Çocukluğunuz Şirinler’i seyrederek geçtiyse, hele ilk koleksiyonunuza bu oyuncakları biriktirerek başladıysanız, Şirinler filminin senaristinin İstanbul’a geleceğini öğrendiğinizde benim kadar heyecanlanmış olmalısınız. 70 Pencere’de bir konuşma yapmak üzere ülkemizi ziyaret eden Hollywood aile filmlerinin önemli senaristlerinden David Weiss ile kendini bulma yolculuğunu, Hollywood’u ve tabi ki Şirinler’i konuştuk
İlginç bir hayat hikâyeniz var. Sizi dinleme şansı olmayanlar için, Reformist Yahudi doğup Hıristiyanlığı seçmenizi daha sonra da Ortodoks Yahudiliğe geçişinizi anlatır mısınız?
Büyüdüğüm kasabada herkes Hıristiyan’dı, çok az Yahudi vardı. Dini uygulamalar pek yoktu. Bar Mitzva önemliydi ama gençleri dine bağlayacak pek bir şey yoktu. Sinagoga genelde Kipur ve Roş Aşana’da gidiyorduk. Hayatımda Teşa Be Av’ı duymamıştım. Pesah’ta matsa alırdık ama ekmek de yerdik. Kaşerut kurallarına uygun bir yeme alışkanlığımız yoktu. Lise yıllarında hayatı sorgulamaya başladım. Ölmek istemiyordum ama yaşamaktaki amacım neydi? Hıristiyanlıkta, hâlâ cevaplanmamış sorular vardı ama bu sorular hakkında düşünebileceğin bir yer vardı. Bir amaç hissi vardı.
Bir sabah uyandınız ve artık Hıristiyan’ım mı dediniz?
Evet aslında aynen öyle oldu. Sabaha karşı iki’de. Biri bana İncil vermişti, birkaç ayda okudum. O zamana kadar Tevrat’ı okumamıştım. Belki onu okusaydım farklı düşünebilirdim. Kilisede gençlik kolunda çalıştım, liderlerden biriydim. Arkadaşlık çok iyiydi ve cemaat birbirine çok bağlıydı. Yahudiliğin tüm bunlara zaten sahip olduğunu o günlerde bilmiyordum.
Aileniz nasıl karşıladı kararınızı?
Çok üzüldüler. Babam neden böyle bir karar verdiğimi anlayamıyordu ama bu konuda konuşmak da istemiyordu. Annem de çok üzüldü ama onunla tartışabildim. Yazık ki benim tekrar Yahudiliğe geçişimi göremeden hayatını kaybetti. Ama aşağıya baktığında, beni görüp mutlu olduğunu hissediyorum.
Yahudiliğe nasıl döndünüz?
Dublin’de bir iş arkadaşım Ortodoks Yahudi’ydi. Hayatımda ilk defa dindar birini tanımıştım. Tüm hayatım boyunca Ortodoksların garip hatta fanatik olduğunu düşünmüştüm. Ama o çok iyi biriydi. Şapkası, lüleleri yoktu. Havalıydı, kızlar ondan hoşlanıyordu. Yahudiliğiyle gurur duruyordu. Bizim yediğimiz yemeği yemiyor ve cuma öğleden sonraları işten erken çıkıyordu. Bağlılığından çok etkilenmiştim. ABD’ye döndüğümde Yahudilikle ilgili daha fazla şey öğrenmeye karar verdim. İnsanlar beni Şabat için evlerine davet etmeye başladı. Karımı kilisede tanımıştım. Bir gün o da benimle bu yemeklere katılmak istedi ve büyük saygı duymaya başladı Yahudiliğe.
Din değiştirmiş olmaktan pişmanlık duyuyor musunuz?
Bu daha çok bebekken emeklemekten pişmanlık duymaya benziyor. Koşmayı öğrenmenin yolu emeklemekten geçer. Benim de yolum Hıristiyanlıktan geçti. Hıristiyanlık Ortodoksluğun değerini anlamamı sağladı.
Hollywood laik bir sektör. İşinizle yaşamınızı nasıl dengede tutuyorsunuz?
Evet, laik bir yer. Ama ilginç olan bir şey var; Hollywood’da çalışanların büyük çoğunluğunda derin ruhani bir yön var. Sadece para peşinde olan sığ insanlar da var tabi. Ama genelde insanlar manevi değerlere önem veriyor. Hollywood çok liberal. Ortodoks Yahudi olarak sıkıntı yaşamıyorum. Bir tek asimile olmuş Yahudiler bana mesafeli davranıyor. Hollywood’da başarı kazanmak çok zor. Eğer güçlü bir kimlik duygun ve manevi değerlerin varsa sorun yok. Ama buraya gelip güçlü bir inancın yoksa, işte o zaman korkunç trajediler yaşanıyor.
Senaryolarınızda Yahudilik’ten ve öğretilerinden yararlanıyor musunuz?
Senaryolarımı yazarken, içine nasıl Yahudilik eklerim, diye düşünmüyorum. Bir stüdyo için çalışıyorum. İşim iyi bir senaryo yazmak, işverenimin bana ödediği paranın karşılığını verebilmek. İlk sadakatim bu. Ama hikâyeye yardımcı olacağını düşünüyorsam ve evrensel bir mesajsa neden olmasın.
Şirinler’de bir mesaj var mı?
Evet, filmde Şirinlerden biri gökyüzüne bakıyor ve mavi ayı bekliyor. “613 farklı mavi ton var bu hangisi?” diye soruyor. Bu sadece küçük bir espri. Yahudi çocukların hoşuna gider diye düşündüm. Şirinler’deki ‘Kaderini değiştirebilirsin’ mesajının hem Yahudi hem de evrensel bir mesaj olduğunu düşünüyorum. Fakir bir ailede veya kötü bir bölgede doğmuş olabilirsin ama durumunu iyileştirmeyi seçebilirsin. Şirinler’de Sakar Şirin hep sakar. Şirin Baba, geleceğe baktığında tüm Şirinler’in Sakar Şirin’in hatası yüzünden yok olacağını görüyor. Ama günün sonunda Şirinler’i kurtaran yine Sakar Şirin oluyor. Şirin Baba da, “Bir vizyona, sana inandığımdan daha çok inandığım için özür dilerim,” diyor. Kaderin nasıl gözüktüğü önemli değil, sabah kalktığında hayatını farklı bir yöne ilerletmeye karar verebilirsin, onu değiştirebilirsin.
Animasyon ve aile filmleri senaristisiniz. Bu seçimi nasıl yaptınız?
Eşime sorsanız hâlâ 15 yaşında bir çocuk olduğumu söyler. Bu tür filmler yapıyorum çünkü gerçekten bu tür filmleri çok seviyorum. Bir de Hollywood’da bir şeyi birkaç defa yaparsan senin ‘uzmanlık’ alanın oluyor. Bunu değiştirmeye çalışmıyorum çünkü yaptığım işi, çocuklarımın filmlerimi seyredebilmelerini seviyorum. Çocuklarım büyüyor, belki artık büyükler için de yazmaya başlamam lazım. Bir de daha önce düşünmediğim avantajları oldu. Aile filmleri büyüyen bir pazar. Stüdyolar birçok kısıtlamaya giderken aile filmlerinde böyle bir sorun yok çünkü iyi bir aile filmi her zaman kâr eder. Bir de insanlar küçükken seyrettikleri filmleri çocukluklarının önemli bir anısı olarak hatırlarlar. Oscar kazanan bir film senaristi bile olsanız “evet güzel bir filmdi” denir sadece. Oysa Ruggrats, Jimmy Neutron’dan bahsettiğimde insanlar heyecanlanıyor, “Çocukken en sevdiğim filmdi o” diyorlar. Birinin çocukluğunun parçası olmak büyük bir onur.
En sevdiğiniz film veya projeniz hangisi?
Favori filmim ‘All Dogs Go To Heaven’ çünkü ilk filmim, güzel bir mesajı var ve beni ağlatıyor. Müzikleri daha iyi olabilirdi. Animasyonlarda müzik çok önemli, müziğin mükemmel olması lazım. Ama favorim çünkü kariyerimin ilk filmi, ilk çocuğum. En sevdiğim projem ise Ruggrats Hanuka özel bölümü. Bu bölüm her sene bayramda yayınlanır ve milyonlarca çocuk tarafından izlenir. Kiliseyi bıraktıktan sonra Yahudi olarak ürettiğim ilk proje. Kişisel bir anlamı da var çünkü eşimle çocuk sahibi olamıyorduk ve bu konuyu da anlatıyorum orada.
Şirinler filmine neden yeni karakterler eklendi?
Sebep para. Orijinal Şirinler’in telif hakkı mirasçılarında. Stüdyo sadece yeni eklenen karakterlerin oyuncak ve diğer ürünlerden gelen gelirinden pay alabiliyor. Bu nedenle birçok yeni karakter yarattık.
Diğer karakterler çok dikkatimi çekmedi ama neden İskoç bir Şirin eklendi?
Gutsy’yi güçlü, cesur bir karakter olarak İskoç yarattık, Cesur Yürek filminden etkilenerek. Şrek II’deki Puss in Boots adlı kedide de Antonio Banderas’tan etkilenmiştik ve onun gibi konuşturmuştuk. Gutsy’ye de etek giydirdik böylece o kadar çok karakter arasından sıyrılmasını sağladık kolayca. Ama neden Gutsy’yi Türk yapmadın diye sorabilirsin.
Türk bir Şirin’e hemen bıyık takacağınızı düşünüyorum.
Olabilir. Aslında Türkler de cesur. Gutsy’yi Türk de yapabilirdik.
Şirinler filmi sinemadayken ‘Le Petit Livre Bleu’ (Küçük Mavi Kitap) adlı bir kitap çıktı ve Şirinler’in yaratıcısı Peyo’yu antisemit olmakla suçladı. Şirine’nin Nazileri simgelediğini, Gargamel’in tipik bir Yahudi tiplemesi olduğunu söylüyordu. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Emin olamam Peyo’yu hiç tanımadım, ama doğru olduğunu sanmıyorum. Film sırasında kızı ile tanıştım böyle bir izlenim edinmedim. Evime geldi, kipa taktığımı gördü, Yahudi bayramlarında ve Şabat’ta çalışmadığımı biliyor, saygı gösterdi. Bir de bildiğim kadarıyla Belçika antisemitizmle ünlü değil. Komünist olduğu hakkında da iddialar vardı. Bu daha mantıklı çünkü kimsenin parası yok, herkes çalışıyor ve paylaşıyor. Ama Peyo’nun komünist olduğunu da sanmıyorum. Herkes derinlerde bir anlam belki de bir skandal bulmaya çalışıyor.
Başarının sırrı nedir sizce?
“Dünyada bir ışık olmak istiyorsan, yanmaya hazırlıklı olmalısın.” Bu çok anlamlı söz Victor Frankl’ın ‘İnsanın Anlam Arayışı’ adlı kitabından. İyi bir şey yapmak istiyorsan acı çekmen lazım. Başarının sırrı elinde olanla mutlu olmayı bilebilmek, seni neyin mutlu edeceğini anlamak. Böylece işler yolunda gitmediğinde dünyaya karşı durabilecek gücün olur. Başarıyı kontrol edemezsin. Sadece kazandığında mutlu oluyorsan sorun yaşarsın çünkü kazanmanın kontrolü elinde değil. Başarının sırrı bu iç gücü yaratmada. Her sabah uyanabilmenin mucizesini fark etmede. Eğer güne, yaşadığın için şükrederek başlarsan, her şey yolunda gider ve istediğin başarıya kavuşursun.