On binler ‘yaşam’ yolunda tek yürek oldu

Polonya’da bu yıl 25.si düzenlenen March of the Living / Yaşam Yürüyüşü’nde, Türk Yahudileri dahil, dünyanın her yerinden gelen yaklaşık on bir bin kişi tek yürek olarak Holokost kurbanlarını andı. 8 Nisan Pazartesi günü gerçekleşen yürüyüşe katılan yazarımız Sami Morhayim, bu haftadan başlayarak izlenimlerini paylaşacak

Sami MORHAYİM Toplum 0 yorum
10 Nisan 2013 Çarşamba

11 bin kişi tek amaç için yürüdü:  YAŞAM YÜRÜYÜŞÜ

Bu yıl 25.si gerçekleşen ve binlerce insanı Holokost kurbanlarının anısında bir araya getiren March of Living/ Yaşam Yürüyüşü bu yıl 8 Nisan pazartesi günü gerçekleşti. Yürüyüşe katılan yazarımız Sami Morhayim izlenimlerini aktarıyor.

Tüm İstanbul’un sıcak bir bahar havasına uyandığı gün, İstanbul’dan 17 kişilik bir ekip Polonya’nın karlı ve soğuk havasına daha oraya varmadan uyanmıştı. 7 Nisan Pazar günü sabahı, Ulus Musevi Lisesi’nden meraklı ve telaşlı bir ekip olarak, belki de hayatımızda ilk ve son kez bu kadar yoğun bir tatile çıkıyorduk. Acaba tatile mi gidiyorduk?

Hepimizin az çok nereye gittiğimizden haberi vardı. Belki de herkes, Polonya haritasına baktığı an nerede hangi kamp, hangi şehir olduğunu söyleyecek kadar bilgiliydi, ama kimse henüz oraların havasını koklamamıştı. Koklamamıştık koklamamasına da acaba buna hazır mıydık? İşte hepimiz kafamızda bu sorularla yola koyulmuştuk.

Kısa bir uçak yolculuğunun ardından, bizi yaklaşık Krakow’a doğru beş saatlik bir otobüs yolculuğu bekliyordu. Valizler yerleşti, herkes koltuklarına oturdu. Varşova’da kısa bir mezar gezisinden sonra uzun bir yolculuğa tekrar başlanacaktı.

Havaalanından çok uzaklaşmadan, Varşova’daki eski bir Yahudi mezarlığına vardık. Hem, Holokost sonrası hem de öncesinden yüzlerce Yahudi insanın sanat eseri sayılacak derecede mezarlarının arasında karlara bata çıkarak dolaşırken, herkes artık Polonya’daki tura başlangıcın verdiği bir heyecan içindeydi.

Mezarlıktaki kısa bir turdan sonra, Krakow’a doğru yola çıktık. Ancak, yola çıkalı otuz dakika geçmeden otobüsümüz arızalanarak bir benzincide durdu ve yeni otobüsü beklemeye koyulduk. Yaklaşık iki saatlik bir rötarla gece yarısı Krakow’daki otelimize bütün gün süren bir yolculukla varmış olduk. Artık öbür gün bizi tüm günlük Auschwitz programı bekliyordu. Ekipten herkes, yarın en büyük kamplardan birine gideceğinin farkında olsa da, tüm günün telaşıyla bir türlü Polonya’da olduğunu fark edememişti.

Sabah kahvaltısıyla yola çıktıktan sonra, Auschwitz kamplarına vardık ve işte o an herkes nerede olduğunu fark etmişti. Yıllardır televizyonlarda, filmlerde, fotoğraflarda gördüğümüz yerdeydik, biraz sonra da içeri girecektik. Ancak, ortamda matem havasından çok bir karnaval neşe havası vardı. Şaşırmıştık.

Sonradan müze olmuş olan barakaların içinde kamptan kalmış anılar, defterler, saçlar, bavullar, çocuk kıyafetlerinin arasında dolaşırken herkes sanki günlük bir müze gezisi gibi dolaşıyorduk. Auschwitz’deydik, gördüklerimizi bu kadar doğal karşılamamızın herkesi rahatsız ettiği çok belliydi. Ancak, etrafta herkes kıyafetlerini, şapkalarını değiş tokuş edip tanışıp fotoğraf çektirirken kimsenin o ruh haline giremeyeceği de aşikardı.

Birkaç saatlik geziden sonra, herkes March of the Living için yerlerine geçti, kendi ülke bayraklarını ellerine aldı ve beklemeye başladı. Tam tamına on bin Yahudi tüm dünyadan toplanmış ve yıllar önce Ölüm Yürüyüşü’nü yaparken, elli sene sonra tek amaç için orada yürüyorduk, Yaşam Yürüyüşü için...

İki saat boyunca, matem havasından çok karnaval havasında herkes Birkenau Kampı’na doğru yürümeye başladı ve anma törenin yapılacağı alana vardık. Yıkılmış, yanmış kamp alanları arasından anma alanına geldik ve yaklaşık bir saat sürecek olan anma törenin bitmesiyle de, tüm ekipler dört gün daha sürecek olan turlarına başlayacaktı. İlk gündü, müzeler gezilmişti, makineler, gülücükler arasında nerede olduğumuzu pek fark edememiştik. Ancak, şimdi herkesin ayrılma vakti ve ufak gruplar halinde dolaşma vaktiydi.

8 Nisan akşamı yemekten sonra, tüm Türkiye ekibi olarak bir salonda toplanarak gün değerlendirmesi yaptık. Herkesin dilinde aynı şey vardı, “Biz çok kötü hissetmedik, kendimizi çok suçlu hissediyoruz.” Sonuçta binlerce insanın katledildiği kamplarda yürürken, herkes güler yüzlerle yürürken kimse bulunduğu yeri sorgulayamamıştı, tıpkı eski senelerde olduğu gibi. Sonra tur rehberimiz bizim sıkıntılarımıza eski bir kurtulanın sözüyle cevap verdi, “Kimse burada bizim yaşadıklarımızı tamamıyla hissedemez, ama biz de onlar gibi yaşayamayız artık.” Yaklaşık kırk beş dakikalık bu toplantıdan sonra, ortak bir kararla artık fotoğraf makinelerimiz ve konuşmalarımızın arkasına saklanmak yerine, kendimiz saf bir şekilde bulunduğumuz yere teslim etme kararı aldık. Bakalım, en büyük dehşetlerin yaşandığı Treblinka ve diğer yerleri gezerken neler hissedip, neler göreceğiz!

 

‘Kendi kaderimizi başkalarına teslim edemeyiz’

İsrail Başbakanı Netanyahu, Holokost Anma Günü’nde Holokost’un bir daha asla yaşanmayacağına dair söz vererek İran’la ilgili mesajını iletmiş oldu

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Holokost Anma Günü’nde düzenlenen resmi  törende “Yahudi halkı, kendi kaderi için bir daha asla başkalarına güvenmeyecektir,” dedi. Netanyahu, aralarında Holokost’tan kurtulanların ve yabancı diplomatların da bulunduğu dinleyecilere “Varşova Gettosu ayaklanmasından 70 sene sonra, Holokost’tan, Siyon’un zirvesine yükselmiş bulunuyoruz,” diye seslendi.

Netanyahu “Yahudilere karşı olan ‘kanlı nefret’ yerini Yahudi devletine karşı ‘canice bir nefrete’ bıraktı. İran, İsrail Devleti’ni yok etme niyetini açıkça beyan ediyor ve hedefine ulaşmak için tüm çabasını sarf ediyor. Ancak o günden bu güne değişen bir başka şey, kendimizi savunma yeteneğimizdir,” dedi.

İran’ın nükleer programıyla ilgili görüşmelerin son turuna ve uygulanacak yaptırımlara değinen İsrail Başbakanı, şunu vurguladı: “İran’ın nükleer programını durdurmak için, uluslararası toplumun sarf ettiği çabaları takdir ediyoruz. Ancak hiçbir aşamada kaderimizi dostlarımız dahil, başkalarına teslim etmeyiz.”

Roket sirenleri çaldı

Bir daha asla Holokost’un yaşanmayacağına dair söz veren Netanyahu’nun konuşması sırasında, İsrail’in güneyinde, roket uyarı sirenleri çaldı. Uyarı sistemi üç adet roketin fırlatıldığını tespit etti. Fırlatılan roketlerden birisi kuzey Negev’de açık bir alana, diğer iki roket ise Gazze sınırları içerisine düştü.

Netanyhahu’dan önce konuşan İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres, II. Dünya Savaşı sırasında Yahudilerin başına gelen kaderin unutulmayacağını belirtti.

Peres, “Hiçbir kuvvet, insan ırkının karşılaştığı en korkunç karanlığı yaşadığımızı bize unutturamaz,” dedi. Kendisi de Holokost’tan kurtulmuş olan Peres, “Bazıları bugün bile, yaşanan korkunç olayı inkâr ediyor. Aydınlanmış dünyanın kendine şunu sorması gerekir; Nazi Şeytanı ile mücadelede eden müttefik kuvvetlerin verdiği büyük kayıpların ardından, çok yakın zamanda insanların katledildiği fırınlar söndürülmüşken, İran halen tüm kamuoyu önünde Holokost’u nasıl inkâr edebiliyor?” dedi.

Haredimler barbekü ile andı!

Holokost Anma Günü’nde İsrail’de birçok tören düzenlenirken aşırı dindar gençlerden oluşan 200 kişilik bir grup pazar akşamı Kudüs Parkı’nda barbekü yaptı. Grupta yer alan yeşiva öğrencileri “Bize yapmamızı söylenenleri yapmayız. Biz Holokost’u herhangi bir laik insandan çok daha fazla anıyoruz. Biz sadece kurbanları kendi yöntemlerimizle anıyor ve onurlandırıyoruz,” diyerek kendilerine tepki gösterenlere cevap verdi.

 Holokost kurtulanlarına 50 milyon Şekel

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Holokost kurtulanlarına 50 milyon Şekel aktarımı için talimat verdiğini açıkladı. Netanyahu ilaç bütçesine de 15 milyon Şekel ekleyerek yaşlı vatandaşların daha iyi tedavi görebilmelerini sağlayacaklarını belirtti.

1 Yorum