Ulus Özel Musevi Okulları Anaokulu Müdürü Ceni Kanditan ve Lise Müdürü Funda Kara Antalya’da düzenlenen 12. Geleneksel Eğitim Sempozyumu’na katıldılar. Özel Okullar Birliği Derneği’nin her yıl düzenlediği sempozyumda bu sene ‘Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi’ teması ele alındı. Kanditan ve Kara dijital öğrenmede öğretmenin yeri, sosyal ağlar ve bunların kullanım etikleri ile e-ders sistemi hakkındaki fikirlerini bizimle paylaştılar
4+4+4 sistemine geçişle birlikte pek çok yenilik de gündeme geldi. Şimdilerde e-ders sistemi, her öğrenciye bir tablet verilmesi gündemde. Bu sistem hakkında bizi biraz bilgilendirir misiniz?
Funda Kara: Tabletle eğitim uygulamaları ilk olarak MEB’in Fatih Projesi’yle başladı. Geçen yıl pilot okullardaki çoğunlukla 9.sınıf öğrencilerine bu proje kapsamında tabletler dağıtıldı. Eş zamanlı olarak öğretmen eğitimleri de başladı. Yeterli sayıda öğretmenin eğitilememiş olması, tabletlerdeki teknik sorunlar, okulların alt yapılarının tablet sistemi için hazır olmayışı projede bazı aksaklıklara yol açtı. Ancak MEB bu proje konusunda çok ciddi ve öğretmen eğitimlerini hızlandırmak, okulların teknik alt yapılarını sisteme uygun hale getirmek için hızla çalışıyor. Birkaç özel okul özellikle 9. sınıf ve 5.sınıf öğrencileriyle, tablet, iPad, laptop vb. araçlarla eğitime başladı. Ancak yeni her uygulamada olduğu gibi bu okulların da bazı sıkıntıları oldu. Antalya’daki sempozyumda bu özel okullardan bazıları yaşadıkları olumsuzlukları paylaşarak henüz sisteme adım atmamış olan okulları çıkabilecek sorunlar hakkında uyardılar. Uyarılar üç ana noktaya işaret ediyordu. Okulun teknik alt yapısının güçlendirilmesi, öğretmenlerin eğitimi ve ders içeriklerinin hazırlığı tamamlanmadan bu sisteme geçiş olması zor olacak gibi.
Ceni Kanditan: Musevi Lisesi olarak her konuda olduğu gibi bu konuda da sağlam adımlar atmak istiyoruz. Bu yüzden önce okulumuzun teknik alt yapısını güçlendirdik. Şu anda da tabletlerle ilgili yazılımlar yapan firmalarla sürekli görüşme halindeyiz. Antalya’daki sempozyumda pek çok firmayla tanıştık. Bu firmalar hem tabletleri veriyorlar hem de tabletlere eğitim yazılımlarını yüklüyorlar. Biz de çeşitli firmalarla görüşüp hangisinin daha uygun olabileceğini inceleyeceğiz.
E-ders sisteminde müfredat nasıl olacak?
F.K: Bu konuda içerik çok önemli. Hazır içerik yok. Daha doğrusu var ama istediğimiz dilde ya da nitelikte değil. Örneğin biz matematik derslerini İngilizce işliyoruz ancak o yazılımlarda hazır olan matematik dersleri Türkçe. Dolayısıyla aslında öğretmenlere çok iş düşecek. Bütün kendi kullandıkları öğretim araçlarını tabletlerde kullanılacak hale dönüştürmeleri gerekecek. Sanıyorum, içerik konusu zamanla gelişecek bir konu. MEB’de de içerik geliştirme konusunda çalışılıyor. Üniversitelerin bölümleriyle işbirliği içindeler.
C.K: Zaten bu sisteme bir anda tüm okul olarak geçme niyetimiz yok. Pilot seviye belirleyeceğiz. Öncesinde tüm ders materyalleri hazırlanmış olacak. Aslında biz biraz şanslıyız. Zaten her sınıfta projeksiyon makinesi ve sabit bir bilgisayar olduğu için çoğu derste dijital içerik kullanılmakta. Anaokulundan itibaren çocuğu bilgisayara alıştırıyoruz.
Akıllı tahtalardan bahsediliyor. Bu sistemde onlar da kullanılacak mı?
F.K: Akıllı tahtalar da bu sistemin bir parçası. Öğretmen ders notlarını tahtaya yazar ve öğrenciler defterlerine geçirirlerdi. Artık buna gerek kalmayacak. Öğretmen yazarken öğrencilerin tabletlerine geçecek yazdıkları. Dolayısıyla hem zaman kazanılmış olacak hem de yazmakta zorlanan öğrenciler için kolaylık olacak. Bu sistemlerde özel bir güvenlik ayarı da olacak. Öğretmen dersteyken öğrencinin tablette bulunan farklı bir uygulamayı kullanmasını kısıtlayabilecek. Yani öğrenci derste sosyal ağlar, sohbet programları ya da farklı sayfalara bakamayacak.
Çocuklarımızın teknolojiye yakın olmaları çok iyi de onlara tablet ya da telefon verirken bunları gereğinden fazla kullanmalarını nasıl engelleyeceğiz?
C.K: Zamanımızın çocukları ve gençleri cep telefonlarının olduğu, bilgisayar ve diğer teknolojik aletlerin hemen her evde bulunduğu ve sıklıkla kullanıldığı bir ortama doğdular. Dolayısıyla onların doğal yaşam alanlarının içinde teknoloji hep vardı. Bu sempozyumdaki sunumlarda günümüz çocukları için DİJİTAL YERLİLER terimini kullandılar. Çok doğru bir tanımlama. Biz yetişkinler bilgisayarı en iyi ihtimalle üniversite çağlarında görmüş anne babalarız. Bu durumda teknoloji çağında göçmen sayılıyoruz. Onlar ise doğduklarında ellerinde telefonlar oluyor. Daha bir yaşında bile değilken tablete yüklenmiş oyunları öğreniyorlar. Onları bu teknolojik aletlerden uzak tutmamız mümkün değil.
F.K: Bizler, doğal yaşam alanımızda baştan beri olmayan, sonradan bulduğumuz, gördüğümüz bir ortama uyum sağlamaya çalışıyoruz ve yeni bir ülkeye uyum sağlamaya çalışan göçmenler gibi çocuklarımıza göre daha tutuk, daha temkinliyiz. Onlar için çok sıradan gibi görünen bir teknolojik ürün bizim için çok yeni, farklı olabiliyor. Bunları anlamaya, öğrenmeye çalışmak, çocukların kullandığı cihazları kullanabiliyor olmak onlarla aynı dili konuşabilmemiz için çok önemli.
Sosyal medya konusunda nasıl görüşler var?
F.K: Antalya sempozyumunda değinilen en önemli konulardan biri de sosyal medya konusuydu. Sosyal medyanın gençler tarafından günümüzde bu kadar yaygın kullanılmasının sebepleri olarak şehirleşme (apartman kültürü) ve yalnızlaşma, çalışan anne-baba, çocuğa ayrılan zamanın niceliğinin ve niteliğinin azalması, tek çocuk sendromu, AVM kültürü (AVM çocukları) ve çocuk yetiştirme işinin aileler tarafından kurumlara ve okullara devredilmesi sayıldı. Facebook’un dünyadaki en büyük sosyal medya olduğu, Ekim 2012 itibari ile 1 milyar kullanıcıyı aştığı ve haftada 7 milyardan fazla ziyaret edildiği belirtildi. Yani biz ne yaparsak yapalım çocuklarımızı bu tür sitelerden uzak tutamayacağız. O zaman yapmamız gereken onları sosyal medyayı bilinçli kullanma yönünde eğitmektir. Sosyal ağlar çocuklara zarar da verebilir. İnternet ortamında gençleri tuzağa düşürmeye çalışan binlerce kişi var. Çocukların ve ailelerin bu tür insanlara karşı uyanık olması gerekiyor.
C.K: Facebook gibi sitelere üye olabilmek için bir yaş sınırı var aslında ama baktığımızda yaşı daha küçük olan çocukların da üye olduğunu görüyoruz. Ailelere bu konuda çok sorumluluk düşüyor. Çocuğunun şifresini bilmesi, evde bir internet filtresi kullanarak belli sitelere girmelerini engellemeleri, bilgisayar kullanım süresini limitlemeleri ve yaptıklarından haberdar olmaları gerekiyor.
Tabi bu konuda okullara da görevler düşüyor. Öğrencilere sosyal ağları kullanmak konusunda bir etik öğretmek gerekiyor. Hayatının her alanını ifşa etmemesini, koyduğu bir resmin onun arkadaşları dışında binlerce yabancı insan tarafından da görülebileceğini anlatmak gerekiyor. Gazetelerde bazen çok üzücü haberlere rastlayabiliyoruz. Bu tür sosyal ağlar nedeniyle taciz, zorbalık ya da başka türlü zarara uğrayan çocuklar olabiliyor. Yani bizler ve aileler çocuklara mahremiyeti ve sosyal medyada neyi ne kadar paylaşacaklarını öğretmeliyiz.
F.K: Okullarda öğrenciler internet kullanabiliyor. Tabii okulların internet ağları evlere göre çok daha güvenli. Çünkü okulumuzda öğrenciler istedikleri her siteye giremiyor. Erişimi yasaklı siteler var. Ayrıca okul bilgisayarları genel bir merkezden kontrol ediliyor. Hangi IP adresinden hangi sitelere ulaşılmış görebiliyoruz. Aslında bu durum okullar ve işyerleri için kanuni bir zorunluluk. Bence zorunlulukların ötesinde okullarda, internet ve sosyal ağların kullanıma ilişkin politikaların oluşturulması ve bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanma kültürünün öğrencilere kazandırılması gerekmektedir. Çünkü internet ve sosyal ağların kullanımı artarak devam edecek. Eğitim kurumları doğru politikalar yoluyla internet ve sosyal medya kullanımını bir avantaja çevirebilirler.
Tabletlerin eğitimde yerini almasıyla öğretmenlerin rolü nasıl farklılaşacak?
C.K: Tabletler bir mucize yaratıp çocukların daha çok öğrenmelerini sağlamayacak. Bazı çocukların özellikle görsel olarak öğrenen çocukların ilgisini daha çok çekeceği kesin ama tabletle ya da hapla neyle eğitim yaparsanız yapın öğrenci ders çalışmak zorunda. Öğretmen de ona yol göstermek zorunda. Teknoloji, bilgisayar programları ya da tabletler sadece bir araç ama kullanılmaları kaçınılmaz araçlar. Belki bizler bu teknoloji çağında göçmenleriz ama dijital yerli olan öğrencilerimizin saygısını ve ilgisini toplamak için kendimizi bu alanda geliştirebildiğimiz kadar geliştirmeliyiz.
F.K: Sempozyumda özellikle vurgulanan konu öğretmen konusuydu. Teknoloji ne olursa olsun, ne kadar gelişirse gelişsin öğretmenin eğitimdeki rolü yadsınamaz bir roldür. Diğer teknolojilerde de (radyo, TV, bilgisayar destekli eğitim) olduğu gibi internet ve sosyal ağların eğitimde kullanılması eğitim hizmetinin kalitesini direk etkilemeyecektir. Eğitimin kalitesini etkileyecek olan öğretmenin kaliteli yetiştirilmesidir. Bu yüzden eğitim fakültelerine çok iş düşmektedir. Gün itibarıyla eğitim fakültelerinde genç öğretmen adaylarına eğitimde teknolojiyi kullanma eğitimi de verilmelidir.
Keyifli ve bilgilendirici sohbetiniz için teşekkür ediyorum. Okulumuzun eğitimde teknoloji kullanımı alanında da öncü olması bizi çok heyecanlandırıyor.