Vanity Fair dergisinin Şubat sayısında Jennifer Lawrence, eline aldığı bir papatya ile kameralara poz veriyor. Arkadaki mavi gökyüzü bir kış sayısına uygunsuz kaçsa da kapak, diğer dergilere oranla çok daha masum, çok daha romantik bir hava içinde sanki. Röportaj boyunca Jennifer Lawrence bir hayli mütevazi. Star oluşunu, yeteneğini hiçe sayarak, sadece tesadüfle açıklıyor. Entertainment Weekly röportajında ise Lawrence, Inside The Actors Studio programına katılmayı reddettiğini çünkü programa katılanların aksine herhangi bir oyunculuk tekniğinin olmadığını söylüyor. Lawrence’ın bu mütevazi tavrı, ertesi günlerde medya tarafından sıkça bahsedilmeye başlayınca anlıyorum: büyük ödül sezonunun vakti geldi.
Biliyorsunuz kışın habercisi Hollywood’da kar değil, ödül törenleri. “Oscarlık” diye nitelendirdiğimiz, büyük starlı, yüksek bütçeli, ilham veren filmler bu dönemde ödüllendiriliyor. Filmlerin hepsine büyük bütçeli filmler desek ayıp olur. Son yıllarda Beasts of the Southern Wild, The Tree of Life gibi festival filmleri de adaylar arasında. Ödül törenlerinin Lawrence gibi oyuncular için önemi, gelecek kariyerleri aslında. Bu sene Oscar heykelciğini kazanan Jennifer Lawrence olursa, oyuncunun hem Açlık Oyunları gibi büyük bütçeli aksiyon filmlerinde, hem de Umut Işığım gibi ödüllü bir filmde başarılı olduğu ispat edilmiş olacak. Medyanın Lawrence’ı bir aziz gibi göstermesinin nedeni bu. Benim merak ettiğim asıl unsur, doğru PR’ın ödül sezonunda sonuçları nasıl etkilediği. Reklam ve yeteneğin kıyasıya mücadele ettiği günümüzde, ödül törenlerinin sonuçları ne kadar yeteneğe, ne kadar reklama dayanıyor?
Çok eski değil, bundan iki sene önce Annette Bening ile Natalie Portman 2011 Oscar törenleri için yarışıyordu. Her iki oyuncunun da performansı olağanüstüydü. Bening, kendi kurduğu ailesi tarafından dışlanan bir eşcinseli canlandırırken, Portman hırsı ile kimliğini kaybeden bir balerin rolünde tüyler ürpertiyordu. Performans bakımından kıyaslanmaları imkansız olsa da, ödül sahibinin habercisi Natalie Portman’ın kampanyası oldu. Portman, önce performansı ile, ardından, dublör skandalı ve hamilelik haberi ile gündemden düşmedi. Portman’ın Bening’e oranla daha genç ve gelecek vadeden bir oyuncu olarak yansıtılması, onu Oscar’lı bir aktris yaptı.
Sanmayın ki Jennifer Lawrence ve Natalie Portman gibi oyuncuların bu dönemki tanıtım faaliyetleri yanlış. Her iki oyuncu da, medyanın müdahalesi olmadan büyük ödülü kolaylıkla kazanabilir. Lawrence’ın mütevazi tavırlarının samimi olduğuna da inanıyorum. Sorun, Oscarlarda “en iyi kadın oyuncu” ödülünün Golden Globe’un aksine dram ve komedi olarak ayrılmaması . Bu rekabetin artmasına sebep oluyor, ve bu yüzden oyuncular kendi reklamlarını yapmak zorunda kalıyor. Böylelikle PR, ödül sonuçlarında yetenek kadar önemli bir faktöre dönüşüyor.
Türkiye’nin belki de en ünlü halkla ilişkiler uzmanı Betül Mardin, eski bir röportajında mesleğini tanıtırken bülbül örneği veriyor. Halkla ilişkilerin, aslında ıssız ormanda tek başına öten bir bülbülü tüm dünyaya duyurmak, onu tanıtmak olduğunu söylüyor. Lawrence ve Portman kendilerini tanıtmadan önce yeteneklerine güveniyorlar. Yetenekleri olmasa, ne kadar tanıtılırsa tanıtılsınlar Oscar gibi prestijli bir ödül törenine aday olamazlar. Medyanın onlara yardımı, onları adaylar arasında öne çıkarmak. Kısaca PR, yetenek olmadan tek başına kullanılamayan bir araç.
Sadece yeteneğin de başarı için işe yaramadığını hatırlatmalıyım. Christina Aguilera, Lindsay Lohan, Nickelback gibi isimler, yetenekli olmalarına rağmen etraflarındaki kötü PR ile, arzu ettikleri kadar başarılı olamıyorlar.
Kısaca sanatta başarılı olmak için ilk unsur yetenek. Yeteneksiz biri, tüm tanıtımlara rağmen istediğini elde edemez, popülaritesi kısa zamanda söner. Fakat yeteneğin yanında, iyi bir reklam sizi zirveye çıkaracak ana unsur. Eğer amaç kısa vadeli star olmaksa, reklam doğru fikir.