Vodvil tadında romantik komedi

3 yıl rötarla vizyona giren “UZUN BOYLU ESMER ADAM”da Woody Allen 4. kez Londra’da

Viktor APALAÇİ Sanat
28 Mart 2013 Perşembe

İhtiraslarıyla, tutkularıyla, zaaflarıyla, endişeleriyle bir grup insanın sıkıntılarının öyküsünü, Woody Allen’e yakın temalar eşliğinde izliyoruz. Aşk, romantizm, seks, küçük sahtekarlıklar, riyakarlıklar, aldatmalar, komik durumlar, her zamanki gibi başrolde. Kendini tekrar ederken bile sıkılmadan izlenen, seyircinin kendini iyi hissettiği eğlenceli filmler yapan sanatçının vermek istediği mesaj bizlere yabancı değil: “İnsanoğlu her zaman umudunu korur. Zira umutlar tükenmez.” Renkli insan portreleri resmi geçidinde, Naomi Watts, Anthony Hopkins öne çıkıyorlar

Dünya prömiyerini, yarışma dışı gösterildiği 2010 Cannes Film Festivali’nde yapan Woody Allen’in ‘Uzun Boylu Esmer Adam / You Will Meet A Tall Dark Stranger’i 3 yıllık bir gecikme ile afişlere çıktı.

Vodvil tadındaki bu romantik komedide, ihtiraslarıyla, tutkularıyla, zaaflarıyla endişeleriyle, bir grup insanın tehlikeli olabilecek sıkıntılarının öyküsünü izliyoruz. Woody Allen’e yakın temalar, aşk, romantizm, seks, komik durumlar, küçük sahtekarlıklar, riyakarlıklar, aldatmalar her zamanki gibi başrolde.

Kendini tekrar ederken bile sıkılmadan izlenen, seyircinin kendini iyi hissettiği, eğlenceli filmler yapan Woody Allen’in vermek istediği mesaj bizlere yabancı değil: “İnsanoğlu her zaman umudunu korur. Zira umutlar tükenmez.”

Filozof ve bilge kişiliğiyle, lezzetli diyalog yazmadaki eşsiz hüneriyle, Woody Allen: “Her filmimde sizlere hayat dersleri vermeyi sürdürüceğim.” der gibi.  ‘Match Point’ (2005), ‘Scoop’ (2006) ve ‘Casandra’s Dream’ (2007)den sonra Londra’yı fon olarak seçen bu dördüncü filminde Woody Allen, çöküşteki evlilikleri, gittikçe kötüye giden insan ilişkilerini anlatıyor.

Birbirlerine göbekten bağlı öykücüklerle, iç içe girmiş hayatları, keskin bir gözlem gücünün ürünü insan ilişkilerini işlemekten yorulmayan Woody Allen, deja vu (görülmüşlük) duygusu verse de, izleyiciye bir Allen filminden beklenen keyfi veriyor. Senaryolarına hep renkli portreler galerisi yerleştirmeyi seven sanatçı, bu filminde de keyifli bir resim geçit sunuyor:

Genç sevgili bulmak uğruna karısını terkeden Alfie (Anthony Hopkins), teselliyi içkide ve şarlatan falcılarda arayan karısı Helena (Gemma Jones), başladığı romanı bir türlü bitiremeyen kabız roman yazarı damat Roy (Josh Brolin) ve onun bir galeride çalışan mutsuz eşi Sally (Naomi Watts) filmin ana karaterleri.

İNSANİ TEMALAR

Sally, çalıştığı sanat galerisinin yakışıklı patronu Greg’e (Antonio Banderas) aşıktır. Kocası da evlerinin penceresinden gördüğü genç ve güzel müzikolog Dia’ya (Freida Pinto) abayı yakmıştır. Alfie, genç fahişe Charmaine’le (Lucy Punch) birlikteliğini sürdürürken, eski karısı Helen üzüntüsünü falcı Cristal’le (Puline Collins) gidermeye çalışır.

Boşanma ve aldatma temaları etrafında, kamerasını yine çatlayan evliliklere çeviren W. Allen, insan ilişkilerindeki sahteliklerle inceden inceye dalgasını geçmeyi sürdürüyor.  Yaşlanma ve ölüm korkusu, her yaşta aşkı kovalama içgüdüsü gibi insani temaları ustalıkla senaryosuna yerleştiren mizah ustası, benzersiz sinema diliyle izleyicisine huzur veriyor, kendini iyi hissetmesini sağlıyor.

70’li yaşlarını sürdüren kahramanı da tıpkı 20’lerindeki kahramanı gibi mutluluğu kovalıyor. Zira, “yaşı ne olursa olsun, her insan mutlu olmayı hak eder” kuralını göz ardı etmiyor. W. Allen’in bunun formülünü, Cannes’daki basın konferansında, suratından hiç eksik etmediği hınzır ifade ile şu kelimelerle özetlediğini hatırlıyorum: “Mutlu olmanın yolu yalan söylemeyi başarmaktan geçer.” Londra şehrinin güzelliğine ve mimarisine olan hayranlığını yineleyen W. Allen’e demirbaş görüntü yönetmeni Vilmos Zsigmond bilinen ustalığıyla, tablo gibi fotoğraflarıyla destek oluyor. Tüm Woody Allen filmlerinde olduğu gibi, kalabalık ve özenle seçilmiş bir oyuncu kadrosu, ustalıkla performanslarıyla bir W. Allen filminde olmanın keyfini çıkarıyorlar.

Yakında öleceğini öğrenen, rezil olma pahasına gencecik bir fahişede mutluluğu arayan Alfie’de karizmatik aktör Anthony Hopkins, başarısının simgesi galeri sahibinde, Oscar’lı İspanyol aktör Antonio Banderas, refüze edildiği sahnede yeteneğini sergileyen Naomi Watts, tipik üç kağıtçı, tembel ve sorumsuz kocada (yıldızı süratle yükselen) Josh Brolin, kendisine Hollywood’un kapılarını açan bu rolde (Slumdog Millionaire ile ünlenen) güzel Freida Pinto rollerinin hakkını veriyorlar. Merak edenler için bir not: Film ismini, terkedilen Helena’nın gittiği falcının ‘uzun boylu, esmer bir adamla tanışacaksın” kehanetinden alıyor.