. Buradaki fikir çocuğun aktif olarak kendi hayatına etkisi olduğunu hissetmesi. “Aileme belli derecede bağımlı olsam da bir görevim var, böylece hayatım belli bir derecede benim kontrolümde.” Bunu yapmak çocuğun, odağını, kontrol edemediği mevcut durumdan, farklı bir şeye, yapabileceği bir göreve çevirmiş oluyor.
Programı biraz anlatır mısınız?
Her biri ikişer saatten, sekiz buluşmalık yani toplamda on altı saatlik bir programdı. Her bir buluşmada hayali bir çocuğun sınıfa yolladığı mektupta başından geçenleri, hissettiklerini ve depremin sonuçlarıyla nasıl başa çıktığını anlatıyorlar. Bu mektuplar vasıtasıyla ve değişik bazı teknikler yardımıyla öğretmenler öğrencilerle çalışabildi. Ayrıca çocuklar da evde ebeveynleriyle benzeri şekilde çalıştılar. Böylece ebeveynler programa dahil oldular. Öğretmenler aynı zamanda birer eğitici oldular bu yöntemle, onların da kendilerine bakışları değişti.
Bir öğretmenle bir eğitici arasındaki fark nedir?
Öğretmen, matematik, coğrafya gibi konularda aktaracak müfredatı olan kişidir, her derste müfredatın bir parçasını anlatır. Eğitmen ise değer aktarır ve rol modelidir. İkisinin arasındaki farkı anlamanın en iyi yolu, her bir bireyin kendi üstünde etkisi olduğunu fark etmesidir. Eğitmenler, hayatımız boyunca, öğretmenimiz, arkadaşımız ya da patronumuz olsun, rol modeli olan, bize değer veren, bize inanan ve pozitif deneyim aktaran, dahası bizim için vizyon sahibi olan değerli kişilerdir. Ayrıca bize yanıtı vermek yerine yanıtı bulmamız için gerekli soruları geliştirmemize yardımcı olurlar. Bu bir psikolog, bir eğitici, bir baba olabilir. Öğretmenlere, bu konuda donanımlı oldukları ve bunu becerebileceklerine dair inancı verebilmek önemlidir.
Öğretmenleri belki biraz psikologa çevirdiniz?
Biz buna klinik arabulucu (clinical mediator) diyoruz. Travmayı yaşayan öğretmenler, öğrencilerle çalışmaya başlamadan önce, biz onların kendi travmalarını atlatmalarına yarımcı olmak için toplantılar yapıyoruz.
Bu durumda bu model ne kadar sürdü?
Öğretmenlerle çalışarak onların birer eğitmene dönüşmelerine yardımcı olduk. Adapazarı’na her hafta gelen Türk takımı, öğretmenleri hem eğittiler hem de geçmiş buluşmalarla ilgili birlikte çalıştılar. Dört haftada, haftada ikişer buluşma olmak üzere toplam on altı saati bulan bir çalışma yapıldı. Çalışmalardan altı hafta sonra değerlendirdiğimizde, çocukların travma sonrası oranının yüzde elli oranında azaldığını gördük. Depremden etkilenmeyen bir şehirde bir kontrol grubuyla karşılaştırarak programın etkinliğini anladık. Çalışmadan üç yıl sonra, çalışmaya katılan çocuklardan ulaşabildiğimiz kadarını ve kontrol grubunu yeniden gözlemledik. Programa katılmış olan çocukların, programa katılmamış olan diğer çocuklara kıyasla; akademik başarı, sosyal yaşantı ve genel davranış kriterleri bazında çok daha iyi adaptasyon gösterdiklerini gözlemledik. Bu çalışmayı Yankı Yazgan ve ekibiyle birlikte yürüttük.
Geri döndüğümüz zaman bu programı İsrail gerçeğine uyarladık. Eğitim Bakanlığı’nın isteğiyle odağımızı Esneklik olarak değiştirdik. Fikir öğretmenlerin, öğrencilerin başa çıkma teknikleri geliştirmesine nasıl yardımcı olacağı, sadece acil durumlarla değil, aynı zamanda günlük stresle başa çıkmayı öğrenmeleri ve öğretmeleri. Bunu 2006 yılında Lübnan savaşından sonra uyguladık ve yine güzel sonuçlar aldık. Sonra güneyde bir savaşın başlamak üzere olduğunu anladık ve bir şehirde birkaç okulda önleyici program başlattık. Çocuklara bu programı verdik ve bekledik. 2010’da Gazze’de operasyon olduktan sonra, öğretmenlerin, travma sonrası oluşmasını önlemekte aynı oradan başarılı olduklarını ve çocukların savaş sonrası adaptasyonunda yine yüzde elli başarı oranını gördük.
Bu fikir nasıl oluştu?
Türkiye’deki depremden sonra oluştu. O dönemde birlikte çalışabilecek yeterli sayıda psikolog olmadığını gördük. Bu durumda ancak öğretmenlerle çalışabilirdik. Klinik psikolojide edindiğimiz bütün bilgiyi onların, öğrencilerle kullanabilecekleri şekilde transfer etmeye çalıştık. Adapazarı’ndaki Yahudi kasabasındaki halkla orayı yeniden çalışır hale gelmesi için çalıştık. Bu kasaba İsrail hükümeti ve Amerika’daki Yahudi komitesi tarafından bağışlanmıştı. Liderlik, gençlik, ebeveynler için bu okulda çalıştık ve bu programı geliştirdik.
Leo Wolmer kimdir?
Uruguay’da doğdum, 1982 yılında İsrail’e geldim. Tel- Aviv Üniversitesi’nde Psikoloji ve Okul Danışmanlığı’ndan 1986’de mezun oldum. 1989’da Çocuk Klinik Psikolojisinde yüksek lisansımı tamamladım. Doktoramı psikoloji bölümünde 2012 yılında bitirdim. Laura ile evlendim. O da Klinik Psikolog ve bu yıl Limmud programında yer alıyor. Direktörü olduğum Cohen- Harris Psikolojik Araştırmalar Merkezi’nde, bütün şehirler için ‘Esneklik Programları’nın uygulamasını yapıyoruz. Şehirlerin toplu felaketlerle başa çıkabilmeleri için yardımcı oluyoruz. Bu Savunma Bakanlığının bir programı. Diğer işim ise ‘Aile İşi’ yapanlara danışmanlık yapmak. Birden çok nesil tarafından yönetilen firmalarda, serveti korumaya yardım ediyoruz. Bir avukatla birlikte takım olarak çalışarak sistem kuruyoruz. Hem hukuki, hem finansal hem de psikolojik yönde danışmanlık veriyoruz.
‘Esneklik Programları’ insanlar için bir tür tedbir olarak mı yer alıyor?
Hem bireyler hem de kurumlar için. Dört programımız var; Birincisi ve en geniş kapsamlısı ‘Okul Programı’… Bu programda iki yüz binden fazla çocuğumuz var. Türkiye’deki depremde geliştirdiğimiz modeli uyguluyoruz. Modelin ana fikri; bir öğretmenin, öğretmen olmaktan daha fazlası için yetkin hale getirilmesi. Sadece ders öğretmekten daha ileri gidebilir. Türk öğretmenleriyle yaşadığımız deneyim ve onların neler yapabildiklerini görmek çok etkileyiciydi. Bu modeli sadece travma değil aynı zamanda esneklik konusunda çalışmak üzere İsrail’e adapte ettik. Şu anda travma yok, ama yine de çocukların, karşılarına çıkabilecek değişik durumlarla başa çıkabilmelerini istiyoruz. Biz okul danışmanlarını yılda bir kez eğitiriz, onlar da öğretmenleri her hafta eğitirler.
Sadece acil durumlar için değil, çünkü günlük hayatta stresli durumlar her zaman vardır. Çocukların okulda ve günlük hayatlarında karşılaştıkları sınav, sosyal kabul edilme problemleri, kazalar gibi çeşitli stres unsurlarıyla başa çıkmayı öğrenmeleri de önemli. Fikir, rutin olarak bu tip problemlerle uğraşarak gerçek bir acil durum halinde onların buna karşı hazırlıklı olmayı öğrenmeleri. ‘Nüfusun Esnekliği’. Acil durumlarda halkın farklı ihtiyaçlarına cevap verebilmek amaçlı kurulmuş çeşitli birimlerimiz var; örneğin hastanede yaralıların iyileşmesiyle ilgili bir birim olabilir, bir başka birim olay bölgesinde, bölgede ihtiyaçlarının değerlendirmesi yapar. Gönüllüleri eğiten ve onları yöneten bir birim var. Bu programda, örneğin Tel- Aviv’de bu program kapsamında normalde belediyede çalışan aynı zamanda acil durumlarda görevi olan bin kadar insan var. Normalde sosyal hizmetli olan biri acil durum halinde hastanede çalışan bir takımın ya da insani kayıp yaşamış ailelere yardıma giden veya sahadaki bir takımın üyesi olabilir. ‘Sağlık ve Zihinsel Sağlık’; bir şehirdeki sağlık ve zihinsel sağlık kurumlarını koordine etmeyi amaçlıyor. İnsanlar sığınaktayken, örneğin yaşlılar günlük ilaçlarını almaya nasıl devam edebilecekler? Eğer klinikler açık değilse çocuklar nasıl tedavi edilecek? Hastanedeki yoğunluğu azaltmak ve gerekli ilaçları almalarını sağlamak için, stres ve endişe yaşayan insanlar için hastane yerine, dışarıda yer alan stres sahaları oluşturduk. Bu sahalarda, doktor, psikolog gibi farklı disiplinlerden görevliler hizmet veriyorlar. Bu sahalar sadece acil durumlarda açık oluyorlar. Bunun için rutin olarak insanları eğitiyoruz. Acil bir durum olduğunda herkes nereye gideceğini ve tam olarak ne yapacağını biliyor. Dördüncü program ise karar vericilerden halka ve halktan karar vericilere ‘doğru bilgi’ ulaştırmaya dayanıyor.
Bütün programlar birbiriyle alakalı mı?
Evet, tümü kendi içlerinde alakalıdır. Ayrıca herkes birbirini tanır ve periyodik olarak birlikte çalışırlar. Birbirini tanıyan kişilerin ortak bir dil oluşturması, acil durumlarda önemli bir kolaylık sağlar.
Limmud’a gitmeden önce, okurlarımız adına, sizden esnek olabilmenin ipuçlarını rica etsek?
Orada daha ziyade kişisel esnekliği anlatacağım. Esnek olan kişiler, olmayanlara kıyasla daha iyimserler, hayatı daha iyi kontrol edebiliyorlar. Yani stres hissettikleri zaman zihinlerini ve vücutlarını kontrol edebilmekten bahsediyorum. Önemli olan zihnimize akan düşünceleri, tehlikeli hale dönüşmeden kontrol altında tutabilmek ve uyum sağlamayı zorlaştıran düşünceleri daha esnek hale getirmek. Örneğin bir öğrenci, “Bu sınavda başarısız olacağım” diye düşünüyorsa bu onda üzgünlük, gerginlik ve yetersizlik gibi duygular oluşturuyor, bunlar öğrencinin davranışını olumsuz etkileyecek, böylece dersini çalışmaya hevesi azalacak ve gerektiği gibi odaklanamayacaktır. Dolayısıyla sınav performansı etkilenecek ve başarısız olacaktır. Sonuçta “Bunun olacağını biliyordum” diyecektir. Çocuklarla çalışırken, bahsettiğimiz örnekte neyin yanlış olduğuna bakıyoruz. “Sınavda başarısız olacağım” düşüncesi yerine “Bazen sınavda başarısız olacakmışım gibi geliyor ama eğer gereğince dersimi çalışırsam, kesin olmamakla birlikte sınavı geçme ihtimalim oldukça yüksek, kısaca sınavın sonucu bana bağlı” düşüncesinin gelmesi önemli. Esneklikte hayatı nasıl yorumladığımız önemli; bir olay bizim için kriz ya da fırsat olabilir. Esnekliğin bir başka karakteristiği mizahtır. En iyi başa çıkma tekniklerinden biri mizahtır çünkü farklı bir perspektiften bakmayı gerektirir. Bundan ayrı, zihnini sürekli mevcut bir sorunla meşgul etmek yerine, dikkatini farklı yerlere odaklayarak başka şeyler yapabilmek. Sorun orada ama ben düşünmüyorum. Esnek insanların bir başka özelliği de sosyal olmalarıdır; böylece zor durumlarla yalnız başa çıkmak zorunda kalmazlar, ailelerinden ve arkadaşlarından destek alarak durumlarla daha kolay başa çıkabilirler. Bir de aktif olmak önemli. Örneğin Irak’la olan ilk savaştan aylar sonra yapılan bir çalışmada, sığınağa aileleriyle birlikte giren ve radyoyu açmak, maske dolabını açmak, köpekle ilgilenmek gibi basit görevler verilen çocukların, görev verilmeyen çocuklara göre savaş sonrası travmasını daha az yaşadıkları gözlenmiş. Füze patlamasını beklemek yerine bir şeyler yapıyorlar ve aileleri onlara güveniyor.
Çocuklar kaç yaşından itibaren savaştan etkileniyorlar ve kaç yaşından itibaren çocuklara görevler verilebilir?
Yaşlarına göre farklı derecelerde olsa da savaştan her çocuk bir şekilde etkileniyor. Üç yaşından itibaren çocuklara görev verilebilir. Önemli olan görevin çocuğun yaşına uygun olması. Buradaki fikir çocuğun aktif olarak kendi hayatına etkisi olduğunu hissetmesi. “Aileme belli derecede bağımlı olsam da bir görevim var, böylece hayatım belli bir derecede benim kontrolümde.” Bunu yapmak çocuğun, odağını, kontrol edemediği mevcut durumdan, farklı bir şeye, yapabileceği bir göreve çevirmiş oluyor.
Programı biraz anlatır mısınız?
Her biri ikişer saatten, sekiz buluşmalık yani toplamda on altı saatlik bir programdı. Her bir buluşmada hayali bir çocuğun sınıfa yolladığı mektupta başından geçenleri, hissettiklerini ve depremin sonuçlarıyla nasıl başa çıktığını anlatıyorlar. Bu mektuplar vasıtasıyla ve değişik bazı teknikler yardımıyla öğretmenler öğrencilerle çalışabildi. Ayrıca çocuklar da evde ebeveynleriyle benzeri şekilde çalıştılar. Böylece ebeveynler programa dahil oldular. Öğretmenler aynı zamanda birer eğitici oldular bu yöntemle, onların da kendilerine bakışları değişti.
Bir öğretmenle bir eğitici arasındaki fark nedir?
Öğretmen, matematik, coğrafya gibi konularda aktaracak müfredatı olan kişidir, her derste müfredatın bir parçasını anlatır. Eğitmen ise değer aktarır ve rol modelidir. İkisinin arasındaki farkı anlamanın en iyi yolu, her bir bireyin kendi üstünde etkisi olduğunu fark etmesidir. Eğitmenler, hayatımız boyunca, öğretmenimiz, arkadaşımız ya da patronumuz olsun, rol modeli olan, bize değer veren, bize inanan ve pozitif deneyim aktaran, dahası bizim için vizyon sahibi olan değerli kişilerdir. Ayrıca bize yanıtı vermek yerine yanıtı bulmamız için gerekli soruları geliştirmemize yardımcı olurlar. Bu bir psikolog, bir eğitici, bir baba olabilir. Öğretmenlere, bu konuda donanımlı oldukları ve bunu becerebileceklerine dair inancı verebilmek önemlidir.
Öğretmenleri belki biraz psikologa çevirdiniz?
Biz buna klinik arabulucu (clinical mediator) diyoruz. Travmayı yaşayan öğretmenler, öğrencilerle çalışmaya başlamadan önce, biz onların kendi travmalarını atlatmalarına yarımcı olmak için toplantılar yapıyoruz.
Bu durumda bu model ne kadar sürdü?
Öğretmenlerle çalışarak onların birer eğitmene dönüşmelerine yardımcı olduk. Adapazarı’na her hafta gelen Türk takımı, öğretmenleri hem eğittiler hem de geçmiş buluşmalarla ilgili birlikte çalıştılar. Dört haftada, haftada ikişer buluşma olmak üzere toplam on altı saati bulan bir çalışma yapıldı. Çalışmalardan altı hafta sonra değerlendirdiğimizde, çocukların travma sonrası oranının yüzde elli oranında azaldığını gördük. Depremden etkilenmeyen bir şehirde bir kontrol grubuyla karşılaştırarak programın etkinliğini anladık. Çalışmadan üç yıl sonra, çalışmaya katılan çocuklardan ulaşabildiğimiz kadarını ve kontrol grubunu yeniden gözlemledik. Programa katılmış olan çocukların, programa katılmamış olan diğer çocuklara kıyasla; akademik başarı, sosyal yaşantı ve genel davranış kriterleri bazında çok daha iyi adaptasyon gösterdiklerini gözlemledik. Bu çalışmayı Yankı Yazgan ve ekibiyle birlikte yürüttük.
Geri döndüğümüz zaman bu programı İsrail gerçeğine uyarladık. Eğitim Bakanlığı’nın isteğiyle odağımızı Esneklik olarak değiştirdik. Fikir öğretmenlerin, öğrencilerin başa çıkma teknikleri geliştirmesine nasıl yardımcı olacağı, sadece acil durumlarla değil, aynı zamanda günlük stresle başa çıkmayı öğrenmeleri ve öğretmeleri. Bunu 2006 yılında Lübnan savaşından sonra uyguladık ve yine güzel sonuçlar aldık. Sonra güneyde bir savaşın başlamak üzere olduğunu anladık ve bir şehirde birkaç okulda önleyici program başlattık. Çocuklara bu programı verdik ve bekledik. 2010’da Gazze’de operasyon olduktan sonra, öğretmenlerin, travma sonrası oluşmasını önlemekte aynı oradan başarılı olduklarını ve çocukların savaş sonrası adaptasyonunda yine yüzde elli başarı oranını gördük.