Erkekler doğuma neden girmeli?

İrving BARUH Toplum 0 yorum
16 Ocak 2013 Çarşamba

Perşembe gecesi saat 1:30 gibi eşim Liz, “İrving kalk, suyum geldi” dedi. Hep o anı düşünmüştüm, “acaba panik olur muyum” diye. Hatta bir kere rüya gördüm bununla ilgili. Tam da bu anı yaşıyorum rüyada. Liz, “İrving, zamanı geldi” diyor. Ben donup kalıyorum. Ama gerçekte öyle olmadı. Sakin sakin kalktım. Gülüyorum falan... Herhangi bir gece yarısı macerası gibi. Hani mesela seyahate gideceksin eşinle, eşin uyandırır. “Kalk uçağa yetişme vakti.” diye. Öyle bir şey gibi geldi bana. Zaten Liz de sakindi. Kalktık, sakin sakin hastaneye gittik. Dedim ya macera gibi geliyor  olay. Girdik hastaneye, aile orda zaten. Herkes neşeli, ortam süper. Sabaha doğru Liz’in sancılar başladı. Zavallım 5’ten 12’ye kadar sancılara katlandı. Sonra “dayanamıyorum”, “kurtarın beni” demeye başladı. 12 de, epidüral taktılar. Hemen sancılar geçmiyor tabi. Zaten, epey bitkin düşmüştü.  Bu sefer de beni, farklı bir duygu sardı. ‘Liz hasta, onu hastaneye getirdik tedavi için’. Saat 2 gibi, “tamamdır” dediler. Doğuma gidiyoruz. Ben de hemen, Liz’in arkasından girdim doğumhaneye. Daha önce sormuşlardı; “doğuma girecek misin?” diye. Ben de “Tabi ki” dedim hep. Aslan parçasıyım ya. Neyse girdim içeri. Liz, doğum pozisyonunda. Doktor beni Liz’in başucuna oturttu. Liz’in etrafında 4-5 tane hemşire. Bir tanesi şef garson gibi, diğerlerinden daha deneyimli gözüküyor. “Liz hanım, çeneyi göğse dayayın, öyle ıkının. Sesiniz çıkmasın.” Liz, kopmuş zaten. Komut alacak durumda değil. Nasıl bağırıyor. Ben, gerizekalısı hala kameraya çekiyorum olayı. Hala neşeliyim. Kendi kendime diyorum ki; “Ya ne var doğuma girmekte. Niye millet sorup durdu ki?” Neyse, gayet sakinim. Film izler gibi izliyorum olayı. Sonra, biraz da iri olan şef garson, baktı ki bu iş, Liz’e komut vermekle olmuyor. Liz’in üstüne çıktı. Dirseğini, Liz’in karın bölgesinin üst kısmına dayadı. Bir bastırdı, pankreas güreşçisi gibi. Doktor, “işte geldi” dedi.

Şimdi bu saniyeden sonrasını keşke imkanım olsa ve “slow motion” anlatsam. Bir et parçası çıktı Liz’den. Ama öyle bir şey ki. Nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Tam da bana bakıyor pozisyonda bebeği havaya kaldırdı, doktor. O saniye, İrving gitti. Gerçekten içimden bir şey koptu. Kopan parçanın bıraktığı boşluğu da, inanılmaz bir sıcaklık doldurdu. Ben, o an öyle bir ağlamaya başladım ki, Senelerden sonra gözlerimden ilk defa sel gibi göz yaşı geldi. Abartmıyorum. 30 dakika falan ağladım. Gerçekten tam olarak algılayamadım o sırada, neden ağladığımı.  Ama ağladım. Hemşirenin biri, “ay yazık babaya, nasıl ağlıyor” dedi. Tabi ki de hiçbir ağladığım zamana benzemiyordu, bu seferki. O anı tarif etmek çok zor. Böyle bir mutluluğu tarif etmek çok zor.

İşte o an, ve o andan sonra, insanın içinde zerre kadar bir öfke, zerre kadar bir düşmanlık hissetmesi imkansız. Hayatta zor yaşanabilecek bir an.

Şimdi biraz düşününce neden o anda o kadar ağladığımı ve o kadar büyük bir mutluluğu, bir anda hissettiğimi tahmin edebiliyorum. Çünkü bence, 9 ay boyunca, kadınlar bebeği içinde taşıyor ve her anını hissediyor. Bebeği bir tek görmüyor, aynı zamanda kıpırtısını, heyecanını yani varlığını hissediyor. Erkekler ise, olayı sadece söylenilenlerle yaşıyor. Yani anlatılanlar ve karısında gördüğü fiziksel değişiklik dışında farklı hiçbir şey yaşamıyor. Ama işte doğumdaki o saniyede, her şeyi bir anda hissediyor. Belki kadının 9 ay hissettiklerini değil, ama olayın gerçekliğini o saniye yaşıyor. Kendi canından bir varlığı ilk defa o saniye hissediyor.

Yaa işte böyle. Bu hisleri sürekli yaşasan, yani her yeni doğan bebeği görme şansın olsa, hayatta her şey dengeli kalır. :)

Bu arada, erkekler doğuma girmeli mi? Yüzde yüz değil, binde bin. Milyonda milyon. :)

 

1 Yorum