Bu yıl ikincisi düzenlenen İzmir Bienali’nde İsrailli iki sanatçı dikkatleri çekti
Mayıs ayı başında İzmir’de bu yıl ikincisi düzenlenen, yurtiçi ve yurtdışından gelen tüm sanatçı ve sanatseverleri bir araya getiren Bienal’e katılma onurunu yaşadım. Özellikle sanat, sergi, müze ve benzeri sosyal etkinliklerde biraz daha tembel nitelendirebileceğimiz İzmir ahalisi için kaçırılmaz bir fırsat oldu bu.
Bienal’e başvuran 3000 kişiden 50’si yabancı toplam 400 sanatçının eserleri seçildi. Üç senelik seramik geçmişimle sergideki en taze kanlardan biriydim diyebilirim. Nitekim yeni olmanın heyecanı ile serginin yapılacağı alana da ilk gidenlerden biri oldum.
İki kolumda neredeyse boyumu aşan seramiklerimi kucaklamış salona girdim ancak etrafta uçuşan gazete kâğıtlarından başka bir şey bulamadım. Neredeyse yerdeki halıları bile sanatçıların kendileri kesip yerleştirdiği sergi alanından gece yarısına doğru çıkmayı başardım.
Organizasyondaki tüm eksikliklere rağmen ertesi gün açılışta mucizevî bir şekilde hazır olmayı başardık. Sergiye gelen tüm arkadaş, dost ve eşle yaklaşık 9000 metrekarelik alanı tekrar tekrar gezdiğimde sadece yaza girerken bacaklarımı çalıştırmış olmadım, aynı zamanda birbirinden güzel resim, heykel ve seramiği neredeyse ezberimden çizebilecek kıvama gelip bunları ortaya çıkaran birçok değerli sanatçı ile de tanıştım.
Bunlardan ikisi sizlerin de ilgisini ve beğenisini toplayacağımdan emin olduğum, sergiye İsrail’den katılan sanatçılardı. Birinin adı Meir Salomon, diğeri ise Verda Breger.
Meir Salomon
Meir Salomon 1947 yılında İsrail’de doğmuş ve yaşamını sanat etrafında olgunlaştırmış profesyonel bir ressam. 23 yaşında askerliğini tamamladıktan sonra resim dalında en iyi üniversitelerden biri olan Hollanda’daki Rietueld Academy’ye kabul edilmiş. Yaklaşık yedi yıl öncesine kadar Hollanda’da yaşamış, ancak ülkesine olan özleme daha fazla karşı koyamayarak İsrail’e geri dönmüş.
Halen Tel Aviv yakınlarında, özellikle sanatçıların gözdesi haline gelen ve eskiden bir sanayi mahallesi iken şimdi yenilenen binaların birer sanat stüdyosu olarak kullanıldığı Kiryat Hamelach’da yaşıyor. Buranın New York’taki sanatseverlerin vazgeçilmezi ‘East Village’ ve yine sanayi mahallesinden doğup modanın merkezi haline gelen ‘Meat Packing District’i andırdığını söylüyor.
Salomon’un yaptığı resimler alışılmışın oldukça dışında. Özel yapım kâğıtlara su ve ateşle şekil vererek bunların oluşturduğu doğal kıvrım ve bombelerden görsel bir şölen hazırlıyor. Tekniğinin çıkış noktasını sorduğumda ise aynı resimleri gibi her şeyin doğal bir tesadüf sonucu geliştiğini anlatıyor:
“Bir gün önümde boş kağıt ve kalemle ne çizeceğimi oturup düşünürken, dalgınlıkla önümdeki kahveyi bembeyaz kağıda deviriverdim. Birdenbire kâğıdın üzerinde farklı yönlere doğru dağılan damarlar oluştu ve ben de oldukça ilham verici bu görüntüyü geliştirmeye karar verdim,” sözleriyle aktardı bu serüvenin başlangıcını.
Salomon, yaklaşık 22 senedir bu tarz çalışıyor; katıldığı birçok sergi, sempozyum ve müzelerden ödüller alıyor. Oxford University’den, European Art Critic’e kadar uzanan oldukça geniş bir ödül skalasına sahip olan Meir Salomon’un aldığı tüm ödülleri sayacak olursam sizin bir sonraki habere geçeceğinizi hissediyorum ve henüz ilgi dağılmamışken tanışma fırsatı bulduğum yine İsrail’den İzmir Bienali’ne katılmak için gelen oldukça ilginç bir diğer sanatçıyı tanıtmak istiyorum. Kendisi bu sene İzmir Bienali’nde resim kapsamında birincilik ödülünün de sahibi olan Verda Breger.
Verda Breger
V
erda Breger sanat hayatına atılmadan önce uzun süre Tel Aviv Üniversitesi’nde kimya öğretmenliği yapmış. Belki de bu yüzden, dünyanın kimyasını bozmaya bu kadar kendini adamış insanlığın verdiği ve verebileceği zararı hepimizden iyi görmüş; kariyerini bir kenara bırakıp bu mesajı resimleriyle vermeye adamış kendini.
Verda Breger’in resimlerine baktığınızda ilk göze çarpan bazen bir kuş, bazen bir aslan ya da doğal hayatımızdan başka bir hayvan. Ancak biraz daha dikkatli incelediğinizde resmin üzerinde gerçek araba lastiği izleri görmek veya benzin, mazot kokusu almak olası. O resimlerinde hep doğaya karşı umursamazca işlediğimiz felaketleri resmetmiş ve her resmi birer şiirle zenginleştirip barış mesajı vermeye çalışmış.
Resimlere baktıkça ve onu dinledikçe etkilenmemek neredeyse imkânsızdı. Nitekim mesajları benim dışımda daha başka birçok insanın ruhuna dokunmuş olacak ki, 2004 yılında Avrupa’da aldığı Franz Kafka Ödülü ve 2011’de Tuscany’de verilen Leonardo Ödülü’nden sonra İzmir Bienali’nde de resim dalında birincilik ödülüne layık görülmesi çok şaşırtıcı olmadı. Yine de bunca sanatçı içerisinde ödülü İsrailli bir sanatçının alması dikkat çekiciydi. Hele ki yakın zamanda İsrail ve Türkiye arasındaki gerginliği düşünürsek...
Sanat ve sanatçıları bir kenara bırakıp biraz da İzmir’i, Türk insanını konuştuğumuzda, her ikisi de şaşkınlıklarını gizleyemediler.
“Hiç böyle bir şey beklemiyorduk. Çok şaşırdık. Dün bir taksiye bindik, yaklaşık yarım saatlik bir mesafe kat ettik ve bir baktık taksimetre açık değil,” diye başladı Meir Salomon söze. “Allah, Yandık!” dedim içimden. Ancak taksici inişte ısrarla kendilerinden para almamış, verdikleri parayı da iade etmiş. Aksine onları çay içmeye götürmüş.
Herkesin ne kadar kibar olduğunu, yolda birine adres sorsalar, yeri de bilmese, İngilizcesi olmasa da ne yapıp edip yolu tarif ettiklerini anlattı. Gülümsedim. Nitekim bu gerçekten Türk insanına has bir yardımseverlikti.
Yaşananlar, paylaşılanlar organizasyondaki tüm eksiklikleri unutturmuş, geriye hoş anılar ve evde yer açıp geriye taşınması gereken birçok eser bırakmıştı. Ancak zamanın o yorgunluğu da silip yerini mutlu bir tebessüme bırakacağına şüphem yoktu.