Dünya tiyatrosunu ayağımıza getiren kitap

Oyunname, ülkemiz sınırları içerisinde, türünde bir ilk! Tilda Tezman’ın kırk yıllık sevdasını satırlara dökerek, yurtdışında izlediği 189 oyunu tiyatro tutkunlarıyla paylaştığı bu özel kitap, zengin içeriği, özgün görselleri ve estetik tasarımıyla okurlarına Paris’te, Avignon’da ya da New York’ta “Perde!” demenin ayrıcalığını tanıyor

TUNA SAYLAĞ Sanat
23 Ocak 2013 Çarşamba

 Oyunname, Tilda Tezman’ın ağırlıklı olarak Fransa’da seyrettiği oyunları ayrıntılarıyla anlattığı, yorumladığı ve yedi yıldan beri çeşitli basın organlarında yayınlanan yazılarından oluşan bir derleme. Bu kaynak kitap okuyucusuna Avrupa tiyatrolarında yaşanan değişimler ve yeni arayışlar konusunda rehberlik ediyor; ‘Hanoch Levin, Florian Zeller, Woody Allen, John Malkovich, Harold Pinter ve daha birçok çağdaş dramaturgun oyunlarını mercek altına alıyor. Yazarın eserleri kategorize etmek için oluşturduğu ‘Soyaçekimin Mucizeleri’, ‘Popüler Şarkıcılardan Tiyatro Seyircisine Reverans’ gibi başlıklar çok yaratıcı olup okurun merakını cezbediyor.  Bu kitabın ayrıca, tiyatro severlerin ufkunu genişletirken, yurtdışında oyun izleme olanağı bulamayanların önünde de farklı bir pencere açtığını düşünüyorum.

Oyunname’nin sayfalarını karıştırırken ister istemez bir “oranın tiyatrosu-bizim tiyatromuz” mukayesesine giriyorsunuz ve ne yazık ki bu karşılaştırma ülkemiz lehine sonuçlanmıyor. Ve yine maalesef ki, Türkiye’nin üç büyük şehirden ibaret olmadığını varsayarak, dünyanın bu en köklü ve saygın sanatını, küçük bir azınlık dışında, yeterince içselleştiremediğimizi, sahiplenemediğimizi gösteriyor okuduklarımız.

Oyunları izlerken yaşadığı heyecanı bizlerle paylaşan Tezman’la ‘Oyunname’yi konuştuk.

 Oyunname’yi yazmak için nasıl bir hazırlık sürecinden geçtiniz; oyun seçimini hangi ölçüte göre yaptınız?

Ben kırk yıllık bir tiyatro izleyicisiyim. Yedi yıldır profesyonel olarak, yurtdışında izlediğim oyunlar hakkında yazıyorum. Bu oyunların hepsi, izlerken geçirdiğim iki ya da üç saatin hatıra defteridir. Bu oyunları seçerken, meraklıları için, Avrupa tiyatrosundaki değişimi izlemek isteyenler için bir toplu çalışma yapmak istedim. Bu kitap için, son yıllarda izlediğim oyunlar arasından bir derleme yaptım. Seçtiğim yazıları yeniden ele alıp kitap formatına uygun kurguladım. Oyunların, yüreğimdeki yansımalarını kâğıda döktüm. İzlediğim oyunları bölümler altında topladım; böylece okuyucuların benim zihinsel tiyatro yolculuğumu rahatlıkla takip edebilecekleri bir seyir defteri oluştu. Bu hazırlık süreci bir yıl sürdü.

 Oyunname‘nin kendi türünde bir ilk olduğunu düşünüyorum ve bu çok özel kitabı, çok sevdiğiniz tiyatro sanatına, size yaşattığı güzellikler adına, bir vefa borcu olarak algılıyorum; ne dersiniz?

Ben yabancı dillerde oynanan oyunları Türkçe yazıyorum. Türk dilinde böyle bir kaynak kitap yazılmadı. Avrupa tiyatrosundaki değişimi anlamaya çalışan, bu değişimin ortaya çıkardığı farkı yansıtan bir kaynak kitap gerekliydi sanki; bu boşluğu doldurmak için yola çıktım. Bu yolculuğun sonunda Oyunname ortaya çıktı. Oyunname, benim tiyatro yolculuğumun seyir defteridir. Oyunname, gelmiş geçmiş ve gelecek tüm tiyatro ustalarına, çıraklarına, emekçilerine, sadık seyircilere bir saygı duruşudur.

 Festivallerde bir oyundan diğerine koşarken, henüz birinin duygusundan çıkmadan başka bir dünyaya dalıyorsunuz; bu durumda oyunlar hakkındaki değerlendirmeler sağlıklı olabiliyor mu?

Festivaller sırasında günde beş oyun seyrederim. Festival oyunlarını önceden belirlerim; yönetmenlerini, yazarlarını incelerim ve metni önceden okurum. Oyun sırasında ya da sonrasında notlar tutarım ve her oyun hakkında broşür, tanıtım yazıları, dergiler toplarım. Oyunların her biri zihnimde canlı kalır. Klasik, modern, post modern olsun her oyunu sağlıklı bir şekilde değerlendiririm ve bu tiyatro maratonunun keyfini sonuna kadar çıkarırım.

 En beğendiğiniz oyun, oyuncu ve yönetmen?

Tabii ki beni derinden etkileyen ve çok ilgilendiren yazarlar ve oyuncular var; nitekim Oyunname’de bu yazarları ve oyuncuları ayrı bölümlerde topladım. Örneğin Eric – Emmanuel Schmitt, Yasmina Reza, Ariane Mnouchkine, Hanoch Levin, Woody Allen, Florian Zeller, John Malkovich, Alfredo Arias, Laurent Terzieff, Pierre Arditi, Alain Delon, Michel Bouquet, Pippo Delbono ve Romeo Castellucci gibi.

 Genel olarak Fransız tiyatrosunu Türk tiyatrosu ile kıyaslarsak yönetmenlik, oyunculuk açısından neler söylersiniz?

Kıyaslama yapmak doğru olmaz. Fransa’da tiyatro yerleşik ve köklü bir kavram. Her akşam Paris ve çevresinde beş yüz tiyatro perde açar, bunun da tiyatro meraklıları için hatırı sayılır bir şölen olduğunu inkâr edemeyiz. Paris, dünya kültürünün başkentlerinden biridir; tarihi tiyatro salonları bakımlı, titiz bir şekilde korunmakta ve her gece tıklım tıklım dolmakta. İstanbul’un nüfusu arttı ama tiyatro seyircisinde maalesef azalma oldu. Çocukluğumda gittiğim tiyatro salonlarının birçoğu kapandı. Televizyon bir dönem tiyatroya rakip çıktı ama son dönemlerde dengeler yerli yerine oturmaya başladı. Büyük ve sağlam tiyatrolar yollarına devam ederken, ufak salonlarda oynanan bir tiyatro akımı da gelişmeye başladı. Alternatif tiyatro grupları, modern tiyatro denemelerini başarıyla sergilemeyi sürdürüyorlar. Dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de tiyatro, son yıllarda dönüşüm geçiren bir sanat dalı. Tiyatroya daha modern ve çağdaş bir yorum getirme çabaları var. Tiyatroda çağdaş plastik sanatı, video, modern müzik ve dans bir arada harmanlanarak ortaya çıkan gösteriler çok revaçta. Klasik yazarların eserlerini günümüze göre adapte etmek, klasiği modern bir yorumla sahnelemek çok güncel. Deneme tiyatroları, tiyatroyu geniş kitlelerin daha kolay seyredebileceği bir kalıba getirmeyi, klasik üsluptan biraz uzaklaşmayı yeğliyor. Bu farklı arayışlar, bana göre, çok faydalı ve tiyatronun dinamiği için şart.

 Sırada başka bir projeniz var mı?

Prodüktörlük yapmak istiyorum hem tiyatroda hem de sinemada. Daha önce tiyatro oyunları çevirdim.  Buna da devam edebilirim. Radikal Gazetesi’nde Avrupa ve Dünya tiyatrosunda izlediğim oyunları yazmaya devam ediyorum. Yazılar birikmeye başladı bile… Bakalım zaman ne gösterecek…

 Tiyatroyu kısaca ‘yaşamın aynası’ olarak değerlendirirsek kırk yıllık sevdanız size neler kattı, neler öğretti?

Ben aslında Kimya Mühendisiyim. Ama sinema olsun, tiyatro olsun hep yaşamımda vardı. Benim ayrılmazlarımdı. Kendimi bildim bileli sanatla hep iç içe yaşadım. Tiyatro hep hayatımın vazgeçilmez bir parçası oldu. Beni hep heyecanlandırdı ve heyecanlandırmaya da devam ediyor. Tiyatro ve sinemaya olan sevdamdan dolayı, bu dalda eğitim almayı arzuladım ve 15 yıl önce New York Film Akademisi’ni bitirdim. Sanatsız yaşamamaya özen gösteriyorum. Sanat evrensel bir mucizedir. Yaşamı şenlikli kılan sanattır. Sanatla iç içe yaşanırsa yaşam anlam kazanır ve bir şölene dönüşür. Sahne tozu, sahne kokusu, tiyatronun şiiri, imgeleri, fısıltıları, maskları, gölgeleri, ışığı, alkışları, sihri, etkileyici ve düşündüren replikleri sayesinde hayal kurmayı ve hayatı sorgulamayı öğrendim. Shakespeare’nin dediği gibi “bütün dünya bir sahnedir ve bütün erkekler ve kadınlar sadece birer oyuncu…” Tiyatro ışığı ve sevgisi oldum olası benim dünyamı aydınlatıyor. Tiyatro hayatın ta kendisi. Hayat devam ettikçe perde hiç kapanmaz.

 Son söz…

Oyunname, tiyatro ile ilgilenen gençlerin merakını ve ilgisini çekerse, bu oyunlar üstüne araştırma yapıp tiyatro üstüne düşünmelerini ve tartışmalarını sağlarsa, kitap hedefine ulaşmış olur. Kitabımın tiyatroya sevdalı gençlerin yolunu aydınlatan bir el feneri olmasını dilerim. Yol haritasındaki hedef tiyatro sevgisi, hedefe varmak için kullanılan araç ise el feneri. Oyunname ile tiyatro sever okuyucular kendilerine ayırdıkları özel zamanlarda tiyatro perdesini aralamanın ayrıcalığını ve keyfini sürecekler. Profesyonel tiyatrocular meslekleri ile ilgili toplu bir çalışma bulacaklar ve repertuarlarını oluştururken, oyun seçerken ellerinin altında bir kaynak kitapları daha olacak.