Ali Taylor çok genç bir İskoç tiyatro yazarı. Royal Court Genç Yazarlar Programı’nda eğitim almış. İlk oyunu Cotton Wool, 18. Meyer Whitworth Ödülü’nü kazanmış ve 2007’de Time Out’un ‘Critics’ Choice’ (Eleştirmenlerin Seçimi) olmuş; 2007’de Berliner Festspiele’ye davet edilmiş.
Tiyatro için Sticks & Stones, The Machine Gunners, A Little Neck, Overspill, 59 Cups, Porcelain ve Hive9. BBC Radio 4 için Cinders ve Eight Feet High & Rising adlı oyunları yazmış.
Hem şiirsel bir metin, hem de her an patlamaya hazır bir gerilim öyküsü olarak gelişen ‘Overspill’, Churchill Theatre’ın yeni oyun yarışması Metamorphosis08’in galiplerinden. Time Out’un 2008 “Critics’ Choice”ı olan oyun, sahneye konduğu 2008’den beri hem izleyicilerin, hem de eleştirmenlerin büyük beğenisini topladı:
Baron, Pıt, Çakı. Üç çocukluk arkadaşı.
Aynı okula gitmiş, aynı mahallede büyümüşler, aynı takımı tutuyor, aynı müzikleri dinliyor, adeta tek vücut olmuş gibi yaşıyorlar.
Her cuma gecesi birlikte dışarı çıkıp, o mekândan bu mekâna geçer, kalabalığa karışır, içer, eğlenir, sarhoş olurlar… O gece, ‘hikâyeleri’ yine her zamanki gibi devam ederken, şehirde patlamalar başlar.
Üç ‘Panpa’nın gittikleri ve hatta içinde bulundukları mekânlar teker teker yok olur. Şehirde paranoya artmaktadır…
Baron, Pıt ve Çakı suçlunun peşine düşer; istedikleri tek şey onu yakalamak ve hikâyelerini eski haline döndürmektir. Kahramanlarımız ‘hikâyeyi’ değiştirmeye çalıştıkça geri dönüşü olmayan bir yola girer…
‘Hikâye’ gittikçe büyür, ağırlaşır ve derin bir karanlığa doğru gider...
Oyun Tuğrul Tülek’e emanet
DOT, keyifli bir hafta sonu eğlencesinin giderek vahşet patlamaları eşliğinde paranoyak bir karabasana dönüştüğü bu öyküyü Tuğrul Tülek‘e emanet etmiş.
Tuğrul Tülek, 1976’da doğmuş, her zaman oyuncu olmayı istemiş olmasına karşın önce İngilizce öğretmenliği eğitimi almış. 2002 yılında konservatuar sınavını kazanarak ikinci lisansını Anadolu Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nden almış. Konservatuardaki son yılında değişim öğrencisi olarak Varşova’daki Akademia Teatralna im Aleksandra Zalwerowicza oyunculuk okuluna gitmiş. Türkiye’ye döndüğünde, DOT’un 2007-2008 sezonunda sahnelenecek olan Kürklü Merkür oyununda ‘Naz’ karakterini canlandırmak için seçilmiş. O gün bu gündür ‘DOT çetesi’nin elemanı.
Murat Daltaban’ın bu ‘çete’ye sadece konservatuar mezunlarını ya da Akademik Tiyatro eğitimi almış olanları kabul ettiği söylenir. Ancak bu ‘mektepli’ tiyatrocuların asıl okulu DOT’tur. Günümüzün pek çok ünlü oyuncusu bu okulda yetişmiştir.
Bütün önemli genç topluluklara öncülük etmiş olan Murat Daltaban, yönetmen olarak da, her zaman müthiş bir tevazu ile kendini arka plana çekip, yetiştirmiş olduğu gençleri öne çıkararak, Rıza Kocaoğlu, Pınar Töre ve Tuğrul Tülek gibi genç kuşağın önemli yönetmenlerini tiyatromuza kazandırmıştır.
Ancak, tanıtım broşüründe “Uyarlayan, Çeviren ve Yöneten: Tuğrul Tülek” yazılmasını doğrusu epey garipsedim. Beni şaşırtan, ne İngilizceye olan hâkimiyetini çok iyi bildiğim Tuğrul’un çevirmenliği, ne de geçen yıl, şiddetin her an varolduğu ancak yüzeye ne kadar yakın olursa olsun su yüzüne çıkamadığı, patlamak üzere olan bir bomba gibi sahnelediği
‘Orphans’ la üst düzeyde ispatlamış olduğu yönetmenliği değildi. Ama ‘uyarlama’ kurulduğundan beri hep ‘orijinal’ metne sadık kalmayı prensip edinmiş olan ve ‘uyarlama/adaptasyon’a karşı olduğunu bildiğim DOT’da bir ‘uyarlama’ benim için gerçekten beklenmedik bir olaydı.
Oyun sonrası Özlem Daltaban’la sohbet ederken, uyarlamaya yine de pek sıcak bakmadıklarını, ancak oyunun yazarı Ali Taylor, “Overspill”in oynandığı ülkelere/kentlere uyarlanmasını özellikle tercih ettiği için bu yolu seçtiklerini söyledi.
Aslında Tuğrul Tülek’in uyarlaması çok başarılı. Beklenmedik patlamaların her an gerçekleşebileceği, McDonald’s ve AVM’leri ile herhangi bir büyük şehirde geçebilecek öykünün mekânını İstanbul’a taşırken, üç karakterini o kadar ‘bizden’leştirmiş ki, Anglo-Saksonların arada bir çocuklarına Ali adını verdiklerini bilmeyen biraz dikkatsiz bir izleyici,
DOT’da uzun zamandan beri ilk kez bir yerli oyun izlediğini bile sanabilir.
İzleyici İstanbul’un ve öykünün bir parçası
Türkçe’ye ‘Yükseklik’ adıyla çevrilen ‘Overspill’in sözlük anlamı, taşan, fazla gelen. Mecazi olarak çok kalabalık nüfus ve şehir merkezinde artık yer kalmadığı için insan fazlalığını yutan banliyölerle uydu kentler için kullanılıyor. Ali Taylor, ‘üç panpa’ kadar onların yaşadığı kenti de karakterlerin biri olarak düşünmüş ve sanırım ki oyununun uyarlanmasını bu sebeple istemiş. Tuğrul da, izleyicinin ortasındaki oyun alanında dekor kullanmaya bile gerek duymadan, metropolü çoktan aşıp, bir megapole hatta bir megaköye dönüşmekte olan İstanbul’u başarıyla oluşturmuş. Üstelik öyle bir oturma düzeni kurmuş ki,
üç oyuncusunu seyircilerin yalnız karşısına değil, aralarına, arkalarına, ta içlerine sokmuş ve
böylece in-yer-face’in de ötesine geçerek, izleyicisini İstanbul’un -ve dolayısıyla öykünün- bir parçası haline getirmiş. Mekânın yoktan var edilmesinde Kemal Yiğitcan’ın ışık tasarımının katkısı büyük; özellikle gölgelerin kullanımı çok başarılı.
“Yükseklik” son dönemin en ilgi çekici çalışmalarından biri. Öncelikle güçlü bir metin ve bir o kadar da güçlü bir uyarlama. Tuğrul Tülek, oyunu ve oyuncularını ustalıkla yönetiyor.
Bu ikinci yönetmenlik denemesinin belki de ‘Orphans’ dan bile başarılı olmasında gencecik üç oyuncusunun payı büyük. Kendisi de çok iyi bir oyuncu olan ve ilk sahneye koyma çalışmasından beri ‘Oyunculuk peformansı üzerinden oyunu daha iyi aktarma’yı hedeflediğini söyleyen yönetmen bu kez tüm oyunculuk deneyimini bu fırtına gibi üçlüye aktarmış. Tuğrul’un yorumu, anlatıcı-oyunculuklarıyla fiziksel tiyatroya daha yakın. Üç oyuncusu, oyun alanına girdikleri andan itibaren izleyicileri avuçlarının içine alıyorlar ve onları konuşarak, şarkı söyleyip dans ederek (koreografi Tan Temel’in), kimi zaman eğlenerek, kimi zaman da didişerek çarpıcı finale soluk soluğa götürüyorlar.
Mehmetcean Mincinozlu’yu ‘Punk Rock’ dan anımsıyorum. Hakan Kurtaş, Emre Yetim ve Kaan Turgut’un ardından o oyunu ilk izlediğimde “Bu isimler geleceğin önemli oyuncuları olarak karşımıza çıkacak” yorumumu haklı çıkaranlardan. Onur Öztay’ı da ‘Malafa’dan hatırlıyorum. Her ikisi de çok, ama çok iyiler. Ancak oyunun büyük sürprizi Aykut Akdere. İlk kez seyirci karşısına çıktığı ‘Overspill’de, özellikle kendi karakteri dışındakilere de gömlek değiştirir gibi başarı ile anında girip çıkabilen üst düzey bir oyunculuk sergiliyor.
Sonuç: Çok iyi yönetilmiş, çok iyi oynanmış çok iyi bir oyun. Kaçırmayın derim.