Her ne kadar Pesah denince geleneksel inançlı bir Yahudi’nin aklına her zaman bahar aylarına rastlayan, hamursuz yemeklerinin yiyip içildiği aile sofraları ve işyerine salata eşliğinde yemek için taşınan matsalar gelse de, aslında 3500 yıllık hikayenin anlatmak istediği çok daha derindir.
Yahudi dinsel bağlantısı olmayan bağımsız bir tarihçi bu geleneği incelese kolaylıkla şu soruları sorabilir; Pesah niçin bahar aylarında olmuştur?, Neden Yahudi milleti Hamursuz hikayesinde bir zamanlar Mısır’da köle olduğunu açık bir şekilde defalarca dile getirmektedir?
Hiç bir millet tarihlerinde küçük düşürücü olan hikayeleri hatırlamak istemezken, neden Yahudiler 3500 yıl boyunca bu gerçeği çocuklarına öğretmek ihtiyacı hissetmişlerdir?
Hikaye su yüzünde basit bir kurtuluş hikayesi olarak geçse de, aslında, ayrıntılarda gizli onlarca kod tüm insanlığı ilgilendirmektedir.
Fikrimce, bu kodlardan hikayede en belirgin olan üç tanesi;
‘yılan’, ‘kralın tacı’ve ‘ilk çocukların ölmesi’felaketleridir.
Mısır esaretinde yaşayan Yahudilerden Musa Peygamber, Tanrı tarafından görevlendirilmiş ve ona Yahudileri Mısır’dan kurtarma görevi verilmiştir.
Tanrı Musa’ya Mısır Kralı’na gitmesini ve ona köle olan Yahudileri serbest bırakmasını ve bu isteğin tüm alemlerin yaratıcısının bir emri olduğunu söylemesini ister. Bunun üzerine Musa, Tanrı’ya; ‘Koskoca bir kral bana, bir çobana neden inansın ki?’diye sorar.
Evrenin hakimi bu soruya şöyle cevap verir: “Taşıdığın asanı yere at onun bir yılana dönüştüğünü göreceksin, bu mucize seni benim gönderdiğimin ispatı olacaktır.”
Kral Paro’nun huzuruna çıkan Musa, Yahudi köleleri serbest bırakmasını ister, onu kimin gönderdiğini ispat etmek için de bu isteğini gülünç bulan Kral ve adamlarının önünde asasını yere atar ve tahta sopa anında bir yılana dönüşür.
Musa’nın şaşkın bakışları altında, Kralın sihirbazlar da asalarını yere atarlar ve onlar da yılana dönüşür.
Fakat hiç beklenmedik bir şekilde Musa’nın yılanı tüm diğer yılanları öldürür!
Özgürlüğü için mücadele eden adamın zehri diktatörün kinini yok edip eritmiştir.
İkinci önemli kod Kralın tacında gizlidir.
Musa peygamber, artan Yahudi nüfusunu sınırlamak için, Mısırlıların ilk doğan Yahudi çocukları öldürdükleri bir zamanda doğmuş, mucize eseri bu katliamdan kurtulmuş ve kendi ölüm emrini bizzat vermiş kral Paro’nun sarayında büyütülmüştür.
Annesi ilk doğan erkek çocuk olan Musa’yı Mısır askerlerinden korumak için bir sepete koyup Nil Nehri’ne bırakmış, nehirde yıkanmakta olan Kral’ın kızı, çocuğu evlat edinip sarayda büyütmüştür. Dahası dadı olarak da bilmeden Yahudi köleler arasından gerçek annesini seçmiştir!
Çocuk bir gün sarayda Kral ile oynarken Paro’nun tacını kafasından alıp kendi başına koyunca, kraliyet büyücüleri Kral’a “bu çocuk sizin sonunuz olacak”demiş, Çocuğun öldürülmesini isteyince ise, bilginler Kral Paro’ya her çocuğun parlak şeylere dokunmak isteğinin doğal bir şey olduğu hatırlatmıştı.
Bunun üzerine şömineden alınan kor haldeki bir kömür parçası da çocuğa gösterilmiş ve bebek Musa hiç tereddüt etmeden onu da tutmaktan çekinmemişti.
İkna olan Kral bu ispat üzerine Musa’yı öldürmekten vazgeçer.
Burada anlatılmak istenen yazılmışsa olacakları engellemenin imkansız olduğu ve kendini başkalarını aşağılayarak ‘Büyük’zannedenlerin eninde sonunda dünyevi ihtiraslarının içinde eriyip gidecekleridir.
Mısır’dan kurtuluş hikayesinde en trajik olan olaylardan biri de, Yahudileri serbest bırakmayan Paro’nun ülkesine gelen 10 felakettir.
İlk 9 felaket Mısır’da akan suları kana boyamak, ülkeyi çekirgelerin istilasına uğratmak gibi kimsenin canına kast etmeyen olaylara neden olurken, son felaket, ilk erkek çocuk olarak doğan tüm Mısırlıların bir gecede ölmesine neden olur.
Kendi çocuğu da ölenler arasında olan Paro, Musa’yı çağırarak tüm Yahudileri alarak gitmesini söyler.
Daha sonra pişman olan Kral, hiç bir savunması olmayan Yahudi konvoyunun peşine silahlı askerlerini salarak hepsinin öldürülmesini emreder.
Fakat bir mucize sonucu, Paro’nun ordusu karşısında çaresiz kalan Yahudi kafilesinin kıyısında durdukları Kızıl Deniz bir anda yarılarak Mısır’dan kaçanlara yol verirken savaş arabaları ile üstüne yürüyenlerin üstlerine kapanır.
Tanrı bir zamanlar Mısır’da yapılan katliamı unutmamış ve ilk çocukları öldürerek, babalarına hiçbir şeyin bu dünyada adaletinden kaçamayacağını hissettirmiştir.
Özgürlüğü için savaşan yılanın gücü diktatör olana galip gelirken, tacını sırf başkalarının acıları üstüne başına giyenlerin gücünü bir köleye bağışlayan Tanrı, 3500 yıl önce Mısır’da dedeleri katil olan babaların çocuklarını da ellerinden almıştır.
Tarih bilimi, arkeolojik kanıtlar ile hikayenin doğruluğunu teyit etmek isteyen çalışmalarına devam ededursun, Yahudi Hamursuz Bayramı hikayesi kendi ‘Mısır Tutsaklığı’ndan çıkmak isteyenlerin her zaman en büyük ilham kaynağı olurken, Kızıl denizin kızgın dalgaları da diktatörlerin en büyük korkulu rüyası olmaya devam edecektir.
Bir bahar gününde Ortadoğu’da 3500 yıl evvel gözükmüş ve tüm Simavi dinlerin Kutsal Kitap’larına yazılmış bu Işığın gelecek Ortadoğu kuşaklarına örnek olması dileği ile tüm bahar bayramları kutlu olsun.