Yahudi dininin tüm olumsuz yaklaşımlara karşın kadın-erkek eşitliğini, her iki cinsiyetin de ‘İlahi Varlık’tan kaynaklanması nedeni ile kabul ettiği görülmektedir. Buna göre, erkek topraktan yaratılmış ve Tanrı’nın nefesiyle ilahi bir nitelik kazanmıştır. Kadın ise, gerçekte ilahi değer kazanmış olan erkekten yaratıldığına göre daha kıymetli bir içeriğe sahiptir. Ayrıca Tanrı Tora’yı İsrailoğulları’na verdiğinde kadınlar dâhil bütün halkın mevcut bulunmasını şart koşmuştur
Tevrat dönemlerinde, Yahudi toplumunda Yahudi kadın erkeğe göre daha düşük bir konumdaydı diyebiliriz. Bir kadın evlenince, kocasının mülkiyeti olurdu. Nitekim evliliğe verilen ilk isim olan “kinya, sahip olma” anlamındaydı. Yaakov, Rakel’i sevmişti fakat onunla evlenmek için kayınpederi Lavan’a yedi yıllık bir çalışma bedeli ödemişti (Yaratılış, 29:18).Tora (Yaratılış 2:18), kadının eşine yardımcı olmak için yaratıldığını açıkça ifade eder. Birinci ve ikinci Bet-Amikdaş zamanlarında ise (MÖ birinci binyıl), kadınlar Bet-Amikdaş’taki dinsel ayinlere katılamaz, kurbanlarını iç bölüme getiremezlerdi. Tevrat sonrası ve Talmudik dönemlerde kadının statüsünde gelişmeler oldu. Fakat gene de kadın, erkekle eşit olmaktan pek uzaktı. Birinci yüzyıl tarihçisi Jozefus, “Apion’a Karşı” adlı eserinde şöyle der: “Kadın, dine göre her şeyde erkekten alçak bir konumdadır. Bu onun alçaltılması değil, yönetilmesi içindir. Çünkü Tanrı otoriteyi erkeğe vermiştir. Maimonides’e göre, bir kadın hiçbir cemaat mevkiine tayin edilemezdi” (Yad, Melahim,1:16)…
İsrailoğulları Mısır’dan dürüst kadınları sayesinde kurtuldu
Bu tür küçültücü beyanata rağmen, kadınlar gene de saygınlık görmüşler ve istismar edilmemişlerdir. Bu görüş “İsrailoğulları Mısır’dan dürüst kadınları sayesinde kurtulmuştur”; “Kadınlara erkeklerden fazla zekâ verilmiştir”, “Bir erkek karısını kendisi gibi sevmeli ve onu kendisinden fazla saymalıdır,” gibi sözlerden anlaşılmaktadır. Kadının bu statüsü, Talmud ve Talmud sonrası çağlarda yüzyıllarca bir değişikliğe uğramadan süregeldi. Ancak Almanya’nın Mainz kentinden Rabenu Gerşom,1000 yılında çağın ünlü Yahudi din adamlarını bir araya getiren bir konsey oluşturarak erkeğin birden fazla karısı olmasını ve karısının onayını almadan boşanabilmesini önleyen yasaklar yayınladı. Bununla beraber yirminci yüzyılın ortalarına kadar kadının konumunu geliştirecek pek az yasama olanağına başvuruldu.
Talmud çağlarında, erkek bir bebek doğduğunda herkesin sevindiğini fakat bir kız çocuğunun dünyaya geldiğinde çocuğun anne ve babasının ve akrabalarının daha az mutlu olduğu belirtilir. Bunun nedenleri arasında aile isminin erkek çocuklar vasıtasıyla sürdürülebilmesi ve kadınların Minyan’dan (10 erkekten oluşan dini cemaat) sayılmaması da yer almakta. Talmud’a göre kadınlar; Tora’nın tüm yapılmasını yasakladığı kaidelere uymak zorunda kalmakla beraber; kadının yapması zorunlu olan bazı kaidelere uymak durumunda değildirler. Bunların arasında zaman kavramına bağlı ve kadının güncel ev işlerini engelleyebilecek dualar da yer almaktadır. Daha sonraki din bilginlerinin onayladığı gibi kadınlar bütün duaları söylemekten, tefilim ve tzitzit giymekten, Omer’i saymaktan vb muaftır. Ancak kadınların Yom Kipur’da oruç tutmak, matsa yemek (Pesah’ta), Purim’de Ester Megilası’nı okumak gibi dinsel zorunlulukları vardır. Ortodoks Yahudilerin dua kitabında sabah dualarında yer alan bir bölümde Tanrı’ya “kadın olarak yaratılmadığı için” erkeğin şükranda bulunması dikkat çekicidir. Ancak bunun nedeni, erkeklerin kadından daha fazla dini emir (mitsva) ile yükümlü olmaları nedeniyle duyumsadıkları mutluluktur. Ortodoks cemaatler, kadının dini ritüel etkinliklerine katılmasını kabul etmez; ayrıca kadının Tora okumak için çağrılmasına izin de vermez. Talmud’a göre, şahitlik için yemin etme erkeklere uygulanabilir fakat kadınları kapsamaz. Tora’da (Tesniye,19:17) iki şahite değinildiğinde, bunların erkek olacağı belirtilmiştir. Ancak Yosef Caro gibi dini otoriteler, aslında her iki cinsiyetin de kastedildiği savını ileri sürerler. Bazı bilginler ise, kadınların şahitlikten menedilmesini, yanlış şahitlikte bulundukları takdirde tazminat ödeyememelerine bağlarlar. Çünkü Talmudik dönemlerde kadınların mülkiyeti yoktu ve kocaları tarafından geçimleri sağlanırdı. Ayrıca ev meşguliyetleri ve sorumlulukları, onların güvenilir şahit olmalarına engel olabilirdi… Yahudi tarihi boyunca kız çocuklarına erkek çocukları kadar eğitim de verilmemiştir. Kadının esas amacı eğitilmekten ziyade oğullarını eğitmek, eve dönen kocasına ilgi göstermek olarak görülmüş ve bu işlevi gören kadınlar takdir görmüştür.
Gerek Biblik zamanlarda, gerekse ondan sonraki yüzyıllarda kocasının malı olarak algılanan Yahudi kadınına MÖ 80’de Sanhedrin başkanı Simeon ben Şetat tarafından evlilikte ketuba adlı evlilik kontratı getirilmiş olup, kadın evliliğin boşanma ile sonuçlanması durumunda kocasının mirasına sahip olmamakta; ketuba’da belirtilen parayı alabilmektedir. Ayrıca sivil yasalara göre boşanmış olan fakat kocasından Yahudi boşanma ilanını (get) alamayan veya kocası ortadan kaybolan ve öldüğü saptanamayan kadınlar da (aguna) evli statüsü ile evlenememektedir.
Kadın-erkek eşitliği
Tüm bu olumsuzluklara karşın, Yahudi dininin kadın-erkek eşitliğini, her iki cinsiyetin de İlahi Varlık’tan kaynaklanması nedeni ile kabul ettiği görülmektedir. Buna göre; erkek topraktan yaratılmış ve Tanrı’nın nefesiyle ilahi bir nitelik kazanmıştır. Kadın ise; gerçekte ilahi değer kazanmış olan erkekten yaratıldığına göre daha kıymetli bir içeriğe sahiptir. Ayrıca Tanrı Tora’yı İsrailoğulları’na verdiğinde kadınlar dâhil bütün halkın mevcut bulunmasını şart koşmuştur. Tora’ya göre kadın ve erkek bir bütünü tamamlar. Dolayısıyla Tora evliliği şart koşar.
Öte yandan İsrailoğulları’nın anaları (imahot) Avram Avinu’nun karısı Sara, Yitshak Avinu’nun karısı Rivka, Yaakov Avinu’nun eşleri Rahel ve Lea’dır. Kızıldeniz’i aşarken Tanrı’nın mucizesini terennüm eden ilahiyi söyleyenlerin başında yer alan Moşe Rabenu’nun (Hz. Musa) ablası Miryam hakim idareci Devora, Yeuda kralı Yoşiau’nun devrinde yaşayan Hulda peygamber, Moav kökenli olmakla beraber kendini Musevi dinine adayan ve David Ameleh’in dedesi olacak Boaz’la evlenen Ruth, Yahudiler’i Pers veziri Aman’ın şerrinden kurtaran Ester, ayrıca Yael, Yudit, Hanna gibi kadın kahramanlar, Haşmonay döneminde Salome Aleksandra gibi kraliçeler, vb. Yahudi dini ve tarihinde kadının yüceliğini simgelerler.
Yahudi tarihindeki ünlü kadınlar
Esasen Musevi tarihi sayısız değerli kadınlarla doludur. Örneğin: Bilim alanında Dorothea Krook, Dina Feitelson, Helena Kagan, Lise Meitner; direnişçi kadınlar arasında Dina Lipka, Hannah Szenes, Roza Robota; sanatçı kadınlar arasında Chana Orloff, Dora Gad, Emma Lazarus, Joan Blondell, Lea Goldberg, Nelly Sachs, Sarah Bernhard; siyaset alanında Golda Meir, Rosa Luxemburg, Sarah Aronson; değişik alanlarda Anne Frank, Dona Gracia Nasi, Ester Kira, Helena Rubinstein, Henrietta Szold, Rachel Shazar, vb.
Rabiler, İsrailoğulları’nın her neslinin dürüst kadınlarının, o nesli meziyetlendirdiklerini belirtirler; kadınsız bir erkek, neşesiz ve kutsamasız yaşar, bir erkek karısını kendisi kadar sevmeli ve ona kendisinden fazla saygı beslemelidir. Çünkü yuvayı yapan dişi kuştur, görünüşte erkek ön planda ise de hemen hemen her erkeğin arkasında yönlendirici bir kadın bulunmuştur. Hadasa Tıp Fakültesi’nin kurucusu ünlü ve başarılı bir kadın olan Henrietta Szold şöyle yazmıştır:
“Yahudi geleneği kadını Şabat günü başlarken, cuma akşamı hazırlıklarını tamamlamak, Şabat mumlarını yakmakla yükümlü kılmıştır. Bu görev onun sembolik ‘Yahudi anne’ yükümlülüğüdür… Bu asırlar boyunca böyle devam etmiştir. O, safiyetin, iyiliğin ve ailenin huzurunun sembolüdür. Tanrı’nın ‘evin huzuru’ diye nitelediği varlıktır. Çocuk doğuran, büyüten, evinin ve eşinin ihtiyaçlarına cevap veren ve yukarıdaki sıfatları taşıyan kadın, günümüzde ilaveten başarılı bir iş kadını, bilim kadını, sanatçı, asker, subay vb gibi unvanları da niteliklerine katmıştır…”
Ne var ki Birleşmiş Milletlerin paylaştığı son veriler dünyada kadının durumunu çarpıcı şekilde gözler önüne sermektedir. Dünyada kadınların yüzde 70’i yaşamlarının bir kesitinde ve / veya cinsel şiddete maruz kalmaktadır. Cinsel saldırıların yüzde 50’si ise 16 yaş altındaki kız çocuklarını hedef almakta, 603 milyon kadın aile içi şiddetin suç sayılmadığı ülkelerde yaşamaktadır. Türkiye de kadına şiddetin en yaygın olduğu ülkeler arasında yer almaktadır. Dokuz bin kadın polis koruması altında olup, ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun kapsamında 64.136 önleyici tedbir kararı alınmıştır. Kadın sığınma evleri bir yılda 48’den 113’e çıkmıştır; 2012’de 155 kadın şiddet nedeniyle ölmüştür…
Tüm niteliklerine rağmen her kadın ne mükemmel, ne de bigünahtır. Âdem ile Havva’nın öyküsü bunun en güzel örneğidir. Kuşkusuz iki cinsiyet arasındaki duygusal açıdan farklılıklar anlaşmazlıkları körüklemektedir. Ancak yaşam bu tür engellerle doludur ve özellikle erkekler, kadının üstündeki sorumlulukların yoğunluğunu düşünerek, daha hoşgörülü davranmalıdır: “Bir erkek karısını kendisi kadar sevmeli ve ona kendisinden fazla saygı beslemelidir’’ ve onu anlamaya çalışmalıdır…
Kadınlara miras hakkı
Öte yandan Tora, kızlara erkeklere verilen miras haklarını sağlamamıştır. Bunun nedeni bir kadın mensup olduğu kabilenin dışında bir kabileden gelen bir erkekle evlendiği takdirde kadına intikal eden mirasın yeni kabilenin malı olacağı idi. Ancak babanın mirasına sahip olabilecek erkek çocuğu olmadığında, kızların miras hakkı doğabiliyordu.
Talmudik zamanlarda her ne kadar bazı Mişna otoriteleri, bir erkeğin kızına Tora öğretmek zorunluluğunu taşıdığını savunmuşlarsa da, genelde kadınlar ‘fazla ciddi olmayan, dedikoducu ve öğrenme kapasitesi düşük olarak’ tanımlanmışlardır. Sulhan Aruh karısı ile dahi bir erkeğin açık saçık şeyler konuşmaması gerektiğine işaret etmektedir. Gene Talmud, büyücülüğün özellikle kadınlar arasında yaygın olduğunu belirtir ve Simeon Ben Şeta’ın aynı günde 80 cadının idam edilmesine ilişkin emriyle ilgili öyküye yer verir (Sanhednin, 6,4).Talmud, ayrıca kadın sesinin erkekte cinsel ilgi uyandırabileceğini ve duasına yoğunlaşma güçlüğü çekebileceğini belirtir. Bu açıdan Yahudi dini yasaları (Alaha), kadının dini ayinlere iştirak etmesine karşı kesin bir tavır almıştır.
KAYNAKÇA: Yahudilik Ansiklopedisi, I,II, Yusuf Besalel, 2001
Biz Kadınlar, Sara Yanarocak,1998/ Vatan, 8.3.2013,Cumhuriyet, Yaşam, No:43