Savaş yıllarında İstanbul’da doğdum ben. Çocukluğum ve delikanlılığım, Müslümanı, Rumu, Yahudisi, Ermenisi, Levanteni, herkesin kardeş kardeş geçindiği çok dilli ve çok dinli bir ortamda geçti.
Savaş yıllarında İstanbul’da doğdum ben. Çocukluğum ve delikanlılığım, Müslümanı, Rumu, Yahudisi, Ermenisi, Levanteni, herkesin kardeş kardeş geçindiği çok dilli ve çok dinli bir ortamda geçti. ‘Öteki’ olmadan ‘farklı’ olmanın ülkenin kültür mozayiğini nasıl zenginleştirdiğinin bilincinde olarak atalarımın 500 yıldır yaşadığı, tüm tarihsel geçmişimin ve mezarlarımın bulunduğu bu topraklarda bir Yahudi olarak kendimi hiç bir zaman ‘öteki’ olarak görmedim. Anadolu’nun çok kültürlülüğünü önce üniversite yıllarımda, sadece 12’si İstanbullu olan 180 kişilik bir sınıfta, sonra da yedek subayken Edirne’de keşfettim.
Lazların, Çerkeslerin, Abhazaların, Boşnakların, Alevilerin, Bulgarların, Arapların ve Kürtlerin varlıklarının toplumu nasıl çeşitlilikte zenginleştirdiğini daha da iyi anladım.
Ne yazık ki zamanla, milliyetçiliği ırkçılıkla bir tutan yanlış siyasi adımlar 50 yıl önceki bu uyumu altüst etti. Çoğu Rumlarla Ermeniler ülkeyi terkederken Kürtleri dışlayan politikalar otuz yıldır süren bir iç savaşın tohumlarını ekti.
Toplumsal barış umutlarının tekrar yeşermeye başladığı bugünlerde, bu barışa birey olarak bizlerin katkısı kanımca Kürt toplumunu tanımaya çalışmakla, onların da bu ülkenin gerçek ‘kıro’ları olduğunu kabul etmekle başlar (halk dilinde doğulu vatandaşlarımıza ‘kaba, görgüsüz, maganda’ diye aşağılayıcı anlamda yakıştırılan ‘kıro’ sözcüğü, aslında Kürtçe ‘oğul’ anlamına geliyor). Geleneklerini göreneklerini ve kimliklerini tanımanın en güzel yolu da bunu ‘sanat’ üzerinden yapabilmek. Kürt edebiyatını tanıyabilmek için elimizde henüz yeterli bilgi yok ama az sayıda da olsa önemli sinemacıları ve de tiyatrocuları var. Ben bu tiyatroculardan “destAR”ı, biraz gecikmeli de olsa bol ödüllü “Dîsko 5 No’lu” oyunuyla tanıdım.
“destAR”
Uzunca bir süredir Kürtçe tiyatro yapmakta olan iki idealist genç, Mîrza Metin ve Berfin Zenderlioğlu, bir ekip oluşturabilmek, ekibin sanatsal anlayışını ve birikimini inşa etmek ve geçmişteki deneyimlerinin olumsuz yönlerini tekrar yaşamamak için atölye çalışmaları yapmak amacıyla 2008’de, Beyoğlu’nda bir binanın ikinci katını bir tiyatro mekânına dönüştürmeye karar vermişler. Tabii ki bütün arkadaşları “siz deli misiniz, nasıl kalkarsınız altından” demiş. Onlar da mekânın adını Suriye’de çoğunlukla delilerin yaşadığı Şermola kentinden almışlar ve “Şermola Performans” koymuşlar.
Asıl hedefleri oyun yapıp seyirci karşısına çıkarmak değilmiş ama zamanla atölyelerde oluşturulan malzeme ile bir değil, birçok oyun bile çıkarabileceklerini farkedince, oyunlarını “destAR-Theatre” adını alarak sahnelemeye başlamışlar. “destAR”ın Kürtçe anlamı el değirmeni. Buğdayın öğütülme ve insanı besleyecek duruma gelme süreci göz önünde bulundurulduğunda, ‘destAR’ın hem kendi geçmişlerinde çok köklü olarak var olduğunu, hem de modern anlamda buğdayın öğütülüp ufaltılma işinin sanattaki estetiği ifade etmesi açısından çok anlamlı olduğunu düşünmüşler.
Atölyede yaptıkları tartışmalarda, özellikle yaşadığımız dünyada insanların sıkışmışlığını, özellikle kadınların sistem tarafından kuşatılmışlığını dert ettiklerini görmüşler. Bu yüzden hedeflerinin ve projelerinin ‘destAR’ın bir tecrit tiyatrosu olduğunu göstermesini istemişler. ‘Tecrit’ derken, sadece bugüne kadar Kürt tiyatrosunun medya ve tiyatro çevrelerince tecrit edilmesini değil, insanın fiziki bir tecrit olan hapishanelerin veya duvarların dışında da, sistem tarafından kuşatılmışlığını, sistemin tüm araçları ile kendi gerçekliğinden tecrit edilmesini ifade ediyorlar.
Asıl dertleri tiyatro yapmak ama etraflarında olup bitenlere gözlerini kapatamayacaklarını, belirli bir tavır sahibi olunması gerektiğini ve salonda tiyatro yaparken sokaktan kopuk olunamayacağını, ‘destAR’ olarak tiyatronun farklı fikirlerin tartışılabileceği bir zemin oluşturabileceğini ve bu açıdan çıkış itibarıyla politik bir tiyatro yaptıklarını söylüyorlar. Günlük hayatta ağırlıklı olarak Türkçe konuşmalarına rağmen sahnede kendilerini Kürtçe daha iyi ifade ettiklerini düşünüyorlar. Ancak, politik olarak niteledikleri bu tavrın sadece belli politik gelişmelere alınan tavır değil, teatral olarak da farklı bakışı olan, farklı anlatımları, üslupları sahneye taşıyan bir anlayış olduğınu da belirtiyorlar.
destAR kurucusu Berfin Zenderlioğlu yedi yıldır tiyatro yapıyor
Kuruculardan Berfin Zenderlioğlu. Bitlis’te doğan bir memur çocuğu. Dört yaşına kadar Kürtçeyi iyi konuşuyormuş ama ailesi, çocuğumuz iyi Türkçe konuşsun, çevresinde ve okulda sıkıntı çekmesin, başarılı olsun gibi kaygılarla onu Türkçeye yöneltmişler. Kürtçeyi İstanbul Mezopotamya Kültür Merkezi bünyesinde çıkartılan kültür-sanat dergisi Jiyana Revşen’de çalışırken geliştirmiş ve zamanla kendisini anadiliyle daha iyi ifade ettiğini fark etmiş. Beş yıl Jiyana’da çalışmış, yedi yıldır da tiyatro yapıyor. ‘destAR’ın diğer kurucusu Mîrza Metin, deneyimli bir oyuncu, tiyatroya 1995 yılında ‘Tiyatroya Jiyana Nu’da başlamış ve ‘Seyr-i Mesel’de uzun yıllar tiyatro yapmış.
Bizler, ‘Kürt Tiyatrosu’ ve ‘Kürtçe Tiyatro’ ile yeni yeni tanışıyoruz ama onlar epey uzun zamandan beri tiyatro yapıyorlar. Örneğin benim sahnede ilk kez izlediğim Mîrza Metin henüz 30 yaşında ama 18 yıldır tiyatronun içinde. Bu sebeple topluluğu deneyimli oyuncularla kurabilmişler. Şimdilik ekip altısı erkek, dördü kadın 10 oyuncudan oluşuyor. Bunun dışında Şermola Performans’da çeşitli atölyeler ve oyunculuk kursları açarak oyuncu yetiştirip kadroya dâhil etmeyi amaçlıyorlar. Oyunları Türkçe üstyazılı olarak Kürtçe oynuyorlar.
(Not: “destAr-Theatre”ın kuruluş süreçleri, amaçları ve oyunları hakkındaki bilgiler Mîrza Metin ve Berfin Zenderlioğlu’nun Hüseyin Erdoğdu ile yaptıkları bir söyleşiden alınmıştır)
Diyarbakır Cezaevi’ndeki yaşanmış işkenceleri anlatan ‘Dîsko 5 No’lu’aslında bildik bir konuyu işliyor. Bilmediğimiz birşeyler anlatmıyor ama yaşananlarla yüzleşebilmemiz ve olanları unutmamamız gerektiğini söylüyor. Cezaevlerindeki işkenceler aslında dünyanın her yerinde yaşanabilecek evrensel bir olay ama oyunun yazarı Mîrza Metin, anılardan, görüşmelerden ve belgesel çalışmalardan yola çıkarak Diyarbakır’da olup bitenleri sahneye taşımayı yeğlemiş.
‘Dîsko 5 No’lu’nun tiyatro tarafı güçlü
Oyun sonrası biraz sohbet etme fırsatı bulduğumda, ‘Dîsko 5 No’lu’ dan tokat yemiş gibi çıktığımı, ancak tüm sertliğine ve tüyler ürperticiliğine karşın, bende gerçeğin daha da beter olduğu izleniminin uyandığını söyledim. Mîrza Metin ve Berfin Zenderlioğlu, haklı olduğumu ve o vahşetin ne yapsanız yeterince anlatılamıyacağını söylediler.
Bunlar işin politik yanı. ‘Dîsko 5 No’lu’nun asıl tiyatro tarafı çok güçlü. Mîrza Metin, gardiyan ve mahkûm üzerinden kurduğu oyuna örümcek, fare, sinek ve köpek gibi yan karakterler de katmış. İşkenceci-örümcek ve mahkûm-sinek arasında çok başarılı bir paralellik kurmuş. Tüm karakterleri kendisinin oynadığı ‘tek kişilik oyun’ formatını yeğlemiş. Türk seyircisi tek kişilik oyunların yabancısı değil. Genco Erkal’ın neredeyse 50 yıl önce, 1965 ‘de oynadığı Gogol’un ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’, Türk Tiyatrosu’nda yazılı bir metne dayalı ilk tek kişilik oyundur ama Metin tüm karakterleri tek bir oyuncuya yükleyerek, geleneksel ‘meddah’a daha yakın durmuş.
Oyun mekânına girdiğinde seyirci, fonda kocaman bir örümcek ağına bağlı bir sinek-insan, önlerde bir ip, bir sandalye ve yerde bir parmak su ile karşılaşıyor. Metîn Çelik’e ait Sahne Tasarımı, Alev Topal’ın başarılı ışıklandırması ile yere de yansıyarak fantastik bir dekora dönüşüyor.
Berfin Zenderlioğlu’nun sahnelemesinde Mîrza Metin, bir bakış, ve bir ses tonlamasıyla örümcekten sineğe, gardiyandan mahkûma dönüşüyor; havladığında vahşi bir köpek, ayağımızın altında dolaştığında fare oluveriyor. Berfin Zenderlioğlu, yönetmen olarak çok başarılı. Oyuncusunun, izleyiciye sırtını dönerek neredeyse karanlıkta oynadığı “fare” sahnesi müthiş etkileyici. Sanırım oyunu yazarken de oynamayı tasarlamış olan Mîrza Metin, tek kelimeyle olağanüstü.
‘Dîsko 5 No’lu’ kesinlikle kaçırılmaması gereken bir oyun. “Şermola Performans”ın yeri de kolay: Beyoğlu Mis Sokağına girdikten sonra soldan ikinci Nane Sokağında 5 no’da, ikinci katta.
Hepinize iyi seyirler.