Çevreci Tora - Önce Toprak

Büyük din âlimi Maimonides şöyle demiş: “Tanrı sevgisi ve Tanrı korkusuna ulaşmanın yolu, O’nun yarattığı muhteşem eserlere bakmak ve ortaya koyduğu sonsuz hikmeti görmektir. İnsanoğlu böylece Tanrı’yı sevmeye başlayacak, O’nu övme ihtiyacı duyacak ve O’nun Büyük İsmi’ni öğrenmek için muazzam bir istek duyacaktır. Kral David’in dile getirdiği gibi ‘Ruhum O’na, Yaşayan Güce karşı susuzluk hissediyor’ (Mezmur 42). Kişi, Tanrı’nın yarattıkları hakkında daha derinlemesine düşündükçe, mükemmel ilim sahibi Tanrı’nın karşısında duran zayıf ve küçücük bir varlık olduğu bilinci ile hemen korkuya kapılacak ve huşu duyacaktır” (Mişne Tora, Yesode aTora 2:2)

Estreya SEVAL VALİ Kavram
24 Nisan 2013 Çarşamba

Bilgelerimiz sorar: “İnsanoğlu neden en son yaratıldı? Kibirlenmesin diye. Biri çıkıp ona ‘Sivrisinek bile senden önce yaratıldı’ diyebilsin diye” (Tosefta, Sanedrin 8:3).

Tanrı’nın büyük hikmetle yarattığı dünyayı insanoğluna teslim etmeden önce ne tür önlemler aldığını merak ediyor musunuz sevgili okurlar? Benimki de soru mu? Kim merak etmez ki? Peki, bu önlemleri nerede buluyoruz? Tabii ki Tora, Tanah, Talmud ve büyük tefsircilerin eserlerinde. Örnek mi? Hemen başlıyoruz:

Bereşit 2:7 şöyle diyor: “Tanrı adamı toprağın (adama) tozundan şekillendirdi...” Öncelikle hep hatırlamamız gereken, görüntüsü ile pek ilgilendiğimiz vücudumuzun, topraktan bile değil, toprağın tozundan meydana geldiğidir. Toprak için İbranice kullanılan sözcük adama ile insan için kullanılan adam sözcüğü arasındaki bağlantı ne kadar açık, öyle değil mi? Peki, şu husus dikkatinizi çekmiş miydi? Her iki sözcük de kırmızı anlamına gelen adom ve kan anlamına gelen dam sözcükleri ile aynı köke sahiptir.

Tanrı, Eden’de doğuya doğru bir bahçe dikti. Şekillendirmiş olduğu adamı oraya yerleştirdi. Tanrı, görüntüsü zevk veren ve yemeğe uygun olan her türlü ağacın... topraktan bitmesini sağladı (Bereşit 2:8-9).  Genelde Cennet Bahçesi olarak çevirdiğimiz Eden aslında İbranice’de zevk, sevinç anlamına geliyor. Bu pasuk’tan anlıyoruz ki, Adam Eden’de yaratılmadı. Önce dünyayı gördü, ardından Eden’e yerleştirildi. Başka bir deyişle, her iki âlemi de biliyordu.

“‘Buraya daha fazla yaklaşma’ dedi Tanrı. ‘Ayakkabılarını ayaklarından çıkar; çünkü üzerinde durmakta olduğun yer, kutsal topraktır’” (Şemot 3:5). Tanrı’nın İlahi Varlığı Şehina’nın bulunduğu mekânın kutsallığını dile getirmek için Kutsal Topraklar sözcüklerinin kullanıldığını hepimiz biliyoruz. Toprağın mistik özellikleri vardır. “Toprak Ana” diyoruz mesela. Şöyle bir düşünecek olursak, toprakla ilgili ne çok atasözü ve deyim var! Vatan toprağı; taşı toprağı altın; topraktan geldik, toprağa döneceğiz; gözünü toprak doyursun; toprağı işleyen ekmeği dişler. Ayakkabı çıkarma konusuna gelince, burada ifade edilmek istenen: İnsanın, bastığı yerin kutsiyetine kendini kayıtsız şartsız teslim etmesi ve o mekânla arasında hiçbir engel bulunmaması gerektiğidir.

Hasidik üstat Lyzhansk’lı Elimeleh aynı konuda şöyle demiş: “İnsanın durduğu her yer, kutsal topraktır. Dünyada insanın işgal ettiği her nokta, Tanrı için mübarek kılınabilir.”

TIPKI İNSANLAR GİBİ TOPRAK İÇİN DE ŞABAT VAR

“Altı yıl tarlanı ekebilir, altı yıl bağını budayabilir ve (Ülke’nin) ürününü toplayabilirsin. Fakat yedinci yılda Ülke için (tarımla ilgili) işi bırakmayı gerektiren bir Şabat olacaktır. Tanrı Adına Şabat. Bu yıl içinde tarlanı ekme, bağını budama, hasattan sonra kendiliğinden yetişen ürünlerini biçme ve kendine ayırdığın üzümlerini toplama; çünkü Ülke için bir tatil yılı olacaktır” (Vayikra 25:3-5). Tıpkı insanlar için, toprak için de Şabat var yani. Hem toprak dinlenecek, hem tarım işçileri Tora öğrenmeye fırsat bulacak (Sforno). Toprağın verimini arttırmakla ilgili hiçbir iş yapılmayacak. Buna karşın ağaçlar kurumasın diye sulanabilir. Pasukta gereksiz gibi gözüken iyelik ekleri olduğunun farkındasınız tabii. Ürünlerini biçme, üzümlerini toplama gibi. Bunun sebebi, yedinci yıl yetişen ürünlerin sadece bağ bahçe sahibi kişilere değil, eşit olarak herkese ait olmasıdır (Raşi).

“Bene Yisrael’e emret, mülk edindikleri toprak mirasından Leviler’e ikamet amaçlı şehirler versinler. Leviler’e bu şehirlere (ek olarak) çevrelerindeki açık alanı da vereceksiniz. Bu şehirler onlar için ikamet amaçlı olacak. Leviler’in açık alanları da hayvanları, malları ve her türlü yaşamsal ihtiyaçları için olacaktır. Şehirlerin, Leviler’e vereceğiniz açık alanları, şehir duvarlarının çevresi boyunca dışarı doğru 1000 ama’lık bölgedir. Şehrin dışından, şehir merkezde kalacak şekilde, doğu kanadını 2000 ama, güney kanadını 2000 ama, batı kanadını 2000 ama ve kuzey kanadını 2000 ama ölçeceksiniz. Şehirlerinin açık alanları bu olacak” (Bamidbar 35:2-5). Bin ama yaklaşık olarak 500 metreye eşittir. Şehir duvarlarının dışında bırakılacak boş alanlar, şehrin güzelliği içindir (Talmud, Arahin 33b ve Raşi). Aslında o dönemlerde bütün şehirlerin etrafında böyle açık alanlar bulunuyordu. Tora’nın bu emrini farklı kılan, alanın boyut ve amacının özel olarak belirtilmiş olmasıdır (Daat Mikra). Pasuk, açık alanların hayvanlar, mallar ve her türlü yaşamsal ihtiyaç (örneğin çamaşırların yıkanacağı akarsular) için olduğunu belirttiğinden,  Maimonides oralara mezarlık yapılamayacağı sonucuna varır: Bu topraklar ölüm için değil, yaşam için verilmiştir. İlk şehir planlamacısının kim olduğunu anladınız, değil mi sevgili okurlar?

HİÇBİR EKSİĞİN OLMAYACAK

 

“Eğer size bugün emretmekte olduğum emirlerimi dikkatle dinler ve böylece tüm kalbiniz ve tüm canınızla Tanrınız Aşem’i sever ve O’na ibadet ederseniz, o zaman ülkenizin yağmurunu vaktinde vereceğim – ilk yağmuru ve son yağmuru – ve bu sayede tahılını, şıranı ve yağını hasat edeceksin. Tarlana hayvanların için ot vereceğim; yiyeceksin ve doyacaksın. Dikkatli olun! Sakın kalbiniz baştan çıkmasın ve (doğru yoldan saparak) başkalarının tanrılarına ibadet edip onlara eğilmeyin” (Devarim 11:13-17). Ne kadar açık... Tanrı’nın emirlerini yerine getir, Onu bütün kalbinle sev, o zaman yalnız sen doymak için değil, hayvanlarını otlamak için bile zahmet etmeyeceksin çünkü otlar tarlanda bitecek. Yiyeceksin ve doyacaksın. Yani hiçbir eksiğin olmayacak (Daat Mikra). Ama kendine mukayyet ol! Karnın doydu diye Tanrı’na sırt çevirme (Sifre 43; Raşi). Tecrübe; maddiyatı çok ama maneviyatı az olan kişilerin bu sınavdan genellikle başarısızlıkla çıktığını ortaya koymaktadır. Kişi doğru yoldan, yani Tora’nın Yolu’ndan bir ayrıldı mı, putlara yönelmesi çok kısa zaman alır. İnsanı ‘mitsva’lardan uzaklaştıran her adım onu putperestliğe yaklaştırır (Hirsch). Zaten putlar, dünyanın neresinde olursak olalım öyle yakınımızda ki! Melekleri bile putlara çevirdiler.

“(Askerî) kampın dışında senin için belirli bir yer olmalı ve tuvalet ihtiyacını orada görmelisin. Silahına ek olarak küçük bir kazman olmalıdır. Hacet giderdiğin zaman onunla toprakta bir çukur kazacak, işin bittikten sonra dönüp dışkını örteceksin” (Devarim 23:13-15). Çünkü biz bir kedi kadar bile olamayız... Pisliğimizi toplamamız için Aşem’in sevecen bir anne gibi bize bunu öğretmesi gerekiyor. Ve sokak köpekleri ortalığı pisletmezken, bizim -sözde- yetiştirdiğimiz köpekler, kaldırımları yürünmez hale getiriyor.

“Tanrı adalet umut etti ve işte, adaletsizlik. Tanrı hakkaniyet umut etti ve işte, haksızlık! Eve ev ekleyene ve tarlayı tarla ile birleştirene -ta ki bir tek senin için oturacak yer kalana dek- eyvahlar olsun!” (Yeşaya 5:7-8) Otoyolda gidip de şehir değiştirdiğimizin bile farkına varamadığımız, kasabalar arasında boşluk göremediğimiz bugünleri kastetmiş olmalı Peygamber Yeşaya ve şöyle devam etmiş: “Tanrı dünyayı çöplük olsun diye değil, yaşansın diye yarattı” (45:18).

“Bir nesil gider, başka bir nesil gelir ama toprak sonsuza dek kalır” demiş Koelet (1:4). “Toprağın gücü büyüktür. Kral bile toprağa tâbidir” (5:8). Yağmur yağmıyor, ekin bitmiyorsa, Kral halkını nasıl doyursun?

“Bir bostanı olan, toprağını gübreleyen, çapalayan ve kendini öyle geçindiren kişi, tarlasını ortakçıya (toprak kirasını ürünle ödeyen çiftçi) kiralayandan evladır. Atasözünün dediği gibi: ‘Bir tarlayı kiraya veren, kuş yer. Çok sayıda tarlayı kiraya vereni kuşlar yer’” (Vayikra Raba 3:1).  Kısacası çok mal mülk, çok bela. Bu arada Tora’nın, kumru ve güvercin gibi kuşların yenmesine izin verdiğini hatırlatalım.

“Harman dövme alanları şehrin 250 metre dışında olmalıdır. Bir kişinin kendi toprağında harman dövebilmesi için, her yönde 250 metre boş arazisinin bulunması gerekir. Bunun sebebi komşusuna zarar vermemesidir. Mezarlık ve tabakhaneler şehrin 250 metre dışında bulunmalıdır. Tabakhane, şehrin ancak doğusuna kurulabilir (çünkü hafif esen doğu rüzgârı, dumanı şehre taşımayacaktır) (Mişna Bava Batra 2:8-9). Talmud rabi’leri de şehirciliğe soyunmuş, diyeceksiniz. Haklısınız. “Bahçesi, yeşilliği olmayan bir şehirde yaşamak yasaktır” da demişler mesela. (Yeruşalayim Talmudu, Kedoşim 4:12)

“Erets Yisrael’de keçi ve koyun yetiştirmemelisiniz” (Babil Talmudu, Bava Kama 79b). Steinsaltz’ın yorumuna göre bu emir, toplu olarak yaşanan yerler için geçerlidir zira keçi ve koyunlar, başkalarına ait tarlalara zarar verir.

“Yeruşalayim’de uygulanan on özel emir vardı: Aralarında... Şehirde fışkılık (taze gübrenin atıldığı yer) bulunamaz; fırın kurulamaz; bahçe ekilemez ve bostancılık yapılamaz – kadim peygamberler zamanında mevcut olan gül bahçeleri hariç; tavuk yetiştirilemez; ölmüş kişiler şehirde tutulamaz...” (Babil Talmudu, Bava Kama 82b). 

Bu yazı daha böyle uzar gider, sevgili okurlar. En iyisi anonim bir Hasidik öykü ile bitirmek. İki adam bir toprak parçası için kavgaya tutuşmuş. İkisi de toprağın kendisine ait olduğunu ileri sürüyormuş. Sonunda hakemlik etmesi için rabi’ye gitmeye karar vermişler. Rabi onları dinlemiş ama bir hükme varamamış ve şu öneride bulunmuş: “Toprağın kime ait olduğuna ben karar veremediğime göre, en iyisi toprağa sormak.” Rabi yere yatmış, kulağını toprağa dayamış, bir süre sonra kalkmış ve şöyle demiş: “Beyler, toprak hiçbirinize ait olmadığını söyledi. Asıl sizler toprağa aitmişsiniz.”

İster biz toprağa ait olalım, ister toprak da, bizler de Aşem’e ait olalım, önemli olan bize emanet edilen bu dünyaya iyi bakmak.