Yahudi Kültürü Mirası´nı Foto Safari ile keşfettik. 17 Mart Pazar günü Osmanlı-Türk Sefarad Kültürü Araştırma merkezi adı altında düzenlenen fotoğraf yarışması gezisinde 7´den 70´e unutulan Yahudi Kültürü Mirası yeniden keşfettik.
Sizlerle bu satırları paylaşırken içimde tarifi zor bir heyecan ve tatlı bir yorgunluk hissi var. Sabahın erken saatlerinden akşama kadar aralıksız süren bir keşfin bıraktığı güzel anılar ve bu dopdolu günün bitişinin ardından kalan mutluluk ve hüzün karışımı bir duygu belki de hissettiklerim. Uzun zamandır hep düşünürdüm, çocukları ve yaşı kırk üstü olanları Yahudi kültürü turlarına çekebilirken yaşıtlarımı böylesi bir etkinliğe ne yapsak da getirebilsek diye? Geçtiğimiz pazar günü Osmanlı – Türk Sefarad Kültürü Araştırma Merkezi adı altında düzenlenen fotoğraf yarışması gezisi aklımdaki soruların cevabı oldu. Kelimenin tam anlamı ile elliyi aşkın kişiyle yediden yetmişe unutulan Yahudi Kültürü Mirasını keşfettik. Gelin hep birlikte Ulus, Kemerköy, Tarabya semtlerinden bir süreliğine uzaklaşıp fonda Sefarad ezgileri ile 1950’li yıllara doğru bir gezintiye çıkalım. Bu unutulmaz günü sizinle bir daha yaşayalım. Tüm katılımcıların el üstünde tutulduğu en ufak ayrıntıların bile düşünüldüğü kendinizi her an özel hissedeceğiniz “private” kıvamında bir kültür turu düşünün. Sabahın erken saatlerinde Ulusoy’un son model lüks otobüsü ile Balat Or – Ahayim Hastanesi’ne kahvaltıya gidiyoruz. Kapıda bizleri pembe melekler karşılıyor ve birbirinden leziz tatlar eşliğinde rehberimiz Rubi Asa’nın anlatımını dinliyoruz. Unutmadan bu sadece bir kültür turu değil adı üstünde bir foto safari! İşin içine bir de fotoğrafçılık sanatı girince profesyonel makineleri ile etrafımız küçük büyük fotoğraf ustalarıyla sarılıyor. Rubi Asa bir taraftan Balat semtinin tarihi hakkında bilgileri ve tur programını anlatırken, doğru fotoğraf çekimi hakkında ipuçlarını da katılımcılarla paylaşıyor. Gazetemiz yazarları Rubi Asa ve Vladi Benbanaste en ufak bir aksiliği anında önlemek için her an tetikteler, sık sık kendileriyle göz teması kuruyoruz. Haliç’in iki yakasındaki yapılarımız kendi başlarına bir tarihi anlatıyor bizlere. Atatürk’ün de doktorluğunu yapmış, Marmaralı Leon Abravaya’nın kurucu doktorlarından olan Or Ahayim Hastanesi yaşayan tarihimizin ilk durağı oluyor. Burada kısa bir tur sonrasında hep birlikte karşı kıyıya Hasköy’e doğru devam edeceğiz. Pazar sabahı sessizliğini koruyan Hasköy’ün dar sokaklarından geçip soluğu uzun duvarlarla çevrili Hasköy Maallem Sinagogu’nda alıyoruz. 1715 büyük yangınından sonra Sefarad göçmenlerinin kurduğu Kordoba, Esgher, Çıksalın, Sinyora, Abudara, Mayor Sinagogları arasında korunmayı başarmış ve aktif olarak kullanılan bölgedeki tek sinagog Maallem Sinagogu. Kapıda bizleri sinagogun sorumlusu Moiz Behar karşılıyor. Maallem isminin anlamı hakkında birçok görüş olsa da “bana ait mahalle, benim mahallem” bizlere en yakın olan anlamı. 1756’dan beri restorasyonlarla orijinalliğini koruyan ahşap kubbesi, prizmatik yapısı ve eklektik mimarisi ile her yanı tarih kokan bir yapının içindeyiz. Fotoğraf ustaları genel bilgiler sonrasında hemen azara bölümüne çıkıp buradan en farklı kareleri almaya çalışıyorlar. Benim gibi gezinin sadece safari bölümüne heveslenenler ise telefonlarla birkaç hatıra karesi çekiyor. Sadece Maallem ve Ahrida Sinagoglarına has kimi detayları rehberimizden öğreniyoruz. Pruva şeklinde ahşaptan yapılmış Teva Nuh Gemisi ve İspanya’dan göçü simgeliyor. Ehal kısmında ise zeytin ve defne dalları resmedilmiş. Sinagogun hemen yanına inşa edilmiş midraş binası da sinagog ile aynı döneme ait. İçerde son olarak seuda verilen kısmı ve sinagogun diğer girişinde yer alan “gelin kapısı’nı geziyoruz. Sinagog çıkışı gezinin Hasköy kısmında Moiz Behar da bize eşlik ediyor. Çevre camlardan zaman zaman bu kadar genci Pazar sabahı Hasköy’de görenler merakla bizi izliyor. Bir sonraki durağımız ise 6–7 Eylül olaylarından sonra cemaatin azalması ile boşaltılan Abudara Sinagogu binası oluyor. Sinagogdan geriye ne yazık ki şu anda bir kısmı atölye olan binası kalmış. Fotoğraf tutkunları en ilginç kareyi yakalamak adına kıyasıya bir heyecan içindeler. Buradan aşağı doğru devam edip Sinyora Sinagogu’nun önünden geçiyoruz. Bu sinagogun da kaderi Abudara Sinagogu ile aynı olmuş zaman içinde. Kanuni Dönemi’nde yönetime yakınlığı ile de bilinen büyük hayırsever Dona Gracia Nasi’nin cemaate hediyesi olan bu sinagog ta şu anda üstündeki “kiralık” ibaresi ile kaderine terk edilmiş. Kendi aramızda en azından kira tabelasının üstünde bir dindaşımızın ismi yazıyor diye teselli bulup buradan Mayor Sinagogu’na doğru devam ediyoruz. Mayorka’dan gelen cemaatin kurduğu 800 senelik bu yapı gezimizin en heyecanlı noktalarından biri oluyor. 1956 yılında boşaltıldıktan sonra günümüze kadar birçok atölyeye ev sahipliği yapan mekâna halen mevcut olan boya atölyelerinden ve çamur zeminden geçip ulaşıyoruz. İçeride karşılaştığımız 750 yıllık ehalin kalem işleri ve ihtişamı bize bir hazine bulmuş hissini veriyor. Tavanlarda halen mevcut Magen David’ler çökme ihtimaline karşı korumaya alınmış. Mayor Sinagogu 2010 Avrupa Kültür Başkenti programı sayesinde ele alınan şanslı mekânlardan. Yakın zamanda başlaması beklenen proje ile birlikte bina tamamen sinagog olarak restore edilip kültür merkezi olarak kullanılacak. Buradan çoğumuz için bir ilk olan Karay Sinagogu’na doğru devam ediyoruz. Karay Sinagogu’nda gençlerimiz Sinagog sorumlularını soru yağmuruna tutuyorlar. Bize bir o kadar yakın ritüelleri ile de ayrışan bu cemaatin günümüzdeki yapısı, ibadethaneleri ve ibadet şekilleri gençlerimizin oldukça ilgisini çekiyor. Hasköy’deki son durağımız ise Safiye Sultan Cafe bir zamanların Esgher Sinagogu oluyor. Kültür merkezi olarak planlanıp sonunda nargile cafe olan bu mekân en azından korunabilen dış cephesi ile “ben buradayım” diyor. Otobüsümüze geri dönüp bir sonraki durağımız Kamondo Anıt Mezarı’na doğru yola çıkıyoruz. Haliç yol çalışması esnasında yolun öbür tarafında kaderine terk edilip yıkılma noktasına gelen bu anıt mezar da 2010 Avrupa Kültür Başkenti programı kapsamında kurtarılmış yapılarımızdan. Mezarlık girişinde etrafa gelişigüzel yayılmış mezar taşları insana terk edilmiş bir mezarlık hissi veriyor. Bir dönem tinercilerin yuvası haline gelen yapının şu anda “konservasyon” tekniği ile restore edilmiş hali bir nebze de olsa umut veriyor. Rehberimiz burada birazdan Galata’da da eserlerini göreceğimiz Kamondo ailesi hakkında bilgi veriyor. Buradan yolun karşı tarafında kalan Çıksalın Karay Mezarlığı’na doğru devam ediyoruz. Uçsuz bucaksız mezarlık alanında taşların üstünde tanıdık soy adlara rastlıyoruz. Turumuzun son durağı yemek sonrasında Galata Semti olacak. Geçen saatlere ve buz gibi havaya inat herkes sabahki ilgiyle Rubi Asa’nın peşinde safariye devam ediyor. Yazıcı Sokak’ta Braunstein, Camondo, Asseo apartmanlarını dışarıdan gezip Doğan Apartmanının önünde duraklıyoruz. Bir kahve molasından evvel Hristıyanlığın Hz.İsa’yı Yahudi kabul eden bir tarikatlarının cemaatine ait klise binasını da dışarıdan görüp kuledibindeki cafede soluklanıyoruz. Kahve girişinde bizi nam-i diyar “Moiz” Jojo Eskenazi karşılıyor. “ Ne işin var evde Moiz?” oyunu hakkında kısa bir sohbet sonrası Galata’dan Karaköy’e doğru durmadan devam ediyoruz. Bir Galata klasiği Kamondo Merdivenleri’nde çekilen toplu fotoğraflar ile turumuz sona eriyor. Programımızda tur 15.45’te sona erecekti ama çoktan 17.30 olmuş saatimiz. Tur bitimi yüzlerde mutluluk, kimileri böyle bir şans bir daha yakalanmaz derken, hepimizin ortak duygusu farklı ve dopdolu bir pazar günü geçirdiğimiz. Çekilen fotoğrafların hangileri finale kalır bilinmez ama birçok fotoğraf çoktan Facebook ve İnstagram üstünden favori olmaya başladı bile. Amatör ruhlu ustaların ellerinden çıkan gençlerin öncülüğünde bir proje başarı ile son buluyor. Kimbilir Pesah sonrası aynı ekip daha da çoğalarak Edirne’ye sinagogun son halini görmeye gideriz, ne dersiniz? Tur sonrası hediye edilen Laurenz Salzmann’ın “Anyos Muchos Y Buenos” kitabı çoktan kütüphanelerimizin başköşesini aldı. Bu güzel dileklerden sonra bu sıradışı etkinliği organize edenlere teşekkür edip, günümüze dönme vakti geldi. Tek bir farkla artık çevre yolundan giderken veya bu semtlerden geçerken yanı başımızdaki tarihimizin daha bilincinde olarak… Pesah öncesi bu anlamlı hediyeyi bize sunan ve organizasyonda görev alan başta Rubi Asa ve tüm ekibe teşekkürlerimizle…