Halen ABD’de yaşayan Roz Kohen’in Judeo Espanyol dilinde yazdığı ‘Estambol Djudyo’ adlı anı kitabının tanıtımı, 9 Ocak akşamı yazarın ve ilgililerin katılımıyla Cervantes Enstitüsü’nde gerçekleşti
Her geçen gün raflardaki kitaplar çoğalıyor, durmaksızın yenileri geliyor. Bunların arasında anı kitapları, yaşam öyküleri de var. İster istemez bu tür kitaplar ilgi alanımıza giriyor, çünkü bunlar nostaljik yolculuklara çıkartıyor bizi içindekileri okudukça. Ama bu sefer size tanıtmaya çalışacağım kitap biraz farklı. Bu kitap Roz Kohen tarafından kaleme alındı. Kökleri Varna ve İsveç’ten gelen Kohen’in 1950’lerden günümüze uzanan bir İstanbul anlatısı var sayfalarında. Ancak onu daha da değerli kılan; kitabın unutulmaya yüz tutmuş lisanlar arasında sayılan Judeo Espanyol dilinde yazılmış olması. Evet, geçmiş kuşaklar bu dili tanıyor, okuyor, konuşuyor. Ama ya yeni nesil? Sevgili gençler! Lisanımızı korumak, yaşatmak ve dilinizi biraz döndürmek için bu kitabın sayfalarında dedelerinizin, ninelerinizin yaşanmışlıklarına karışın!
9 Ocak Çarşamba akşamı Cervantes Enstitüsü’nde kitabın tanıtımı yapıldı. Amerika’nın göbeği St. Louis’de kitabı kaleme alan ve tanıtımı için Türkiye’ye gelen Roz Kohen’in yanı sıra yayıncısı Rıfat Bali ve Cervantes Enstitüsü Müdürü Dr. Pablo Martin Asuero da mekândaydılar. Roz Kohen’in, annesinin albümünden seçtiği fotoğraflarla yaptığı sunum, tadımlık bir mazi anlatısıydı.
Gecede ilk sözü alan Dr. Pablo Martin Asuero, Roz Kohen’in mesleği kütüphanecilik ile kitabın daha da anlam kazandığını belirtti. Ardından Kohen, anne ve babasının yaşadığı, çocukluğunun geçtiği Melek Apartmanı’nın yıkılmış olmasına rağmen, rüyalarında hala yaşadığını vurguladı. Ve bu şirin evin küçük mutfağında aile dayanışması vardı. İki adımlık mutfakta bulaşık yıkayan annesi ile durulayan ve kurulayan babası… Ne güzeldir yaşamın ölümsüzlerini rüyalarımızla canlı tutmak. Ve tarihi semt Galata’nın yok olmuş Yahudi Cemaati, kitapta tekrar yaşam buldu. Roz Kohen anlatımına, (1954) Yeni Melek Sineması’nın açılışı ile devam etti. O zamanlar sinemaya gitmek baloya gitmek gibi önemliydi.
Rıfat Bali, anne ve babasının aile içinde yoğun olarak konuştukları Judeo İspanyolca’yı hayatında ilk kez konuştuğunu belirtirken mütevazılığı elden bırakmıyordu. Zira akıcı ve anlaşılır dili çeviriye gerek bırakmadı. Bali, Libra Yayınevi’ni anlattıktan sonra, Houston Üniversitesi Linguistik Profesörü Rey Romero kendi kitabının öyküsünü anlattı. Romero’nun deyimiyle “Boğaziçi’nde kullanılan o eski İspanyolcadan” bir şey anlamamıştı. Ancak yıllar sonra linguistik öğrenmeye başladığında İspanyolca üzerine araştırmalar yaptı. 2007’de Türkiye’ye geldi ve dili çok iyi kullanan bir kuşağın varlığını görmekten çok mutlu oldu.
Gecenin son bölümünde Roz Kohen kitabını anlatırken, fotoğrafın gücü kendini gösteriyordu. Fotoğrafın görsel dili, aynı lisanı konuşamayan insanları birleştirir. Geçmişe götürür, iz bırakır. Büyükbabasının gönderdiği bir fotoğrafın arkasındaki Raşi dili ile yazılmış yazının altındaki duygu ve tarih, geçmişin aynasıdır. Büyük ablası evlenme çağına geldiği halde evlenemeyen; saygısızlık olmasın diye büyükannesinin büyükbabası ile evi terk edip İsveç Malmö’de evlenmeleri; annesinin İngilizlerin ülkeye taşıdıkları tifüs mikrobu yüzünden ölen iki yaşındaki güleç yüzlü kardeşinin fotoğrafına baktıkça ağladığı gibi ardında düşünülecek çok derin konular vardır. Yahudi okulunda okuyan atletik babası ve gençlik yıllarında Florya’da denize girerken, bir sandalda bulunan Atatürk’le karşılaşmaları, Yozgat’ta 20 Kura askerlik anıları, Büyükada’da ilkyaz tatilleri, Bostancı’nın safiye yeri olduğu yıllar ve daha niceleri…
İstanbul’da her şey hızla değişiyor, yok oluyor. Anılarda yaşayanlar canlı kalıyor, kaleme alındıkça değer kazanıyor. Ellerinize sağlık Sayın Roz Kohen!