İstanbul’da GÜRCÜ Cemaati ve Katolik Gürcü kilisesi

İstanbul, bünyesinde çok farklı kültür ve etnisiteleri barındıran bir kent. Her köşesinden ayrı bir bilinmezlikle karşınıza çıkıveren bir şehir. İstanbul’da bu anlamda 1950’lere gelinceye kadar 10 bine yakın Gürcü’nün bulunduğunu, üstelik bunların büyük bölümünün de Gürcüler’in ekseriyetle mensup oldukları Ortodoks inancından değil de, Katolik mezhebinden olduğunu öğrenmek, sanırım benim kadar, siz okurlara da ilgi çekici gelecektir

Önder KAYA Perspektif
9 Ocak 2013 Çarşamba

İstanbul’da çok eski zamanlardan beri bilhassa Galata ve Perşembe Pazarı çevresinde bir Gürcü kolonisi de olagelmişti. 18. yüzyıla gelindiğinde Gürcistan’ın Mesketi bölgesinden gelen Katolik Gürcülerin yine bu bölgede kendilerine ait misafirhaneleri ve odaları da bulunmaktaydı.

Katolik mezhebi Gürcüler arasında 13. yüzyıldan sonra yayılmaya başladı. Gürcü krallarının önce Moğollar, ardından da İran ve Osmanlılara karşı Papa ve Hıristiyan batı dünyasının desteğini kazanmak istemesi Katolik mezhebinin ülke içinde yayılım alanı bulmasında önemli bir etken oldu. Katolikliğin yayılımını arttırmak amacıyla Roma’da bir Gürcü dili kürsüsünün temelleri atıldı. Yine bu amaçla aynı şehirde Gürcüce kitaplar basan bir matbaa kuruldu. Burada basılan dinsel metinler Gürcistan’a gönderiliyordu. Matbaada dini kitapların dışında sözlük ve gramer kitapları da basılmaktaydı. Doğal olarak Gürcistan’daki bu faaliyetler bilhassa Ortodoksların şiddetli tepkisine neden oldu. Bunun sonucunda 18. yy ortalarında olduğu gibi Katolik misyonerler belli dönemlerde ülkeden sürüldü, kilise ve manastırlarına el konularak Ortodokslara verildi. Tüm bunlara rağmen Katolik inancı ülkenin belli bölgelerinde tutunmayı başardı.

İstanbul’da Katolik Gürcüler

İstanbul’daki Katolik Gürcülerin varlığı 19. yy başlarında Osmanlı-Rus savaşlarına kadar uzanır. Bölge 16. yy’da Osmanlı topraklarına katıldı, ancak 19. yy başlarında Rusya karşısında ardı ardına uğranılan yenilgilerin akabinde el değiştirdi. Özellikle Yunan ihtilali akabinde 1828’de çıkan Rus savaşı sonrasında Osmanlılar, Katolik mezhebine mensup Gürcüler’in yoğunlukta yaşadıkları Ahıska ve çevresini boşaltmak zorunda kaldılar. Bölgede yaşayan ve Ortodoks Rus kilisesinin baskısına maruz kalmaktan çekinen çok sayıda Katolik Gürcü de, Müslümanlarla birlikte Osmanlı topraklarının ve bilhassa İstanbul’un yolunu tuttu.

Bununla birlikte cemaatin büyük ölçüde kurumsallaşması için 19. yy. ortalarını beklemek gerekti. Katolik Gürcüler, kilise, manastır ve okul kurabilmek için Osmanlı ülkesinde yaşayan Katoliklerin hamiliğine soyunan Fransa’ya yanaştılar. Bu devletin İstanbul’daki büyükelçiliği vasıtasıyla da, 1861’de ‘Notre Dame de Lourdes’ yani ‘Lekesiz Meryem’e adanan bir kilise etrafında örgütlendiler. Cemaatin başında aslen Ahıskalı olan Gürcü rahip Petre Harisçiraşvili bulunmaktaydı.

Rahip Harisçiraşvili

Rahip Harisçiraşvili, 1818’de Gürcistan’ın Ahıska bölgesinde doğdu. Saint Petersburg’da tamamladığı ruhani eğitiminden sonra ülkesine döndü; 40 yaşına geldiği 1857 yılında da yurtdışına çıktı. Kendisinin ilk durağının İstanbul olduğu biliniyor. Ancak Osmanlı başkentine ilk gelişinde çok uzun süre kalmadı. Buradan Filistin ve Venedik’e geçti. Venedik aynı zamanda Katolik Ermeni Mikhitaryan tarikatının merkezi olan Saint Lazar Adası’nı da içinde barındırmakta. Bu adada yaklaşık iki yıl kalan Harisçiraşvili, burada pek çok Gürcüce kitaplar basmış, bir yerde İstanbul’a ikinci ve nihai dönüşünde girişeceği yayın faaliyetinin stajını burada yapmıştı. 1861’de İstanbul’a döndüğünde ise giriştiği ilk teşebbüs Papalıktan İstanbul sınırları içinde Gürcüce ayin yapabileceği bir kilise için izin istemek oldu. Bu girişiminde kısa sürede isteğine ulaşan Harisçiraşvili, 10 Şubat 1861’de Azize Meryem’e adanan ve Gürcü dilinde ayin yapabileceği bir kilisenin onayını aldı. Sonrasında adı meçhul bir hayırsever tarafından bağışlanan Şişli Bomonti’deki bir arazi üzerinde kısa sürede kilisesini inşa etti. Bugün Şişli’nin Bomonti semtinde yer alan kilisenin dışında, Üsküdar’da da Gürcü pederlere ait bir kilise ve manastır bulunmaktaydı.

Cemaat eğitim alanında da örgütlenmiş, bu amaçla da 1870’de Beyoğlu bölgesinde Gürcüce eğitim yapan Saint Joseph adında bir ilkokulun temellerini atmıştı. Okul, 1914 yılında yani I. Dünya Savaşı’nın çıktığı bir devrede, belki de Fransa ile kötüleşen ilişkilerin bir tezahürü olarak kapandı. Gürcülerin kendilerine ait Katolik Kilise’si bünyesinde bir de matbaaları bulunmaktaydı. Bu basımevinde Gürcüce dua ve ders kitaplarının dışında, pek çok kültürel çalışma da basılmıştı. Rahip Harisçiraşvili öldükten sonra, kilisenin içine defnedildi. Ölmeden önce kilisenin yaşaması için gerekli tedbirleri almış ve kiliseye gelir getirecek akarlar tesis etmişti.

Cemaatin son dönemlerdeki sıkıntıları

Cemaat, sonraki yıllarda yavaş yavaş güç kaybetmeye başlasa da en büyük çözülme 1950’lerde yaşandı. Bilhassa 6-7 Eylül 1955 olaylarının akabinde pek çok Katolik Gürcü Fransa, Avustralya, Kanada ve Amerika gibi ülkelere göç etti ki, göçler öncesinde İstanbul’daki nüfusları 10 bin kişi olarak tahmin edilmekte. Kilise, rahip Pavla (Pol) Akobaşvili’nin ölümünden sonra Türkiye vatandaşı ve Gürcüce ayin yapabilen bir başka rahip bulunamamasından dolayı da ciddi sıkıntı yaşadı. Gerçi kilisedeki ayinlerin Gürcü dilinde yapılması 1911’de İstanbul Katolik piskoposluğunun aldığı bir kararla yasaklanmıştı. Nitekim son Gürcüce ayin aynı yılın ‘Aziz Nino’ gününde gerçekleştirilmişti. Ancak Pavla Akobaşvili’nin ölümü, Gürcüce bilen rahiplerin sonu demekti. Yeri gelmişken hemen belirteyim ki kiliseye sadece Katolik Gürcüler değil, Müslüman Gürcüler de devam ediyorlardı. Müslüman Gürcülerin kiliseye devam etme nedenleri ise Gürcü dilini öğrenme arzusuydu. Nitekim bu dilin kozmopolit bir şehir olan İstanbul’da öğrenilebileceği tek mekân burasıydı.

Bugün kiliseye devam eden cemaatin önemli bir kısmını Bomonti çevresinde yaşayan Ermeni kökenli Katolikler oluşturuyor. Kilise, genellikle akşam 5’ten sonra ziyaret edilebiliyor. Pazar günleri de saat 11.15 ve 18.15’de ayin düzenleniyor. 

Gürcü Katolik Cemaati bugün yaklaşık 200 ya da 250 kişiden ibaret küçük bir cemaat konumunda. Uzun yıllar cemaatin en önemli hamisi 1930’lardan itibaren berberlik sektörü ve traş bıçağı denilince akla ilk gelen isim olan Poul ya da (Pavla) Zazadze idi. Kendi adı ile anılan Zaza traş bıçaklarını önce dışarıdan getirten sonra da Bomonti ile Tahtakale’de kurduğu imalathanelerde üreten Zazadze, 1900’de Gürcistan’da doğdu. 17 yaşında iken yüksek tahsil için İstanbul’a gelerek Milliyet Gazetesi’nin haberine göre o sırada Gürcü Katolik Kilisesi’nin başrahibi olan dayısının yanına sığındı. Rusya’da ihtilal çıkması üzerine de ülkesine dönmeyerek İstanbul’da ikamet etmeye başladı. Maddi zorluklar nedeniyle eğitimini tamamlayamadı ve Tahtakale piyasasında ticarete başlayarak bir süre sonra kendi işinin patronu oldu. Traş sektörü gibi her daim getirisi olan bir sektöre yatırım yaptığından kısa sürede hatrı sayılır bir servetin sahibi olarak, cemaatin de en faal hamisi ve destekleyicisi konumuna geldi. 1989 yılında aynı zamanda doğum günü olan 24 Ağustos günü ölen Pavla Zazadze’nin oğlu Simon Zazadze babasının misyonunu devam ettirmekte. Simon Zazadze aynı zamanda 1968’den beri Şişli’de faaliyet gösteren Özel Bilgi Koleji’nin de sahibi. 

Ne yazık ki Katolik Gürcü Cemaati her ne kadar bir süre sonra kent silüetinden silinecek gibi görünse de, cemaatin varlığının en önemli nişanesi olan Gürcü Katolik Kilisesi’nin şehir mirasımız açısından önemine bu vesile ile dikkat çekmek istiyorum.

Gürcü nüfus neden arttı?

İstanbul’daki Gürcü nüfus 1917’de gerçekleşen Bolşevik ihtilalinden sonra daha da arttı. Zira son çar II. Nikola’yı deviren sosyalistler kısa bir süre içinde kendi aralarında Bolşevik ve Menşevik olarak ayrılarak bir iç savaşın eşiğine sürüklendiler. Menşeviklerin güçlü olduğu Rus çarlığına ait toprakların başında Gürcistan gelmekteydi. Nitekim Gürcistan’ın 1921’de Kızılordu tarafından çiğnenmesi sonrasında Menşeviklerin bir kısmı, Osmanlı topraklarının ve o sıralar işgal atında bulunan İstanbul’un yolunu tuttu. Yeni gelenlerin de etkisiyle İstanbul’daki Katolik Cemaati, Bolşeviklere muhalif sürgündeki Gürcülerin en önemli merkezlerinden biri haline geldi. Nitekim Rusya’daki yeni idareye muhalif tavrıyla ön plana çıkan ‘Bağımsız Gürcistan’ adlı gazete, 27 sayı olarak 1921-22 yılları arasında burada yayımlandı.

İstanbul’daki Katolik Gürcü Cemaati ile yolu kesişen ünlü doğu dilleri uzmanı Georges Dumezil’den de yeri gelmişken biraz bahsedelim. Özellikle Kafkas dilleri konusunda uzmanlığı ile bilinen Dumezil, 1925-1931 yılları arasında İstanbul Üniversitesi’nde Hint-Avrupa dilleri üzerine ders vermesi amacıyla davet edilmişti. Burada kaldığı süre içinde bir yandan ders vermiş, bir yandan da Farsça, Çerkezce ve Gürcüce öğrenmişti. Ahmet Özkan, kaleme aldığı bir çalışmasında Dumezil’in bu süre içinde Katolik Gürcü Kilisesi’ne devam ederek oradaki görevlilerden Gürcüce eğitimi aldığını ifade eder.

 

KAYNAKÇA

Fahrettin Çiloğlu; “Gürcüler”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi,  cilt: 3, İstanbul 1994, s. 453-454

Eugenio Dallegio D’allesio; İstanbul Gürcüleri (çev: Fahrettin Çiloğlu), İstanbul 2003

Adnan Ekşigil; “Georges Dumezil”, Tarih ve toplum, sayı: 42, s. 369-372.

Rinaldo Marmara; İstanbul Latin Kilisesi ve Cemaati, İstanbul 2006.

Elisabed Maçitidze; “İstanbul’daki Gürcü Katolik Kilisesi”, 7. Uluslararası Türk Kültürü Kongresi, IV, Ankara 2012, s. 289-196

Milliyet Gazetesi; “Jilet Kralının Ölümü”, 20 Ağustos 1989, s. 3 ve 10

Ahmet Özkan (Melaşvili); Gürcüstan Tarih, Edebiyat, Sanat, Folklor, İstanbul 1968   

Nejat Yentürk; “Paul Zazadze’nin Yarattığı Dev Marka: Zaza”, Oda Sanat Dergisi, sayı: 17 (http://www.odasanat.org/index.php/2008/02/paul-zazadze%E2%80%99nin-yarattigi-dev-markazaza/)