“Yahudiler kendi kültürlerine sahip çıkıyorlar”

26 yıldır profesyonel tur rehberliği yapan ve artık İstanbul uzmanı olarak da anılan Saffet Emre Tonguç ile ‘Osmanlı Yahudileri’ konulu tezi ve tarihten günümüze kadar uzanan Yahudi kültürü üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Gezdirdiği yerli ve yabancı turistlerin büyük çoğunluğu Yahudi olan Tonguç, Osmanlı’nın kozmopolit yapısı ile bugünkü durumu karşılaştırarak bizi bilgilendirmeyi de ihmal etmiyor.

Rayka NAYIR GÜVEN Yaşam 0 yorum
29 Mayıs 2013 Çarşamba

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

1966 Çorlu doğumluyum. Fakat çocukluğum İstanbul’un en güzel yerlerinden biri olan Kandilli ’de geçti. Şişli Terakki Lisesi’nde okudum, ardından Boğaziçi Üniversitesi’nde Turizm Otel ve Yöneticiliği ile Siyaset Bilim ve Uluslararası İlişkiler bölümlerini bitirdim. Aynı üniversitede tarih yüksek lisansı yaptım; tez konum ‘Osmanlı Yahudileri’ idi.

Tezimde, 1931 döneminden başlayıp Cumhuriyet Dönemi’ne kadar gelen süreçte Osmanlı Yahudilerinin hikâyelerini ele aldım. Ardından Viyana’da işletme doktorası yaptım. 1987 yılından beri profesyonel rehberlik yapıyorum. Beş tanesi İstanbul hakkında olmak üzere toplam dokuz kitabım var. Kitaplarımın beş tanesi yılın en iyi turizm yayını ödülünü aldı. En iyi seyahat yazarı ve en iyi profesyonel rehber olmak üzere toplamda on ödülüm var. On senedir Hürriyet gazetesinde yazıyorum. Ayrıca Skylife, İstanbul Life gibi çeşitli dergilerde de yazılarım çıkıyor. Buna ek olarak dünyada en yüksek aylık tiraja sahip turizm seyahat dergisi olan Condé Nast Traveller’da da yazılarım çıkıyor (sadece ABD tirajı aylık 800.000).

Kendimi şanslı hissediyorum çünkü 26 yılda 100’den fazla çok ünlü insana rehberlik yaptım. Bunların arasında dünyanın en güçlü kişilerinden biri sayılan Oprah Winfrey, Colin Powell, Madeleine Albright, Kevin Spacey, Google CEO’su, Calvin Klein, Diane Von Fürstenberg ve daha niceleri bulunuyor. Çok sayıda insanı gezdirme ve onlara Türkiye’yi tanıtma fırsatım oldu. Türkiye’nin en çok seyahat eden rehberi seçildim. Bugüne kadar 121 ülkeye gittim, 1345 şehirde bulundum ve 800 civarında rehberlik yaptım. Rehberlik yapmak bana inanılmaz bir zenginlik kattı. İnsanlar bana “Boğaziçi’nde okudun, neden rehberlik yapıyorsun” diye soruyorlardı. Rehberlik sayesinde hem ufkumu açtım hem de kendimi ciddi anlamda geliştirdim. Bir de seyahat yazarlığı çok ciddi araştırma gerektiren bir şey. “Çok gezen mi bilir yoksa çok okuyan mı?” atasözü düşünüldüğünde ben hem çok okuyup hem de çok gezince daha fazla şey öğrenebileceğimi, hayata dair çok farklı bir bakış açımın olabileceğini gördüm. Aynı oranda çok da fazla insan tanıdım ki bu meslek size aynı zamanda insan sarrafı olma şansı da veriyor. Birlikte seyahat ettikçe çok renkli, çok sıra dışı insanları da tanıma şansına sahip oldum.

 

YAHUDİLER VE OSMANLI

Yüksek lisans tezinizin konusu ‘Yahudiler ve Osmanlı’. Sizi bu konuyu seçmeye iten nedenler nedir?

Öncelikle belirteyim ki, merak edenler tezime http://www.saffetemretonguc.com/  web sitemden ulaşabilirler.

İlk Yahudi arkadaşlarımı lisede edindim. Açıkçası daha önce Yahudi toplumuyla herhangi bir temasta bulunmamıştım. Ardından üniversitede de birçok Yahudi arkadaşım oldu ve Yahudilik hakkında ne kadar az bilgiye sahip olduğumu fark ettim. Ama konuya ilgi göstermemin sebebi asıl en büyük rehberlik yapmam. Çünkü ben ağırlıklı olarak Amerikalılarla çalışıyorum Türkiye’ye gelen Amerikalı turistlerin neredeyse yüzde 50’den fazlası Yahudi. Bu çok ciddi bir rakam çünkü ABD’de de bulunan Yahudi nüfusun oranı yüzde 2 civarında. Bu kadar küçük bir nüfusun bu kadar yoğun bir şekilde Türkiye’yi ziyaret etmesi bana çok enteresan geldi. Hatta Türkiye’den de tura katılan misafirlerimin yüzde 85’inin Yahudi olduğunu söyleyebilirim. Bu çok daha da büyük bir oran çünkü çalıştığım firmaların müşterileri ağırlıklı olarak Yahudi. Genellikle finans dünyasının önemli isimleriyle çalışıyorum ve Yahudilerin de finans dünyasındaki önemli etkileri olduğu için misafirlerimin de büyük bir kısmı Yahudi. Dolayısıyla Yahudi kültürü ile daha yakından çalışma fırsatı buldum ve daha fazla araştırma ihtiyacı duydum. Bu araştırmalarım sırasında şunu gördüm ki Yahudiler kültürlerine çok sahip çıkıyorlar. Ve bir süre sonra aslında Yahudiliğin bir din değil bir kültür olduğunu fark ettim ve konuyu daha fazla araştırma ihtiyacı hissettim. Bu esnada ilginç bir tesadüf oldu. 1992’de tezimi yazdığım sırada Yahudilerin Osmanlı topraklarına gelişinin 500.yıl kutlamaları vardı. Dolayısıyla araştırmalarım için çok fazla yayına ulaşma şansım oldu. Nüfusun yüzde 99’dan fazlasının Müslüman olduğu bir ülkede o dönemde Musevi Müzesi’nin açılmasının çok olumlu bir olaydı. Bu çerçevede de konuyu tamamıyla Osmanlı Yahudileri üzerine oturttum.

Yahudi tarihi konusunda yaptığınız araştırmalar ve eğitiminiz şimdiki mesleğiniz olan tur rehberliğine ne gibi katkılar sağladı?

Tezimin için iyi ki böyle bir konu seçmişim; inanılmaz faydalarını gördüm. Yahudi misafirlerimin kendi dinlerinin başka ülkelerdeki yansımalarına ve kültürel etkilerine ilgileri çok fazla. Dolayısıyla ben de Türkiye’deki sınırlı kültürel turlardan biri olan Jewish Cultural Heritage turları konusunda uzman isimlerden biri oldum. Eğitimimde yaptığım bir şey bana iş hayatımda çok büyük bir artı olarak geri döndü. Ve açıkçası Yahudilerin kendi kültürlerine, dinlerine bu kadar sahip çıkmaları da çok hoşuma gidiyor. Mesela ben yurt dışında Müslüman ülkeler dışında herhangi bir ülkeye gittiğimde, çok fazla buradaki camiler hangileridir diye bir araştırma içine girmiyorum ama Yahudilerin gittikleri ülkelerde kendi köklerinden gelen insanların, geçmişteki ve günümüzdeki yaşamlarına ilgi duymalarını gerçekten çok takdir ediyorum.

Ayrıca, kitabımı yazarken de aldığım eğitimin çok faydasını gördüm. Yahudi kültürü konusunda bilgi sahibi olmam kitabın sayfalarına da yansıdı. İstanbul’da bulunan neredeyse tüm sinagogların hikâyesini kitabımda bulabiliyorsunuz. Çok ilginç şeyler de öğrendim. Haydarpaşa’daki Hemdat İsrael Sinagogu’nun yapılış iznini II. Abdülhamit vermiş. Hamit, ‘hamt etmekten’ yani ‘şükranlarını sunmaktan’ geliyor ve bunun İbranicesi de aynı. Böylelikle cemaat hem Abdülhamit’e şükranlarını sunmuş oluyor hem de onun adına benzer bir isim vermiş oluyor sinagoga. Bu ve buna benzer daha birçok bilgiye eriştim. Sadece Yahudilerle değil, Rumlarla, Ermenilerle ilgili de bilgi toplamaya çalışıyorum çünkü bunlar bu şehrin zenginlikleri. Ve bu zenginliklerin satırlara yansıması gerektiğini düşünüyorum.

Yahudilerin 1453 yılında Altın Çağ yaşadıkları hep söylenir. Bunda gerçeklik payı var mı?

Benim sorguladığım ve araştırmasını yaptığım bu dönem gerçekten bir Altın Çağ mıydı, yoksa süslenmiş yaldızlı bir çağ mıydı? Osmanlı gerçekten çok hoşgörülü bir toplum. 1492’de Avrupa’da engizisyon var. İnsanları sırf başka bir dine mensup diye canlı canlı yakıyorlar. Oysa Osmanlı Yahudilere kapılarını açıyor. Tabi bunu yapmasının en büyük sebeplerinden biri de elbette ticaret. Çünkü Yahudilerin ticari zekâsının Osmanlı çok farkında. Yahudileri Osmanlı İmparatorluğu’na getiren kişinin ‘Sofu Beyazıt’ olduğunu düşünürseniz ne kadar açık fikirli olduğunu görürsünüz. Bu kadar muhafazakâr bir kişinin on binlerce kişiyi Osmanlı topraklarına getirmesi sayesinde Selanik Kudüs’ten sonra Yahudi nüfusa sahip en kalabalık ikinci şehir oluyor. Konuyla ilgili Musevi Müzesi’nde II. Beyazıt’ın söylediği sözler yer almakta: “Bu Ferdinand ne aptal bir adam ki imparatorluğunun en değerli, en vasıflı insanlarını benim imparatorluğuma gönderiyor.” Dolayısıyla Musevilerin Osmanlı’ya gelmesi büyük bir zenginlik.

Peki, o dönemin etkilerini günümüzde görebiliyor muyuz?

Şöyle ki, bugün İstanbul’da on dokuz sinagog bulunuyor. Keşke bunların hepsi aktif olsa. Batı’da son zamanlarda birlikte yaşam anlamına gelen co-existance kavramı çok fazla kullanılıyor. Bu sadece Yahudi’nin Ermeni ile Müslüman’la birlikte yaşaması değil, Kürt’ün Türk’le, Alevi’nin Sünni ile birlikte yaşaması anlamına geliyor. Herkes birbirine saygılı olsa ve ortak paydada din olmasa çok daha güzel bir şekilde yaşayabiliriz diye düşünüyorum. Ülkeye de şehre de gerçekten zenginlik getirecek bir şey çünkü ciddi bir Yahudi göçü oldu ve hâlâ da bu göç devam ediyor, özellikle de genç kesim arasında. Ben hem Yahudilerin hem de Müslümanların göçüne karşıyım çünkü bunlar çok önemli değerler. Bu insanları yetiştiriyorsunuz, okutuyorsunuz ve bu ülkeye hizmet edeceklerine daha iyi şartlara kavuşabilmek için maalesef başka yerlere gitmek zorunda kalıyorlar. Keşke o şartlar bizim ülkemizde de olsa ve hiç kimse gitmek zorunda kalmasa.

YAHUDİ MİRASI

Osmanlı Yahudilerinin miraslarını günümüz İstanbul’unda ve Türkiye genelinde görebiliyor muyuz? Eski Yahudi yerleşim bölgeleri duruyor mu?

Çocukluğumun geçtiği Çorlu’da çok ciddi bir Yahudi nüfusu olduğunu öğrendim. Geçmişte Tokat’ta, Gaziantep’te de çok ciddi bir Yahudi nüfus yaşamış. Doğu illerinin bazılarında da Yahudi cemaatleri varmış. Bugün İstanbul ve İzmir en büyük Yahudi nüfusa sahip şehirler. Bursa, Adana, Ankara, Van ve Antakya’da da küçük cemaatler var. Mümkün olduğunca o izleri sürmeye çalışıyorum. Dünyanın en eski sinagoglarından bir tanesi Sardes Antik Kenti’nde bulunan Sart kasabasında olup ABD’li Yahudilerin desteği ile restore edilmiştir. Bu olay da, ABD’li Yahudilerin farklı topraklarda olsa da kendi kültürlerine sahip çıktıklarını gösteriyor ki bence bu çok gurur verici bir şey. İzmir’de sinagogların bulunduğu Kemeraltı’ndaki bölge çok güzeldir. Orada da çok güzel sinagoglar vardır. Ancak genelde cemaatin kalmadığı yerlerde yapılar da pek ayakta kalmıyor çünkü cemaatin sahip çıkması gerekiyor. Bence bu sadece cemaatin sorumluluğu olmamalı çünkü bu sinagoglar sadece Yahudilerin değil ülkenin birer zenginliği.

‘Sinagogları korumak sadece cemaatin sorumluluğu olmamalı, hem devletin hem de orada yaşayan halkın sorumluluğu olmalıdır’ dediniz. Bu bilinci oluşturmak için neler yapılmalı?

Her şeyin başı eğitimden geçiyor, ama öncelikle aile içi eğitimden başlıyor. Anne babalar yeterli bilince sahip olurlarsa bunu çocuklarına öğretebilirler. Bu ülkede maalesef bir sürü acı olaylar da oldu. 1934 Trakya olayları oldu. Ardından 6-7 Eylül olayları oldu. Her ne kadar Rumları hedef alsa da ülkedeki bütün azınlıklar bu olaylardan payına düşenleri aldı. Ardından gelen darbeler, azınlıklara da ciddi darbeler vurdu ve 80 darbesiyle birlikte ülkedeki koşullar kötüleşince çok sayıda azınlık yurtdışına gitmek zorunda kaldı. O yüzden de önce aile içi eğitim şart. Sonra da okullarda verilmeli bu eğitim. Hoşgörünün ne kadar önemli olduğu, birlikte yaşamanın aslında mümkün olabileceği ve birlikte yaşamın beraberinde zenginlikleri de getireceğini çocuklarımıza göstermemiz gerektiğini düşünüyorum.  Geçenlerde yaptığım turda ilginç bir olaya şahit oldum. İstanbul’da Bizans döneminden kalıp camiye çevrilmeyen tek kilise Moğolların Meryemi Kilisesi’sindir. Orayı gezerken Paskalya dolayısıyla bahçede Antakyalı Hıristiyan bir hanım Paskalya çöreği yapıyordu ve yanında türbanlı komşusu da ona yardım ediyordu. Çok etkilendim ve fotoğraflarını çektim. Eskiden de böyleydi zaten. Herkes birbirine yardım ederdi, birlikte kutlarlardı bayramlarını. Kuzguncuk’a baktığınızda inanılmaz kozmopolit bir yaşam görüyorsunuz. Semtte iki sinagog, iki Rum kilisesi, bir Ermeni kilisesi var. Ermeni kilisesi ile Kuzguncuk camiinin duvarları ortak ve ikisinin de kubbeleri aynı boyutta. Bence kozmopolit yaşam budur. Zenginlik budur. Artı bugün baktığınızda, Trakya’da geçmişte büyük bir nüfus varken bugün çok azalmış durumda. Edirne’de en son bir aile vardı. Yanılmıyorsam Marko Beyler. Lastik işiyle uğraşıyorlardı. Onlar da göç edince Edirne’deki cemaat bitti. Hâlbuki Edirne’de Avrupa’nın en büyük ve en güzel sinagoglarından birisi var ve onun tez elden geçirilmesi gerekiyor. Çanakkale’de de sadece bir ya da iki aile kaldı. Geri kalan herkes ya göç etti ya da öldü.

Türkiye’de birçok sinagog ve yerleşim bölgesinin olduğundan bahsettik. Peki, Yahudiler Osmanlı mimarisine katkıda bulunmuşlar mı?

Şöyle ki, Osmanlı dönemindeki Yahudiler çok konformist bir yapıya sahiplerdi. Toplumla entegre olmuşlardı. Hem toplumun kültür, gelenek ve göreneklerini saygıyla karşılamışlar hem de kendi gelenek ve göreneklerini devam ettirmişler. Dolayısıyla dönemin modası neyse bütün yapılar, sinagoglar ona göre yapılmış. Örneğin dönemin Avrupa’sında Arnuvo mimarisi modaysa sinagoglarda da aynı tarz mimari kullanılmış. O çerçevede Yahudilerin katkısından ziyade mevcut akımın uygulanması yönünde destekler olmuş. Ama Yahudileri sadece mimarlıkla sınırlamamak gerekir. Çünkü Yahudiler İspanya’dan geldiklerinde bilimi de beraberlerinde getirdiler. Örneğin Türkiye’nin ilk şehir planlamacısı Aron Angel adlı bir Yahudi’dir. Kamondo Ailesi Bankalar Caddesi (Voyvoda Caddesi) üzerindeki Kamondo Merdivenleri’ni yapmışlar. Bu çok önemli bir katkıdır çünkü o zamana kadar hizmet için sebil, çeşme tarzı yapılar yapılırken bu aile iki sokağı birbirine bağlayan merdivenleri yapıyor. Padişahların bir kısmı başhekim olarak sadece Yahudi doktorlarla çalışmıştır.


YAHUDİ KÜLTÜR TURLARI

Şimdiki Yahudi kültürünü mevcut haliyle tanımak için sizce günümüz İstanbul’unda ve Türkiye genelinde nereleri gezmeli?

Balat görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Ardından Hasköy geliyor ki geçmişte orada da çok ciddi bir Yahudi nüfus yaşıyordu. Karaim Yahudilerinin o bölgede sinagogları olduğunu söyleniyor fakat benim bugüne kadar gitme şansım olmadı. İlginç bir şey daha söyleyeyim; Karaköy’ün adı Karaim Yahudilerinden geliyor. İstanbul’un ardından gidilecek ikinci büyük şehir İzmir. İzmir’de de çok güzel sinagoglar bulunuyor. Bunların dışında Bursa ve Antakya var. Antakya tüm dinlere kucak açmış, hoşgörünün en fazla olduğu şehir. Hatta Hıristiyanların kendilerini Hıristiyan olarak adlandırdıkları ilk yer Antakya. Bu nedenle Antakya’nın da mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri olduğunu düşünüyorum. Yahudilerin izini sürebileceğimiz şehirlerden bir tanesi de Gaziantep. Gaziantep Sinagogu restore edildi ve muhtemelen kültür merkezi olarak kullanılacak.

Jewish Cultural Heritage adı verilen kültür turlarından bahsettiniz. Avrupa’da düzenlenen Jewish Quarter gibi turlar İstanbul’da da var mı?

 İstanbul’da özel turlar yapılıyor. Master Card ile de ‘Paha Biçilemez İstanbul’ adını verdiğimiz ortak bir projemiz var. Mayıs ayındaki turlar Fener -Balat- Haliç’te yapıldı. Yahudi bölgesi olarak ilk akla gelen yer Balat. Balat geçmişte çok önemli bir Yahudi yerleşim merkeziydi. İsrail’in kurulduğu 1948 yılına kadar bu önemini korudu. Hatta Balat Or Ahayim Hastanesi’nin de orada kurulması bir tesadüf değil.

Tura İstanbul’un en eski sinagoglarından biri olan Ahrida Sinagogu ile başlıyoruz. Sonra oradaki Çıfıt Çarsısı’nda dolaşıyoruz. Çarşının içinde Makedonyalı Yahudilerin geldikleri bölgenin adını verdikleri Yanbol Sinagogu var. Daha sonra misafirlerimi Edirnekapı’da bulunan İştipol Sinagogu’na götürüyorum. Bu sinagog İstanbul’daki yegâne ahşap sinagog ve çok sıra dışı bir yer. Tam karşısında da üç tane muhteşem ahşap bina bulunuyor. Binaların her birinin altında Davut’un Yıldızı görülüyor. Bu da o eski güzel kozmopolit günlerden kalan bir sembol. Biraz ileride Kastorya Sinagogu var. Ana cadde üzerinde Selanik Sinagogu vardı ancak çatısı çöktüğü için çok kötü durumda. Daha sonra Şişhane’de Neve Şalom Sinagogu’na gidiyoruz çünkü Şişhane’de de eskiden büyük bir Yahudi nüfusu yaşamış.  Neve Şalom’dan sonra farklı Yahudi kültürlerini görmek için Aşkenaz Sinagogu’na uğruyoruz. Ardından Şişli’de bulunan Bet İsrael Sinagogu’na gidiyoruz. Bazen Eminönü’nde Hamdi’nin yanında bulunan Levi isimli kaşer lokantasına gidip yerel Yahudi lezzetlerini tadıyoruz. Yaklaşık bir gün içerisinde şehirdeki önemli yerleri görebiliyorsunuz.  Bir de günümüzde Yahudilerin sık gittiği yerlerden biri olduğu için Ortaköy’deki Etz-Ahayim (Yaşam Ağacı) Sinagogu’na gidiyoruz. Baktığınızda orada da çok küçük bir alanda sinagog-kilise ve cami üçgenini görebiliyorsunuz.

Bu topraklar birçok farklı uygarlığa ve etnik gruba ev sahipliği yapmış. Hem Türkiye hem de İstanbul çok kozmopolit bir yapıya sahipmiş ve bu yapıda Yahudilerin çok önemli bir rolü olduğuna inanıyorum. Keşke o kozmopolit yapı devam ettirilseydi. Bunlar bize çok büyük zenginlik olarak dönerdi. Onun için mevcutları mutlaka muhafaza etmemiz gerekiyor.

Turlarınıza katılan Yahudi grupların özellikle gitmek istedikleri, ilgilerini çeken yerler var mı?

ABD’li Yahudiler geldiklerinde zaten klasik turlarını yapıyorlar. Topkapı, Sultan Ahmet, Ayasofya, Yerebatan, Kapalı Çarşı, Mısır Çarşısı, Boğaz turu ve Dolmabahçe’yi kapsayan bir turları oluyor. Bunun yanında Yahudi kültürünü görmek için de sinagogları geziyorlar. Bu konuda cemaat bize çok yardımcı oluyor. Gittiğimizde hiçbir sorunla karşılaşmıyoruz. Dolayısıyla onlar da kendi dinlerinin izlerini ülkemizde görme şansına sahip oluyorlar.

Yahudi turistlerle Türkiye’de yaşadığınız ilginç bir anınız var mı?

ABD’den Yahudi bir bayan tanıdığım geldi. Babası Çorluluymuş, bu sebeple Çorlu’ya gitmek istedi. Benim de çocukluğumun geçtiği yer olduğu için birlikte gittik. İlk önce Yahudi mahallesinde dolaştık. Arkadaşlarını aradık. Ne yazık ki bir kısmı İstanbul’a gelmiş, bir kısmı da İsrail’e göç etmiş. Özellikle 1970 yılından sonra da Çorlu’da Yahudi nüfus kalmamış. Misafirimle birlikte sinagoga gittik ve orada yapılan değişiklik çok hoşuma gitti. Şöyle ki Yahudi Cemaati gittikten sonra sinagogu camiye çevirmişler ama caminin adını ‘Havra Camii’ koymuşlar. Bu çok yaratıcı bir şey. Kapadokya’da da buna benzer Kilise Camii vardır.

Keşke geçmişin hoşgörülü tavrı günümüzde de devam etse. Çünkü insanlar bazen neye karşı olduklarını bilmeden muhalefet yapıyorlar. Problem de oradan kaynaklanıyor. Sürü psikolojisi içinde hareket ediliyor. Madem Yahudilerden nefret ediliyor ve benim de etmem lazım gibi bir bakış açışı oluşuyor. İyi de bir bak neden nefret ediyorsun, bunun sebebi ne bir araştır. Bir temele oturt bu nefretinin sebebini.

Biz hanımefendiyle biraz daha dolaştık ve aile mezarlığına gitmek istediğini söyledi. Biz de yerel halka Yahudi Mezarlığı’nın yerini sorduk ve Çorlu çıkışında, Çerkezköy’de binaların içinden arkasında bulunan alanda olduğunu öğrendik. Misafirim 65 yaşlarında bir bayan, ben de daha o zaman 30’lu yaşlarımdayım. Bize tarif edilen binadan içeri girdik ve ilerlemeye başladık. Bir gariplik var çünkü içeride sadece erkekler var ve herkes bize bakıyor. Sonradan öğrendim ki orası Çorlu geneleviymiş. Mezarlığa giden yol genelevin içinden geçiyormuş ve kimse de bunu bize söylememiş.

Yurt dışındaki gezilerinizde Yahudi kültürüne ait ilginç şeylerle de karşılaşmışsınızdır mutlaka.

ABD’nin en güçlü Yahudi lobisi AIPAC’in turlarını yapıyorum ve onlarla daha önce Yunanistan, Kıbrıs, İsrail ve Azerbaycan’a gittim. Hatta Azerbaycan’da çok şaşırdım çünkü orada Bakü’den birkaç saat uzaklıkta Quba diye bir bölge var. Ortasından nehir geçiyor; nehrin bir tarafı Yahudi mahallesi diğer tarafı Müslüman mahallesi. Yahudiler kültürlerine çok iyi bir şekilde sahip çıkmışlar. İnanılmaz güzellikte sinagoglar var. Günümüzde orada yaşayanların çoğu Moskova’ya göç etmişler fakat doğdukları yeri unutmamışlar ve yaşadıkları yere sahip çıkmaya devam etmişler. Hatta gelip düğünlerini orada yapıyorlar. Bölgede kültürler öyle güzel iç içe geçmiş ki Yahudilerin Azerbaycan’daki düğün salonlarının adı ‘Şadlık Sarayı.  Ruhu şad olsun diye bir laf vardır bizde. Şad mutluluk demektir. Düğün salonun adı da bundan yola çıkılarak ‘Şadlık (Mutluluk) Sarayı’ olmuş.

 

 

1 Yorum