Selanik ve Yahudi Kültüründen kala(maya)nlar -2 : BAZEN YOKLUK ÇOK ŞEY ANLATIR

Geçtiğimiz hafta yayınladığımız Önder Kaya’nın Selanik ve Yahudi kültüründen kala(maya)nlar adlı yazısının ikinci bölümü Selanik Yahudi Cemaati’nin sıkıntılarını, yakın tarihte yaşadıklarını ve bir tarih ile kültürün nasıl yitirildiğini anlatıyor

Önder KAYA Perspektif
20 Mart 2013 Çarşamba

Selanik yangını


CEMAATİN ORGANİZASYONU

Selanik Yahudileri açısından en önemli sıkıntılardan biri cemaatin organizasyonu meselesi idi. Farklı bölgelerden gelen Yahudi toplulukları zaman zaman farklı dini ve sosyal uygulamalar benimsiyor ve bu durumu kimliklerinin bir parçası olarak kabul ediyorlardı. Dolayısıyla ortak bir kültür paydasında birleşmek hayli zor görünüyordu(1). Nitekim 16. yüzyılda alınan bir kararla tüm cemaati ilgilendiren konuların şehirdeki hahamların katılımıyla toplanacak bir kurulda oy çokluğu ile alınmasına, cemaatlerin kendi iç sorunlarında ise cemaat liderlerinin devreye girmesine karar verilmişti(2). Sonraki yıllarda da devam eden bu sıkıntı 1836’da Hahambaşılık müessesesinin tesis edilmesiyle büyük ölçüde aşıldı(3.) Selanik Hahambaşılığı Osmanlı sınırları içindeki beş büyük hahambaşılıktan biri olarak kabul ediliyor ve yetkisi tüm Makedonya bölgesini kapsıyordu(4). Hahambaşı, dört hahamdan teşekkül eden bir konseyin yardımıyla bölgeyi idare ediyordu. 1887’den sonraki yıllarda ise hahambaşının hahamlardan ve laiklerden oluşan bir komite tarafından seçildiği biliniyor. Bu aynı zamanda reform yanlısı hahamların da işbaşına gelmesine ortam hazırlayan bir süreci başlattı. 19. yüzyıl sonlarına gelindiğinde Hahambaşılığın nezdinde yaklaşık yüz haham görev yapıyordu. Hahambaşılığın başlıca gelir kaynaklarını ise cemaat üyelerinin ödediği gelir vergisi üzerinden alınan ve ‘petşa’ adı ile bilinen cemaat vergisi, Yahudi inancında bazı yiyeceklerin yenebilmesi için verilen onay işlemi dolayısıyla alınan ücret, bağışlar ve cemaatin elindeki bazı gayrimenkullerin kira gelirleri oluşturuyordu(5)

Öte yandan Yahudi cemaatinin yaşam alanı, daha ziyade Selanik’in liman ve şehir merkezini içeriyordu. Buralarda bulunan cadde ve sokak isimleri bu durumun açık göstergesi. Bu isimlerden bazıları Kastilya Havrası Caddesi, Haham Aster ya da Boyacı David Caddesi şeklindeydi(6). Esasen sanılanın aksine sahil kenarı, yerleşim açısından pek de tercih edilen bir bölge değildi. Müslümanlar, kaleye olan yakınlığından dolayı güvenli buldukları yüksek yerlere yerleşirken, eski Hipodrom ve çevresi Hıristiyanlarca iskân edilmiş, Yahudiler, sahil kenarına yerleşmişti. Selanik özellikle sahil tarafından saldırılara maruz kalan bir kent olduğu için, diğer cemaatler burayı tercih etmemiş, şehre en son gelen Yahudiler, bu mevkide konuşlandırılmışlardı(7). Öte yandan kentin en büyük sinagogu ise daha ziyade zengin kesimin rağbet ettiği Kırlar semtinde inşa olunan Bet Şaul Sinagogu’ydu(8). Beyaz Kule’nin ilerisinde uzanan bu semt, 19. yüzyılın sonlarında gelişmeye başlayan bir aristokratlar muhitiydi.

 

 

 

Villa Alatini

 

BAZEN YOKLUK ÇOK ŞEY ANLATIR

20. yüzyıl Selanik Yahudi cemaati için hiç de iyi şeyler getirmedi. 1913’de kent, Yunanlıların eline geçti. 19. yüzyıl boyunca gelişen milli duyguların da etkisiyle iktisadi hayatı büyük ölçüde kontrolü altında tutan Yahudi cemaati, Yunalılar tarafından ilk zamanlar bir dizi saldırı ve tacize maruz kaldıysa da, sonradan iki taraf da bir denge tutturmayı bildi. Bu durumun etkisi ortadan kalkmadan 1917’de ‘Büyük Selanik Yangını’ yaşandı(9). Yangın sırasında Yahudi cemaati pek çok tarihi hatırasını yitirdi. Birçok okul, sinagog, matbaa gibi kuruluşun yanı sıra Yahudi mahalleleri de büyük ölçüde yangına kurban gitti. 60 bine yaklaşan Yahudi nüfusun 30-35 bin kadarı evsiz kaldı(10). Yunan hükümeti hem cemaatin nüfuzunu kırmak hem de şehri yeni bir planlamaya tabii tutmak amacıyla yanan bölgelerin yeniden iskâna açılmasına sıcak bakmadı. Bu da cemaatin yangın sonrasında var olan barınma sorununa yeni sorunlar ilave etti. Ancak asıl büyük yıkım II. Dünya Savaşı ile birlikte geldi.

9 Nisan 1941’de Selanik’e giren Almanlar ilerleyen günlerde büyük bir katliama giriştiler. Naziler şehre girdiklerinde yüzde 80’i küçük esnaflık yapan yaklaşık 60 bin Yahudi ile karşılaştılar. 11 Temmuz 1942’de önce 18-45 yaş arasındaki erkekleri amele taburlarında kullanmak için toplamışlar, Şubat 1943’te Yahudilerin elbiselerine, ev ve işyerlerine Musevi yıldızı takmalarını emretmişler, bir ay sonra da toplama kamplarına sevk etmeye başlamışlardı(11). Almanlar bu süreçte kentteki onlarca sinagogu yıkmış, büyük olanları da dinamitle havaya uçurmuşlardı. Mezarlıktan kalan bakiyeler ortadan kaldırılmış, mezar taşları mıcır taşı olarak kullanılmıştı ki, bu taşlar arasında 1501 tarihli olanlara dahi tesadüf olunmaktaydı. Kentte Yahudilik namına en ufak bir işaret bırakılmadı. Neticede II. Dünya Savaşı’ndan sonra Selanik’e sadece 2000 kadar Yahudi dönebildi. Bu nüfusun bir kısmı da eski şartların yokluğunun da etkisiyle Amerika ya da Filistin gibi coğrafyalara göç etti.

Bugün Selanik Yahudi Cemaati eski günlerin çok uzağında. Tüm şehri dolaştığınızda ‘Küçük İsrail’ günlerinden kalma nerede ise hiçbir şeye tesadüf etmiyorsunuz. Sadece bir Yahudi Kültürü Müzesi ve bir merkezinin altındaki küçük bir sinagog. Hepsi o kadar. Hakkında ciltlerce kitap yazılacak bir kültürden geriye kalanlar bunlar. Kim bilir… Belki de kala(maya)nlar o ciltlerce kitaptan daha etkili bir ders veriyor insanoğluna…

Yazının I. Bölümü: 

https://www.salom.com.tr/haber/86207#.UUrDB6UsrzI

 

 

1 Veinstein, 50

2 Veinstein, 52

3 Türker, 39

4 Molho, 78

5 Molho, 79

6 Molho, 70

7 Gökaçtı, 332

8 Molho, 72

9 Yangın 18-19 Ağustos 1917’ye tesadüf eder. Eyice, 465

10 Türker, 41

11 Türker, 42

KAYNAKÇA

Necmettin Alkan; Selanik’in Yükselişi, İstanbul 2012

Meropi Anastassiadou; Tanzimat Çağında Bir Osmanlı Şehri: Selanik (Çev: Işık Ergüden), İstanbul 1998

İdris Bostan; “II. Abdülhamid’in Selanik’te Korunması ve Alatini Köşkü”, Tarih ve Toplum, cilt: 27, sayı: 160, Nisan 1997, s. 24-27

Semavi Eyice; “Atatürk’ün Doğduğu Yıllarda Selanik”, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Doğumunun 100. Yılında Atatürk’e Armağan, İstanbul 1981, s. 462-493

Mehmet Ali Gökaçtı,; Geographika Yeniden Keşfedilen Yunanistan, İstanbul 2001

Nurdan İpek, Selanik ve İstanbul’da Yahudi Bankerler, İstanbul 2011

Önder Kaya; Tanzimat’tan Lozan’a Azınlıklar, İstanbul 2004

Machiel Kiel; “Selanik”, DİA, cilt: 36, İstanbul 2009, s. 352-357

Stefan Lozan; “Abdülhamid’in Selanik’ten Getirilişi”, Resimli Tarih Dergisi, sayı: 1, 1 Ocak 1950, s. 1-3

Rena Molho; “Yenilenme”, Selanik 1850-1918 (çev: Cüneyt Akalın), İstanbul 2001, s. 68-84

Cemil Oktay; “Edgar Morin’in Kaleminden Selânik” Tarık Zafer Tunaya’ya Armağan, İstanbul 1992, s. 495-499

Ayşe Osmanoğlu; Babam Sultan Abdülhamid, İstanbul 2007

Serhat Öztürk, Selanik, İstanbul 2009

Cengiz Şişman; Sabatay Sevi ve Sabataycılar, Ankara 2008

Orhan Türker; “Selânik Musevileri”, Tarih ve Toplum, sayı: 196, Nisan 2000, s. 39-42 

Gilles Vinstein; “Seküler Bir Paradoks”, Selanik 1850-1918 (çev: Cüneyt Akalın), İstanbul 2001, s. 45-67

Celalettin Yavuz; “Abdülhamid’in Selanik’ten İstanbul’a Alman Gemisi ile Nakli”, Ankara Üniversitesi Tarih Araştırmaları Dergisi, cilt: 20, sayı: 31, Ankara 2000, s. 167-177