Tecrübeli ve dinamik yeni nesil İngilizce öğretmenlerimizden Rayka Nayır Güven’e yabancı lisanların çocukların hayatında önemini sorduk. Evdeki yabancı bakıcılardan, yazın eve gelen oyun abla ve ağabeylerin etkisine, okuldaki öğretmenlerin yaklaşımlarının lisan öğretmedeki önemine kadar her konuyu paylaştık
Yabancı lisanın çocukların hayatındaki önemi nedir? Hangi yaşta öğretilmelidir?
Sadece çocuklar değil herkes için artık yabancı lisanlar çok önemli bir konu. Çocuklar ne kadar erken yabancı lisanlar ile tanışırlar ise o kadar büyük bir avantaj olur. Bir anaokulunda eğitime başlanacak ise, bu üç yaştan itibaren olabilir. Tabi ki her çocuğun hazır olma süreci farklıdır.
Yabancı bir lisan öğretirken en etkili yöntem hangisidir?
Çocuklara yeni bir dil muhakkak oyunla, günlük yaşamın içinde yaşayarak öğretilmelidir. En önemli konu keyif alarak öğrenmelerini sağlamaktır. Onlara doğru cümle kullanımlarını öğretmekten çok aktiviteyi yaparken öğrenmesini sağlamak, yaşayarak kolaylıkla öğrenmelerini sağlayacaktır. Çocuklarla ders yaparken en önemli öğretim yöntemleri, ‘communication games’ dediğimiz kelime oyunları, iletişim kuracakları drama, poster hazırlama, elişi aktiviteleri, çocukları dili kullanmaya teşvik eder.
Öğretilen konunun mutlaka imkânlar dâhilinde dokunarak ve yaşayarak öğretilmesi, geziler düzenlenmesi çocukların öğrenmelerini kolaylaştıracaktır. Çocukların aktiviteleri içselleştirmesi onlara dil kazanımında büyük fayda sağlayacaktır.
Başarılı bir eğitimi ve eğitmeni tanımlar mısınız?
Başarılı eğitmenin en önemli sırrı hisleri ile bağlantı kurabilmesidir. Karşımızdaki ile, ki bu ille de çocuk olması gerekmiyor, karşılıklı bir duygu paylaşabiliyorsak o kişilere ulaşabilmemiz daha kolay olacaktır. Çocukların öğrenmelerini etkileyen birçok etken var. Mesela, sabah sınıfa gelirkenki algısı, kendine olan bakış açısı, İngilizceye olan bakış açısı, evde ki konuşmaların tümü çocuğun o günkü dersi algılayışını etkiler. Sınıfa giren öğretmen çocuğun hiç bilmediği bir dilde anlatmaya başladığında, eğer çocuk buna hazır değil ise, işte o zaman baştan bir sıfır kaybederek derse başlamış oluruz. İşte burada öğretmenin öğrenci ile kuracağı ilişki herşeyden önemli ve öğrencinin durum karşısındaki tüm bakışını ve algısını pozitife değiştirebilecek tek unsurdur. Çocuğun kendini güvende hissetmesi, kabul edildiğini görmesi ve en önemlisi başarabildiğini hissetmesidir.
Yapılan en üzücü hatalardan biri de çocuklara etiket koymaktır. Davranışlarımızı bu etiketlere göre farklılaştırırız. Belli bir süre sonunda ise çocuklar durumu kabullenip ona göre hareket ederler. Belki bilinçli, belki de bilinçaltı yapılsa da, biz onların başarılarını sınırlandırmış oluruz. Çocuklara yapamazsın dedikçe gerçekten de yapamadıklarını gözlemliyoruz. Aslında beklentilerimizi yüksek tutup, etiketlerden kaçındığımız zaman sınıf içerisinde her çocuğun yapabileceği soruyu sorarak (farklılaştırılmış eğitim ile) çocuğa başarabildiğinin hissini vermek gerek. Çünkü “Başarı, başarı üstüne kurulur.”
Yapabildiğini hissettikçe kendine güveni artar ve hem öğretmenin, hem de öğrencinin katılımı keyifli bir hal aldıkça öğrenim de öğretim de kolaylaşır.
Farklılaştırılmış eğitim sistemi neden daha yararldır?
Çocuklar, öğrenme biçimlerine, hızlarına ve seviyelerine göre faklı sürelerde ve yöntemlerle öğrenebilirler. Kimileri daha görsel, kimileri daha işitsel, kimileri ise dokunarak öğrenebilirler. Kimilerinin uzun süreli hafızası daha kuvvetlidir, kimilerinin ise becerileri yaşı geliştikçe yaşıtlarının seviyesine ulaşır. Bir materyeli her tür öğrenme biçimine göre tanıtmak gerekir ki tüm çocuklardan daha fazla verim alabilesiniz. Ve farklı seviyelere göre sorular sorarak da çocukların hepsine başarabildiklerini hissettirip özgüvenlerini sağlayabilmek gerekir.
Sizce öğretmenin çocukların eğitim ve başarısı üzerindeki rolü nedir?
Öğretmenin kurduğu iletişimin çok önemli bir etken olduğunu söylemiştik. Tüm çocukları tanıması çok önemlidir. Çocukları sınıfa kazandırmak çok önemli bir anahtardır. Her öğretmenin bu sebepten bir nevi psikolog gibi olaya bakabilmesi, çocuğu anlayabilmesi ve gerektiği yerde müdahale edebilmesi çocuğun başarısını doğrudan etkiler. Mesela, erken yaşlarda bazı çocukların dil gelişimi ile ilgili sıkıntıları olabilir. Artikülasyon problemleri ve ifade problemleri yaşan çocukları, eğitmen, tecrübesi ve bilgisi sayesinde fark edip aile ile temasa geçmelidir. Bu gibi durumlarda ise önce zaten ana dil konusunda belli önlemler alınmalıdır. Arkasından yabancı dil öğretilebilinir. Çocuk, öğretmen ve aile üçgenindeki ilişki dengede ve açık olursa bu her zaman çocuğun yararına olacaktır.
Henüz Türkçeyi tam konuşmayan çocuklara 2. lisanı vermek doğru mu?
Öncelikle, çocuğun neden geç konuştuğunu araştırdıktan sonra, eğer bulduğumuz sonuçlar motor becerilerinden kaynaklandığını gösteriyor ise ve zihinsel bir sıkıntı yok ise, ikinci lisanın öğretilmesinde hiçbir sakınca olduğunu düşünmüyorum. Beyin bir su deposu gibidir. Dolar, dolar ve sonra birden çıktı alırsınız. Ancak karakter farklılıklarından dolayı çocuklar farklı zamanlarda konuşmaya başlarlar.
Nasıl bir ortamda yabancı dil eğitimi verilmeli?
Kaygı ve baskının olmadığı, kendilerini evlerinde ve mutlu hissettikleri bir ortam olmalıdır. Keyif aldıkça aktiviteye devam etmek isterler ve böylece dili kullanırlar, pratik yaparlar. Her çocuğun öğrenim süreci farklıdır.
Yabancı bakıcıların çocukların lisan gelişimindeki önemi nedir?
Bebekler beyinlerindeki dil merkezlerinde duyduklarını kaydeder ve çıktıları da ona göre verirler. Çocuklar bozuk şive ile konuşan bir kişinin sesini duyduğu şekilde taklit etmeye çalışacağından ve bakıcının da çocuğun yanlış telaffuzlarını düzeltmek için yeterli bilgisi olmayacağından bozuk bir konuşma biçimi çocuklarda yer edebilir. Düzgün konuşan çocukların bakıcıları değiştikten sonra konuşma ve telaffuzlarında da değişiklikler görüyoruz. Bu sebepten hem Türkçe’yi hem de yabancı lisanı öğretmek için tutacağınız bakıcıların, çocuğunuza bir katkısı olmasını istiyorsanız konuştukları lisanı çok iyi bildiklerine veya o lisanın ana dililleri olduğuna emin olmaya çalışın.
Son zamanlarda yaz tatillerinde gerek yurt dışından, gerek yurt içinden gençlerin ‘Au Pair’ denilen bakıcıların çocukların lisan öğrenimlerinde bir katkıları oluyor mu?
Evimize aldığımız her yabancı uyruklu kişi konuştuğu lisanı en düzgün şekilde konuşamayabilir. Böylece de çocuğumuz için aldığımız ‘Au Pair’ ya da oyun ablası veya ağabeyini seçerken çok dikkatli olmalıyız. Çünkü bir çocuk ancak kendi ana dilinde iyi konuşabilen bir kişiden o lisanı doğru öğrenecek, duygu alışverişi olarak da en sağlıklı şekilde iletişimde olacaktır. Bu da çocuğun hem ruhsal, hem de beyinsel gelişiminde çok önemli bir noktadır. Ancak yabancı bakıcıların kendi lisanlarını öğretmeleri ise bir sorun teşkil etmeyecektir. Lisanı öğreten kişi ana lisanını aynı evde yaşarken öğretebilmesi için sadece bildiklerini değil, hissettiklerini de doğru ifade edebilmesi gerekir. Aksi takdirde çocuk ile duygusal alışverişi eksik kalabilir.
Lisan için gönderilen yaz kampları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Yaz kamplarına gönderirken çocuğun yaşı ve karakteri çok önemli konudur. Kimi çocuk müthiş bir tecrübe yaşayabilir ama kimi çocuk yalnızlık hissi ile baş edemediğinden çok mutsuz, hatta travma geçirecek kadar kötü bir tecrübe ile geri gelebilir. Bir heves ile çocuğumuzu hazır olmadığı bir ortama sokarsak döndüğünde İngilizceden bile nefret eder hale gelebilir. Çünkü İngilizce duymak orada ona yalnızlık duygusunu hatırlatan bir unsur haline dönüşebilir.
İki yabancı lisan aynı anda öğretilebilir mi? Mesela tüm Avrupa’da bilingual ailelerde doğan çocuklar var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bu çocuklar biraz daha geç konuşabilirler. Ama konuşmaya başladıklarında iki lisanı aynı anda konuşabilirler. Zamanla ayrıştırırlar. Aslında beynimizde altı aylıktan sonra kaybolmaya başlayan bir hafıza bölümü var ve bu bölümde bir sürü dünya lisanını kaydetme kabiliyetimiz var.
Hangi yaşta lisan öğrenme kabiliyetimiz yavaşlar?
Belli bir süreden sonra beyin hücrelerinin gelişimi yavaşlar. Çocukken boş ve açık beyinler daha kolay herşeyi emerler. Çocuk yaşlarda endişe ve kaygılarımız, hayat ile ilgili sorumluluklarımız daha az olduğundan yeni bilgileri öğrenmek daha kolay olur. Ancak büyüdükçe artan sorumluluklar ile ilgimiz ve dikkatimiz dağıldığından kafamızı meşgul eden konulara bir de yeni bir lisan öğrenmeyi eklersek daha yorucu ve zorlayıcı olabilir. Bu sebepten ne kadar küçük yaşta lisan öğrenir ve pratik yaparsak, o kadar kolay ve iyi öğreniriz.
Ebeveynlerden biri, yabancı lisanı kendi ana lisanı kadar iyi konuşabiliyor ise, çocuğu ile bu lisanda iletişime girmesi ve normal yaşantısında onunla sürekli bu yabancı lisanda konuşması sağlıklı mıdır?
Türkçe konuşan bir aileyi ele alalım. Anne-baba Türk ama anne çocuklarına sürekli İtalyanca konuşuyor. Ancak etraftaki diğer herkese Türkçe konuşuyor. Bu çocuk annenin Türkçe konuştuğunu bilirken ona başka bir lisanda konuştuğunu duyduğu zaman kendini dışlanmış veya farklı hissedebilir. Evde konuşulan lisan ve annenin herkes ile konuştuğu lisan hangisi ise, çocuk ile anne o lisanda iletişime geçmelidir. Anne çocuğuna yabancı lisan öğretmek uğruna eğer duygularını iyi iletemez ise çocuğu ile kuracağı bağda bir kopukluk oluşabilir. Ancak ebevynler lisanı ana lisanları kadar iyi biliyorlar ise ve tüm aile halkı aynı lisanda iletişim kuruyor ise ortak bir yabancı lisan kullanabilirler.
İletişim kurduğumuz araç dil olduğundan, özellikle duygusal anlarda, çocuklar kızgın iken, üzgün iken, ya da öfkeli iken anlaşılabilmek ve karşındakini anlayabilmek isterler. O anlarda aktarılamayan mesajlar ya da eksik aktarılan güven ve sevgi gibi çocuğu rahatlatıcı duygular anlaşılamadığında, çocukta sıkıntı ve daha fazla stres yaratabilir. Duygusal beslenmesi yarım kalabilir.
Aile anne-baba hariç, başka bir üye, bir yabancı lisanda çocuk ile konuşur ise bu durum sorun yaratmaz. Çünkü çocuk o kişi ile o lisanı özdeşleştirir ve o kişi ile sağlıklı bir ilişki geliştirebilir.