Müslüman mezarlığında bir Alman: EDİRNEKAPI MEZARLIĞI VE BRUNO TAUT

İstanbul mezarlıkları, içinde türlü ilginçlikleri barındıran mekânlardır. Bünyesinde bir şehitlik barındıran Edirnekapı Mezarlığı da bunlardan biridir. Kökleri Balkan ve Çanakkale Savaşları´na kadar uzanan şehitliğe, ilerleyen yıllarda İstanbul’da vefat eden nice önemli üst düzey subay, politikacı, gazeteci, âlim ve sanatkâr da gömüldü. Ancak bunların içinde hem mezarı hem de şahsı itibari ile ilgi çeken Müslüman olmadığı halde Edirnekapı Şehitliği´ne defnedilen Alman Mimar Bruno Taut’tur

Önder KAYA Perspektif 0 yorum
15 Mayıs 2013 Çarşamba

Her ne kadar İstanbul mezarlıklarının en tanınmışı Karacaahmet olsa da, Edirnekapı Mezarlığı da önemli bir gömü alanı. Bunda, bünyesinde barındırdığı şehitliğin önemli bir rolü var. Kökleri Balkan ve Çanakkale Savaşları'na kadar uzanan şehitliğe, ilerleyen yıllarda İstanbul’da vefat eden nice önemli üst düzey subay, politikacı, gazeteci, âlim ve sanatkâr da gömüldü. Bunlar arasında Yusuf Hikmet Bayur, Recep Peker, Halis Bıyıktay, Yusuf Akçura, Peyami Safa, Yunus Nadi, Hamamizade İhsan, son Sadrazam Ahmet Tevfik Paşa, Mehmet Akif Ersoy, Süleyman Nazif, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Halil Edhem, Ekrem ve Cemal Reşit Rey kardeşler, İstanbul’un Cumhuriyet dönemindeki ilk belediye başkanı Ali Haydar Yuluğ bir çırpıda akla gelenler. Ancak bunların içinde hem mezarı hem de şahsı itibari ile ilgi çeken bambaşka bir isim var ki, bu zat Türkiye’de sadece iki yıl kalan, Ankara’da vefat ettikten sonra da Müslüman olmadığı halde Edirnekapı şehitliğine defnedilen Alman Mimar Bruno Taut’tur.

Edirnekapı bölgesi Osmanlıların şehri fethettiği ilk günlerden itibaren önemli bir gömü alanı olagelmiştir. Surların hemen dışında uzanan bir bölge olması, bu durumun en önemli nedenidir. Bilindiği üzere eski dönemlerde sıhhî şartlardan dolayı hem şehrin dışında hem de şehir sınırlarına yakın mekânlar mezarlık alanı olarak en uygun yerler olarak kabul görmekteydi. Ancak şehitlik kısmı 20. yüzyıl başında Balkan ve Çanakkale Savaşları sırasında yaralanarak İstanbul’daki hastanelere taşınan ve aldıkları yaralar neticesinde hayatını kaybeden askerler için düşülmüştü1.

Mezarlıkta gömülü olan en ilginç sima ise herhalde Alman mimar Bruno Taut olsa gerek. Taut’un son derece ilginç bir biyografisi var. Bu biyografinin içinde Alman toplumunun ciddi bir yıkım yaşadığı I. Dünya Savaşı’nın yanı sıra, onun mimarlık yanını besleyen farklı coğrafyalara uzanan deneyimler de yer alıyor2. Moskova, Tokyo, Ankara, İstanbul bu tecrübenin imbiklendiği başlıca mekânlar durumunda. Hatta bu şehirler arasında yer alan Moskova’ya uzanışı, Naziler tarafından dışlanmasına, önce Japonya ardından da Türkiye’ye uzanan bir yolculuğa sebebiyet verecektir.

Taut, 4 Mayıs 1880’de genç Alman İmparatorluğu'nun Baltık Denizi kıyısında kalan Prusya bölgesindeki Könnigsberg şehrinde doğdu. Hayata gözlerini açtığı kent, aynı zamanda meşhur Alman filozofu Kant’ın yaşama gözlerini yumduğu yerdi. Hatta Taut’un okuduğu lisenin bahçesinde bu ünlü Alman filozofun mezar taşı bulunmaktaydı3. Taut, Könnigsberg’de Yapı Meslek Okulu’nu bitirdikten sonra Berlin’e gelmiş ve burada çeşitli bürolarda çalışmıştı. Aynı zamanda Berlin Üniversitesi’nde kent planlaması alanında da dersler almıştı. 1909’dan itibaren kendi bürosunu açarak çalışmalara başlayan Taut, Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar ülkesinde çeşitli projelere imza attı. Savaş sonrasında ülkede ekonomik durumun bozulması sebebiyle Moskova’ya gitmesi, ilerleyen yıllarda kendisinin ‘Komünizm’le itham edilmesinin ve Nazilerin iktidara gelmesi sonrasında dışlanmasının önünü açtı4.

1921’de yeniden ülkesine dönen Taut, her vesile ile silahlanmanın ve yeni bir savaş macerasının karşısında yer aldı5. Bu tutumu takınmasında hem kişiliğinin, hem de doğduğu bölgenin savaş sonrasında Almanya’da koparılmasının önemli etkisi olduğu tahmin edilmekte. Almanya’da bulunduğu süre içerisinde Magdeburg kentinin yeniden yapılandırılması sırasında baş mimar olarak görev aldı. Sonrasında da Charlottenburg Teknik Yüksek Okulu’nda dersler verdi6. Bu arada ilerleyen yıllarda Türkiye’de olduğu gibi kendi ülkesinden de pek çok okulun inşasına imza atarak bu alanda uzmanlaştı. 1932’de tekrar Moskova’ya gitti ve kısa bir süre sonra yeniden Berlin’e döndü. 1933’te Nazilerin iktidara gelmesi üzerine Japon Uluslararası Mimarlık Derneği’nden aldığı bir davetle Uzakdoğu’nun yolunu tuttu.

Burada kaldığı üç buçuk yıllık zaman zarfında Japon mimarisini gözlemleyen Taut, bu gözlemlerini Türkiye yıllarında gerçekleştireceği projelere de yansıttı. Söz konusu etkinin en bariz yansımasını, Ortaköy sırtlarındaki Bruno Taut Evi’nde gözlemlemek mümkündür. 1930’ların sonunda Bruno Taut’un kendisi için tasarladığı bu konut, Boğaz manzarasını en güzel açıdan görecek şekilde inşa olunmuştur. Yapı, Budist tapınaklarının yani pagodaların mimarisine olan benzerliği ile hemen akla Uzakdoğu’yu getirir7. Yine de Taut’un Japonya yıllarının özellikle son evresinin ciddi sıkıntılarla geçtiği biliniyor. Bu sebeple Türkiye’den gelen çalışma teklifini büyük bir sevinçle karşılamıştı8.

TAUT ISTANBUL’DA

Esasen Taut’un İstanbul’la ilk teması 1916 yılına kadar gider. Bilindiği üzere Kayzer II. Wilhelm döneminde Osmanlı devleti ile yakınlaşma süreci içine giren Almanya, imparatorluğun başkentine daha bir önem atfeder olmuş, ilişkilerin olumlu yönde seyri için de bir dizi kültürel girişimde bulunmuştu. İşte bu teşebbüsün bir parçası olarak 1916’da İstanbul’da bir Türk-Alman Kültür Evi açılması için proje yarışması başlatılmış, Taut da açılan müsabakaya katılmıştı9. Her ne kadar projesi seçilmese de, en azından bu vesile ile Türkiye’deki çevreler nezdinde kendisinden bahsedilir olmuştu. Nitekim bu yarışmasının jüri heyetinde Türk mimarisinin iki duayen ismi olan Mimar Kemalettin ve Vedad Tek beyler de bulunuyordu10.  

Taut’un ikinci İstanbul tecrübesi ise Kasım 1936’da başladı11. Aldığı davet üzerine Güzel Sanatlar Akademisi’nde mimarlık bölümün başına geçen Taut’un, kısa bir süre sonra akademi başkanı Burhan Toprak ile arasının açıldığı biliniyor. Bu durumun temel nedeni Taut’un Akademi’ye yönelttiği bir takım eleştirilerde yatıyordu. Ona göre Akademi’deki dersler çok teorikti. Hâlbuki özellikle mimarlık öğrencileri için pratik uygulamalar en az teori kadar hatta yeri geldiğinden ondan da önemliydi12. Taut, statik ve çerçevesi çizilmiş bir Türk mimarisi yaratma fikrine de karşı çıkıyor, mimarın ve sanatçının farklı kültürlerden etkilenmesi gerektiğinin, hatta bunun zorunlu olduğunun altını çiziyordu13. Yine Taut’a göre akademinin temel direği mimari olmalıydı. Resim, heykel, geleneksel sanatlar gibi diğer kollarda eğitim gören 215 öğrenciye karşılık 95 mimarlık öğrencisi vardı ki, bu da yeterli olmanın çok uzağındaydı14. Tüm bunlara ilaveten Burhan Toprak ve bazı Türk akademisyenlerin de akademideki yabancı ağırlığından rahatsızlık duydukları da bir gerçekti15. Tüm bunlara rağmen en azından görevinin ilk yıllarında Taut’un Türkiye’de bulunmaktan fazlasıyla mutlu olduğu yakın dostlarına yolladığı mektuplardan anlaşılmaktadır. Bir Japon meslektaşına yazdığı mektupta “Özgürce mimarlık yapıyor ve ders veriyorum. Dış etkiler açısından özgürüm, çünkü Atatürk uzmanlık alanlarına karışmıyor” demişti16. Taut’un Türkiye’deki bir diğer şansı da dönemin Milli Eğitim Bakanlığı müsteşarı Cevat Dursunoğlu’nun kendisine verdiği tam destekti. Nitekim Taut, çoğu zaman karşısına çıkan bürokratik engelleri doğrudan bakanlığı devreye sokarak giderebiliyordu17.

Taut, her ne kadar İstanbul’da ders veriyor olsa da eserleri daha ziyade Anadolu’da hayata geçirildi. Bu projelerin daha ziyade Taut’un, Almanya yıllarında üzerinde uzmanlaştığı eğitim kurumları alanına yoğunlaştığı gözlemleniyor. Taut’un Türkiye’de inşa ettiği en önemli eserlerden biri Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi binasıdır. Planı Taut tarafından yapılan bu binanın inşası onun zamanında da devam etmiş, 1936’da başlanan inşaat 1940’da sona ermiştir. Taut, bu eserinde yerel mimari unsurlara da yer vermiş, binanın ön cephesini Ankara taşı ile kaplamıştır18. Taut’un diğer önemli eseri ise Trabzon Lisesi’dir. Eseri inşa etmeden önce 1937 Mayısı’nda Trabzon’a gelmiş ve bölgede inceleme yaptıktan sonra okulun projesini çizmiştir. Taut’a göre yaşam mekânı ve kültür birbirine derinden bağlıdır. Bir bölgenin kültürü, coğrafi özellikleri anlaşılmadan, mimari yaşam alanı çizilemez19. Trabzon ziyareti biraz da bundan olsa gerek.

ATATÜRK’ÜN KATAFALKI

Taut’un Türkiye’deki son eseri ise Atatürk’ün cenazesinin Ankara’ya getirilmesinden sonra TBMM önünde kurulacak olan katafalkın inşa projesidir. Atatürk’ün ebedi istirahatgâhının henüz ortada olmadığı bir dönemde, cenazesinin Etnografya Müzesi içinde hazırlanacak bir katafalka konulması kararlaştırılmıştı. Ancak bunun öncesinde TBMM’de bir tören yapılması ve bu tören sırasında da Atatürk’ün naaşının bir katafalka konulması planlanmıştı. İşte bu katafalkın inşası için Taut görevlendirilecektir.

Katafalkın hazırlanması görevinin Taut tarafından ziyadesiyle önemsendiği biliniyor. Hatta kendisine proje için teklif edilen 1000 liralık bir ödemeyi de geri çevirmiş, bu iş için para teklif edilmesinin dahi kendisini üzeceğini ifade etmişti. Yaptığı işin karşılığında belediye başkanınca kaleme alınacak ve çocuklarına bırakabileceği küçük bir teşekkür mektubu rica etmişti20. Mesleki gelişimini işçi konutları ve eğitim mekânları üzerine kurgulayan Taut, son projesinde de benzeri bir idealizm göstermişti. Taut, yetkililerin isteği üzerine 15 Kasım 1938 tarihinde ve bir gece içerisinde planı hazırlar. Taut’un hazırladığı katafalk, 20 Kasım 1938’de TBMM’de yapılan törende haklı bir beğeni toplar21.

Taut’un özellikle 1938’in yaz mevsiminden itibaren gerek Akademi müdürü Burhan Toprak ve bazı Türk akademiysen çevrelerle yaşadığı reform süreci tartışmaları ve gerekse de sıcağın etkisiyle nükseden bağırsak rahatsızlıkları sebebiyle epey yorgun düştüğü biliniyor22. Katafalk projesinde de bu rahatsızlığı bir kat daha arttı ve projenin planını gerçekleştirdiği 15 Kasım gecesini uykusuz geçirdi. Bu durumun da etkisiyle hastalığı daha da şiddetlenen Taut, 24 Aralık 1938’de yani Noel gecesinde hayata gözlerini yumdu23. Cenazesi İstanbul’a getirildikten sonra ilginç bir şekilde Edirnekapı Şehitliği’ne gömüldü. Hâlbuki bu durum tarihsel süreçte mecburiyet olmadığı müddetçe gözlemlenebilen bir durum değildi. Taut’un Müslümanlığa geçmediği biliniyor. Ayrıca o dönemde de İstanbul Feriköy’de hem Protestanlar için hem de Katolikler için ayrı ayrı mezar alanları bulunmaktaydı. Taut’un tam olarak hangi inanca mensup olduğuna dair bir veriye ulaşamadım. Ancak Cumhuriyet gazetesi onun ölümü hakkında bilgi verirken Yahudi olduğuna dair bazı göndermeler de bulundu24.

HASTALIĞI VE ÖLÜMÜ

Taut hakkında ciddi bir çalışma kaleme alan Hülya Yalçın, bu gömü işleminin Taut’un vasiyeti üzerine yapıldığını söylüyor25. Ancak bir Alman mimarın Edirnekapı şehitliğine gömülmeyi vasiyet etmesi pek akla yakın gelmiyor. Bazı kaynaklarda ise gömü işleminin dönemin reisi-i cumhuru İsmet Paşa tarafından kendisine duyulan minnetin bir tezahürü olarak yaptırıldığına dair kayıt var. Her halükarda bu işlem alışıldık olmanın çok dışında ama kesin olan bir şey var ki Taut, Yusuf Akçura, Mehmet Akif Ersoy gibi Türkçü-İslamcı iki isme son derece yakın bir mesafede son uykusuna çekilmiş vaziyette. Mezar taşına ulaşmak ise biraz zor. Zira mezar taşı alışıldık biçimde değil, bir lahit kapağı şeklinde ve yere paralel olarak tasarlanmış. Üzerinde ise 4 Mayıs 1880-24 Aralık 1938 ibareleri okunuyor. Ayrıca lahit kapağında gizemli bir de ayak izi var. Bu kimin ayak izidir ve niçin bırakılmıştır sorusu da ayrı bir muamma. Bazı araştırmacılar bunu Türkiye’de iz bıraktığının delili olarak okumayı tercih ediyorlar26.   

Dönemin gazeteleri Taut’un ölüm haberini vermelerine rağmen neden dolayı bir Müslüman mezarlığına defnedildiğini açıklamamaktadır27. Taut’un ölüm haberi Cumhuriyet gazetesince adeta geçiştirilir. Gazete, Taut’un Yahudiliğine gönderme yapmakta ve bir iki satırlık haberle iktifa etmektedir. Olayın son derece kısa bir haberle geçiştirildiği görülür28. Muhtemelen bunun nedeni gazetenin o günlerde Yahudiler aleyhinde yaptığı yayınları arttırmasından olsa gerek29.

Öte yandan Kurun gazetesi Taut hakkında oldukça detaylı ve ilgi çekici bilgiler verir. Gazetenin haberine göre Taut, bilhassa toplu konut projelerinde görev aldığı için Cumhuriyet’in ilan edildiği tarihte 12 bin konuta imza atmıştı. Yine aynı gazete Taut’un cenazesi hakkında teferruatlı malumat aktarır. Bu bilgilerin benzerine Tan gazetesinde de tesadüf etmek mümkündür. Her iki gazetenin haberine göre Taut’un cenazesi Ankara’dan İstanbul’a getirilmiş ve 26 Aralık günü önce görev yaptığı Fındıklı’daki Güzel Sanatlar Akademisi’nde bir tören yapılmıştır. Saat 13.30’da başlayan törende konservatuar hocalarından Lika Amar kemanı ile matem havası çalmış, ardından da Kültür Bakanlığı şube müdürlerinden Kudsi Tecer Bey30, Taut hakkında kısa bir konuşma yapmıştı. Tecer konuşmasını, “Sanatkâr susuyor, ancak hatıraları daima konuşacaktır” sözleri ile tamamlamıştı. Fakülte adına Profesör Leopold Levy konuşurken mimarlık şubesinden Selçuk adlı bir talebe de, öğrenciler namına kısa bir konuşma yapmıştı31. 

Sonrasında naaş, Edirnekapı şehitliğine taşındı. Burada ise Tatbikat Bürosu şef muavini Şinasi Lugal, Taut’un mesaisinden bahseden kısa bir konuşma yaptıktan sonra naaş mezara defnedildi. Hâsılı kelam Taut’un eserleri kadar defin meselesi de onu araştıranların ilgisini çekmeye devam ediyor.

 

KAYNAKÇA

Afife Batur; “Katafalk; Ölümün Draması-Duygusal ve Zarif”, Atatürk İçin Düşünmek, İstanbul 1997, s. 18

Afife Batur; “Taut Evi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, cilt: 7, İstanbul 1994, s. 227

Cumhuriyet Gazetesi, 25 ve 26 Birincikanun 1938

Reşat Ekrem Koçu; “Edirnekapusu Şehidliği”, İstanbul Ansiklopedisi, cilt: 9, İstanbul 1968, s. 4933-4935

Kurun Gazetesi, 26 Birincikanun 1938

Bernd Nicolai; “Bruno Taut’un Akademi Reformu ve Türkiye İçin Yeni Bir Mimariye Uzanan Yolu”, Atatürk İçin Düşünmek, İstanbul 1997, s. 32-36

Ümit Sarıaslan; Cumhuriyetin Mimarları, İstanbul (t.y.)

Manfred Speidel; “Bruno Taut Çalışmaları ve Etkisi”, Atatürk İçin Düşünmek, İstanbul 1997, s. 46-53

Tan Gazetesi, 26 Birincikanun 1938

Bülent Tanju; “Türkiye’de Farklı Bir Mimar: Bruno Taut”, Atatürk İçin Düşünmek, İstanbul 1997, s. 22-25

Hülya Yalçın; “Eyüp’te Bir Alman Mimar Bruno Taut”, IX. Eyüp Sultan Sempozyumu Tebliğleri,  İstanbul 2005, 645-657

Erdem Yücel; “Edirnekapı Şehitliği”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, cilt: 3, İstanbul 1994, s. 133

1  Koçu, 4933;  Yücel, 133

2  Tanju, 22

3  Yalçın, 645

4  Yalçın, 649

5  Yalçın, 647

6  Speidel, 46

7  Batur (1994), 227

8  Nicolai, 32

9  Projenin Alman çeşmesinin birkaç yüz metre ilerisinde, Divanyolu üzerinde hayata geçirilmesi planlanıyordu, ancak I. Dünya Savaşı’nın şartları buna engel olacaktır. Sarıaslan, 173-174

10  Yalçın, 651

11  Speidel, 46

12  Nicolai, 33

13  Tanju, 22-23

14  Yalçın, 649

15  Nicolai, 33

16  Speidel, 47

17  Sarıaslan, 175

18  Yalçın, 654

19  Speidel, 46

20  Batur (1997), 18; Yalçın, 656

21  Batur (1997), 18

22  Nicolai, 34

23  Nicolai, 32

24  Cumhuriyet, 26 Birincikanun 1938

25  Yalçın, 656

26  Yalçın, 656

27  Bu konu ile ilgili Cumhuriyet, Kurun ve Tan gazeteleri gözden geçirilmiştir.

28  Cumhuriyet, 26 Birincikanun 1938

29  Bir örnek olması açısından ölüm haberinden bir gün önce yayınlanan bir habere bakmak bize bir nebze fikir verebilir; “Bu ne cüret! Ekserisi Yahudi olan bir takım hilekarlar adi makine yağını büyük nispette zeytinyağına karıştırıp sattıkları vilayete bildirildi.” Cumhuriyet, 25 Birincikanun 1938. Bu haberde özellikle hilekarların kimliğine gönderme yapılması hayli düşündürücü.

30  Bu zat Ahmet Kudsi Tecer olmalıdır.

31  Tan ve Kurun gazeteleri, 26 Birincikanun 1938

1 Yorum