BERNA LAÇİN: “Bu toprağa saygı duyan insanlarla birlikte yaşamak istiyorum”

İzmir’de Yahudi bir çevrede büyüdüğünü, Yahudilerin geleneklerini çok iyi bildiğini belirten Laçin, kamuoyunda azınlıklara yönelik olarak kullanılan “hoşgörü, bağrımıza bastık” gibi ifadelerin çok yanlış olduğunu vurguladı.

Virna BANASTEY Yaşam
22 Mayıs 2013 Çarşamba

A'dan Z'ye Berna Laçin

Önceleri çocukların kalbini kazandı, sonrasında da herkesin... Şimdilerde ise sadece ekranda değil, sosyal medyada da takip ediyoruz onu. Her zaman magazinden uzak duran Berna Laçin’i ne kadar tanıyoruz?

İşte A’dan Z’ye Berna Laçin : 

ADA

Benim kendime özel bir Ada’m var; hepsinde daha güzeldir, daha tatlıdır. Her şeyden önce bütün adaları çok severim. Zaten Egeli insanların ada kültürü vardır. Kızım Ada da, Marmaris’te kaldığımız bir adada oldu; onun da etkisi var. 

BULAŞIK

Fairy, kesinlikle Fairy... Ancak maalesef bulaşıkla aramız pek yok. Mecbur kalında yaparım tabii ama pek tercih etmem. 

CESARET

Ben! Her zaman çok cesaretliyimdir. Mesela bu dönemde yaşananlara karşı kimsenin çıkmadığı kadar cesur çıkıyorum, çok da yumuşak, pozitif bir insan olduğum halde. Sahip olduğum belki de tek şey cesaret. Bana ailemden gelen mal, mülk olmadı ama çok cesaret verdiler hep. Asker çocuğuyum ben, o yüzden cesurumdur, korkmayı sevmem. 

DENİZ

Aşk, en büyük aşk! Denizin üzerinde aylarca yaşayabilirim ve hiç sesim çıkmaz. Beni ufak bir teknenin içine koysanız, üç ay geçirebilirim. “Niye buradayım, bir de insan yüzü görsem” demem yani, o kadar seviyorum. 

EVLİLİK

O da aşk! Benim sevdiğim bir şey evlilik. İnsanın yapısının da evliliğe uygun olması lazım. Elbette ki çok şanslıyım çünkü kendime göre bir eş bulmuşum. Muhteşem insan, mükemmel insan diye bir şey yok. Hepimizin kusurları var ama ben onun kusurlarını sevmişim, o benim kusurlarımı sevmiş. Bunun yanı sıra ben evliliğin kendini sevmişim zaten. Hiç aksini düşünmedim, hiç “yalnız yaşasaydım nasıl olurdu” düşüncesini aklıma getirmedim. 

FENERBAHÇE

O da aşk! Sarı lacivert aşk! Çok fanatiğim; hem de benden beklenmeyecek kadar. Aslında pek hoş değil. İnsanlar bana bakıyor, “ne kadar neşeli, pozitif” falan diyorlar ama konu Fenerbahçe olunca gözüm dönüyor. Ağladım Benfica maçından sonra. Ama Allah’tan eşim de Fenerli. 

GAZİANTEP 

“Yemeğin kutsal toprakları” diyor eşim. Bu tanımlamayı çok seviyorum. Gaziantep çok güzel bir yer. Benim de zaten İzmir dışında sevdiğim iki yer vardır; birincisi Konya, ikincisi Gaziantep. Gaziantep’te o çok kültürlülükten gelen bir güzellik var. Ve onunla büyümüş olan insanlar fark ettiriyor kendini. Zeugma Müzesi muhteşem, yemekler zaten inanılır gibi değil. Bir de biz eşimle acı biberi çok severiz. Yarışma olsa katılacağız. Zaten ben, “İzmir’in Antep nahiyesindeniz” diyorum soranlara…

HASTALIK

Allah korusun hepimizi. Aklımıza getirmemeye çalışmalıyız bence. En çok akla getirmekten geliyor hastalık, çağırıyoruz. Beyin gücüyle bir şeylerin yok edilebileceğine çok inanıyorum. Bu benim başıma geldi. Guatr nodülüm vardı ki dünyada örneğine rastlanmamış; yurt dışında literatüre geçtim. “Ülkemi yurt dışında tıp alanında temsil ediyorum” diyorum. Ve “Ben bunu yok edeceğim” dedim ve ettim. 

İZMİR

O da aşk! Memleket işte, çok başka bir hissi var İzmir’in benim için. Şimdi dönsem belki yaşamı çok ağır gelebilir, belki fazla bir şey yok. Ama kokusu bile bir başka geliyor bana. Kızım da çok seviyor.

JUSTIN BIEBER

İşte buna aşk diye cevap veremem, nefret. Bir gazete konsere gittiğimi yazmış, mümkün değil. Zaten o gün Benfica maçı vardı, Fener’in üstüne ne çıkacak? Bir de şöyle bir şansım oldu: Bütün arkadaşların çocukları konsere gidiyor diye ben de kızıma sordum, “İstiyorsan veriyim seni bir arkadaşın yanına onlarla gidersin,” dedim. Kızım “Sevmiyorum anne ben o çocuğu,” dedi. Kızıma taptım, gözümde büyüdü. Çocuğumla hiç bu kadar gurur duymamıştım. 

KIRMIZI RUJ

Güzel bir şey, ayrıca hosteslere çok yakışıyor. Ben hostes olamazmışım. Çok sık kullanmam ama kullandığımda çok yakıştığını söylüyorlar. Kırmızı ruju kaçış olarak kullanıyorum. Örneğim kendimi kötü hissediyorsam, makyaj falan yapacak halim yoksa, patlatıyorum kırmızı ruju... O kadar dikkat çekici oluyor ki, o sırada halsiz misin, yüzün-gözün mü çökmüş, hiç dikkat çekmiyor. Ama daha çok yılbaşı öncesi severim; yılbaşı rengi. İzmirliyim ya, işte böyle muhafazakârlıklarım var; her şeyin zamanı vardır benim için. Yılbaşı dedin mi, aralık ayı dedin mi kırmızı çanta, kırmızı oje, kırmızı ruj... 

LİSE

Lise hayatım güzeldi, eğlenceliydi. Çok da çalışkan bir öğrenciydim ama eğlenmeye-afacanlık yapmaya vaktim de oldu. Bu sebeple bendeki lise

anıları çok güzel. 

MİSAFİR

Sevdiğim kişinin misafirliğini çok severim. Zaten sevdiğim biri değilse bir şekilde de kaçarım, misafir etmem. Gerçekten sevdiğim ve olmak istediğim insanı evime çağırıyorum. 

NOSTALJİ

Çok nostalji insanı değilim, daha çok bu zamanda olmayı seviyorum. Hiçbir şey biriktirmem, arşivim yoktur, programlarımı saklamam. Sanki bir şeye bağlı kalmak gibi geliyor bana. Belki ileride pişman olacağım. Ama güzel olan, eskinin de güzel olanı bana göre eskimemiş oluyor. Mesela benim için Casablanca, nostalji olmaz, benim için bugünün de filmi. 

ÖZÜR

Herkesten dilerim; kızımdan da dilerim, küçük bir çocuktan da dilerim. Çünkü özür dilemenin bana iyi geldiğine inanıyorum. Beni kendi hatamla yüzleştiriyor ve bunu kabullenip hoş görüyle bakmamı sağlıyor. Onun için özrü çok önemsiyorum.

PAZAR

Bana her gün pazar, o yüzden pazartesi sendromum yok. 

RENK

Mavi, turkuaz. Mavinin her tonu ama özellikle turkuaz... 

SİNEMA

Çok severim. Sinema ‘master’ı yaptım ama yıllardır hala bir tezim kaldı ayağıma takılmış. Gene af çıktı şimdi ona başlıyorum. Büyük şansım eşim de öyle. Hemen her gece mutlaka bir film izleriz. Geniş bir arşivimiz var, kendi kişisel beynimizdeki arşivimiz de çok geniştir.

TWITTER

Bayılıyorum. Aslında nefret ederek girdim. İnternetten kola bile almayan bir insandım. Bir kere eşim internetten marketten kola siparişi verdi diye kavga ettim. “Ben tutarak, elleyerek almalıyım” diye bağırdım adama. “Kola şişesinin nesini tutacaksın?” dedi, “kola işte.” Böyle bir tipken sonra internete bayılan, internet alışverişi yapan biri oldum. Benim twitter hikâyem 1,5 senelik, çok eski değil, yoksa şimdi milyon takipçiyi bulurdum. Beni Esra Akkaya soktu. “Bayılacaksın sen, çünkü şunu şurada gördüm arkadaşıma söyleyeyim dersin ya hep, işte böyle bir yer,” dedi. Aslında daha yeni yeni öğreniyorum, bir ara iyice gevezesi oldum, şimdi kullanmayı daha iyi öğrenmeye başladım. Etkili olduğumu da biliyorum. Yazdığım bir şey manşet oluyor mesela gazetelere; bakanlar beni arayıp cevap veriyorlar. İki kere başıma geldi. Böyle bir sosyal medya gücüm var. 

UĞUR

Nazar boncuğu çok severim, tasarım olarak da çok seviyorum. Nazar boncuğunun üzerimde bulunmasını çok seviyorum. Bir de benim boynumda semazenim vardır minnacık. Onu hiç çıkarmam. Üç kere vurma falan gibi acayip, sadece kendime ait, tarif edemeyeceğim batılım var. Üç kere tahtaya vuruyorum, ellerimi birbirine vuruyorum falan. Hatta bunu Cem Davran Ruhsar dizisinde kullandı. “Aman kötü bir şey olmasın”  ya da bir şey olacağı zaman “aman iyi olsun” deyip yapıyorum hep. 

VÜCUT

Vücudumu severim ama daha önemlisi kendimi severim. İlla iyi olsun diye de bir takıntım olmadığı için barışığım… Başka bir şeye özendiğin zaman çok saçma sapan bir hale geliyorsun. “Güzel çünkü benim” diye yaklaşmak lazım. Kusurlarımı da bilirim ve o konuda ısrar etmem. Mesela saçım…  İnce telli bir saçım var, kabarık olsun diye ısrar etmem. 

YAHUDİ

İzmirli olduğum için bana çok yakın bir kavram. İzmir’de arkadaşlarımın çoğu Yahudidir.

Liseyi bitirip ilk kez İstanbul’a geldiğimde, çok şaşırmıştım. İnsanlar bir şeyi betimlerken, işte “Ermeni arkadaşım, Musevi arkadaşım İra” diyerek tanımlama yaparlardı. Bu ne demek? Nasıl bir şey bu? Nişantaşılı arkadaşım, Osmanbeyli arkadaşım demek gibi bir şey mi bu?  Kavramakta çok güçlük çektim. Acaba kartvizit gibi bir şey mi? Bu arada kendime de bir şeye düşünüyorum, bulamadım ama.

Yahudilik bana çok yakın, âdetini, örfünü bildiğim ve içinde de yaşadığım, bizden olan bir şey benim için. Kandilli’de oturuyorum, oralarda pek Yahudi yok. Bir gün bir arkadaşıma seyahatimi anlatıyorum. “Kimle gittin?” diye sordu. “İşte Ester, Bella falan” dedim. “Nerelisinsen, senin hiç normal isimli arkadaşın yok mu?” dedi bana. Bizde isimler böyle diyorsun, arkadaşım işte, ismi mi var?

Bazen biri çıkıp basında diyor ya, “Biz Musevi kardeşlerimizi da bağırımıza bastık, Ermeni kardeşlerimizi de bağrımıza bastık…” kimi nereye basıyorsun? Kimsenin haddine değil çünkü başkasını bağrına basmak. Hoşgörü kelimesi çok ayrımcı bir kelime. Hoşgörü aslında kendini yücelten bir şey. Ben o kadar hoşgörülüyüm ki… Aslında seni ittirip, kaktırabilirim, seni mahvedebilirim ama bakma iyi kalpli olduğum için sana iyi davranıyorum. Çok fena bir şey. Bir toprak sadece bağrına basabilir insanları. Hiçbir insanın başka birini bağrına basmak haddine değil. Toprak basıyor bizi bağrına, biz bu toprağa saygılı olacağız. Benim tek inandığım şey, kendi yaşadığım ülkenin toprağıdır, başka da bir toprağım yok, tıpkı evim gibi, benim kutsalım bu toprak. Ben buna sahip olmak istiyorum ve üstünde bu toprağa saygı duyan herkesle birlikte. Saygı duymayan ve ayırmak isteyenlere benim tepkim var. 

ZEKÂ

Benim için en önemli şey; bayıldığım şey. Bazen kendime kızıyorum, diyorum ki “bunu yapma, bu ayıp bir şey.” Sonuçta Allah vergisi ama elimde değil. Zeki insanlara çok hayranlık duyuyorum, bunu kullanamayan insanlarla çok görüşemiyorum, konuşamıyorum, sıkılıyorum. Zeki insanları çok seviyorum. Ben zeki miyim bilmiyorum ama zekâmı kullanmaya gayretim var. İnsanlarda da görmek istediğim bu. Hiçbirimiz aynı doğmadık, ultra zekâ diye de bir şey beklemiyorum, onun da zorlukları var. Ama insanın zekâsını kullanmaya yönelik bir gayreti olmalı. Bu hayata gelmişiz, bize bu beyin verilmişse, bakmak için, görmek için, düşünmek için bir gayret etmeliyiz. Çok kitap okuyan insanlar var mesela, okuyor, okuyor… Ama hiçbir sentez çıkmıyor orada, sadece okuyor, arşivler gibi. O zaman dekor gibi, kütüphane gibi oluyor. Sana bir şey geçmiyorsa, sen onunla dönüşmüyorsan, bir yola çıkarmıyorsa seni, bir anlamı yok. Onun için dönüşmeyi çok seviyorum.