Farklılıklarımızla birlikte yaşamak

Farklılıklar önemli değildir; bizi birbirimizle eşit yapan içimizdeki insanî değerlerdir. Yardım, ihtiyacı olan herkese, kim olursa olsun yapılmalıdır. İhtiyaç anında karşımızdaki kişinin bizim gibi olup olmadığına veya onu sevip sevmediğimize bakmaksızın yardım elini uzatmamız gerekir

Kavram
23 Ocak 2013 Çarşamba

Birkaç yıl önce, hiç bir Şabat’ı sinagoga gitmeden geçirmek istemeyen Yahudi bir milyardere eşlik eden gezici bir minyanın üyesiydim. O dönemde New York’ta okuyordum, dolayısıyla Bay Milyarder’in minyana ihtiyacı olduğu zamanlarda onunla birlikte kolayca Karayip Adalarına gidebiliyordum.

Gerçekten çok zor bir işti yaptığım! 

Neyse uzatmayayım, bir konferans salonundaki geçici sinagogumuza birden bire  Şimon Peres  geliverdi. Tahmin edersiniz ki, o zamanlar 19 yaşında deneyimsiz bir haham olarak benim için, o gün Peraşa okuyup duayı yönetmek büyük bir şeref haline geldi. Tora’yı okuduktan sonra konuşmamı yapmak üzere ayağa kalktım.

O haftaki Peraşa, Kaşer olan ve olmayan hayvanlarla ilgiliydi.

Peraşa’da, hem T-nrı’nın gözünde vücudumuz ve ruhumuzun bir parçası olmaya elverişli olan, hem de uzak durmamız gereken hayvanlar belirtilmekte.

İngilizlerin bir sözü vardır: “Ne yediğin, ne olduğunu gösterir.” Bu yüzden bize, kötü huyları olan hayvanların yenmemesi emredilmiştir.

Ancak kötü huyu olmamasına rağmen, yemediğimiz istisnai bir hayvan vardır: leylek veya İbranice adıyla ‘hasida.’

‘Hasida,’ erdemli, adaletli ve merhametli anlamına gelen ‘hasid’ kelimesinin dişil halidir. Peki, leyleğe İbranice neden bu kadar güzel bir isim verilmiştir.

 Büyük Tora yorumcusu Raşi, bir leyleğin kendi gibi olanlara, başka bir deyişle diğer leyleklere karşı çok iyi ve yardımsever olduğunu söyler. Yiyecek bir şey bulduğunda hemen çevresindeki diğer leyleklerle paylaşır.

İşte böyle güzel vasıfları olan bir canlıya da böyle güzel bir isim verilmiş. Ama bu iyi huylu kuşu yememiz bize yasak edilmiş.

Lubaviç Rebbe’si bu durumun ilk başta oldukça şaşırtıcı gelebileceğini söylemişti. Dostlarıyla paylaşma özelliği olan bir kuşu niye yemiyoruz? Neden ‘hasida’ özelliğini bizim bir parçamız haline getirmiyoruz?

Size, dedemin bana çeşitli defalar anlattığı bir hikâyeyi nakledeyim:

Bir gün Rus Çarı şehir dışına çıkacakmış. Bunun şerefine ordu, yollara her 100 metrede bir, merasim kıyafetleri giyen ve kıpırdamadan duran askerler dikmiş.

Ama yaz mevsimiymiş ve hava sıcaklığı her geçen dakika artıyormuş. Sonunda askerlerden biri dayanamamış, üzerindekileri çıkarmış ve nehre atlamış. Suya daldığı anda borazanların sesini duymuş: “Tuu tuu tuu tuuuuu!!! ” Sudan hızla çıkarak, ‘Âdem Baba’ kılığında hazır ol’a geçmiş.

Çar’ın maiyetindeki nöbetçiler Çar’ın karşısında özellikle çırılçıplak duran birini görünce küplere binmiş. Böyle bir hareketin tartışma götürmeyen cezası da, o zamanlarda, olay yerinde infazmış.

Çar arabasının penceresinden baktığında bu suçu işleyen askerin Yahudi olduğunu fark etmiş. Etrafındakilere, “Bu Yahudi’nin mutlaka bir açıklaması vardır,” demiş.

Yahudi asker, Çar’ın karşısına çıkarılmış. Çar ona, “Benim kim olduğumu bildiğini tahmin ediyorum,” demiş. “Bana bu şekilde saygısızlık etmenin cezasını da biliyorsun herhalde. O halde böyle bir şeyi neden yaptın?” diye sormuş.

Yahudi asker söz hakkı isteyerek, “Değerli Çar’ım, size hizmet eden kimdir? Bir asker olarak ben mi yoksa kıyafetim mi? Kıyafetim nehirde ama ben sadık bir askeriniz olarak hazır ol’da emirlerinizi bekliyorum,” diye karşılık vermiş...

Dedem hiçbir zaman farklılıkların önemli olmadığını, bizi birbirimizle eşit yapan şeyin içimizdeki insanî değerler olduğunu söylerdi.

Farklı dinlere, farklı ten rengine, farklı fiziksel özelliklere, farklı karakterlere sahip olabiliriz. Aynı dinin içinde, yine farklılıklarımız olabilir.

Aşkenaz veya Sefarad olabiliriz. Zengin veya yoksul olabiliriz. Kimimiz kara şapkalar takar, kimimiz de kot pantolon giyer. Bazılarımız ateist, bazılarımız ise aşırı dindardır. Aramızda kendini reformist, konservatif veya laik olarak tanımlayanlar da olabilir.

Ama etiketler kıyafetler içindir, insanlar için DEĞİL.

Bugün burada bu yazıyı okuyan bizleriz; etiketlerimiz DEĞİL.

İşte ‘hasida’ kuşunun sorunu bu. O, iyi şeyler yapıyor ve dostlarına yardım ediyor. Ama yalnızca dostlarına yardım ediyor. O yalnızca onun gibi görünenlere, onun gibi hissedenlere, onun gibi düşünenlere, onun damak zevkine sahip olanlara yardım ediyor.

İşte biz, böyle bir özelliğin kişiliğimizin bir parçası olmasını istemiyoruz.

Yardım, ihtiyacı olan herkese, kim olursa olsun yapılmalıdır. İhtiyaç anında karşımızdaki kişinin bizim gibi olup olmadığına veya onu sevip sevmediğimize bakmaksızın yardım elini uzatmamız gerekir.

Şefkat herkes içindir…

Çünkü biz, hepimiz T-nrı’nın çocuklarıyız.

Haydi, ruhumuzdaki sınırlamaları yok edelim. Hepimiz T-nrı’nın görüntüsünde yaratılmış, ilahi bir ruha sahip insanlar olarak birbirimize saygı ve sevgi gösterelim.

RAV MENDY CHITRIK

 “10 Yıldır Türkçe Konuşuyorum” / Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş.