Son filmi 66. Cannes Film Festivali’nde gösterilen belgesel ustası Claude Lanzmann ile Jüri Başkanı Steven Spielberg’in tarihi buluşması festivalde olay yarattı. Lanzmann’ın ‘Schindler’in Listesi’ filmi için suçladığı Spielberg, sessiz kalmayı tercih etti.
Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın hayat arkadaşı Valerie Trierweiller, Fransız Kültür Bakanı Aurélie Filipetti ve birçok Fransız yönetmenin hazır bulunduğu bir galada, Claude Lanzmann’ın son filmi ‘Haksızların Sonuncusu/Le Dernier des İnjustes’ün dünya prömyeri Festival Sarayı’nın tıklım tıklım dolu salonunda yapıldı.
Cannes Film Festivali Genel Direktörü ve Seçici Kurul Başkanı Thierry Frémaux, sanatını anlattıktan sonra, 87 yaşındaki belgesel ustasını sahneye davet etti.
“Dün akşam kendisini Spielberg ile sohbet ederken görmek çok ilginç bir görüntü teşkil ediyordu” diyen Frémaux, tabii ki sohbetin içeriğinden bahsetmiyordu. Zira Lanzmann, Festival Başkanı Gilles Jacob’a Carlton’da bir gece önce verdiği davette karşılaştığı Spielberg’e acımasız davranmış, kendisinin ‘Schindler’in Listesi’nde senaryonun merkezine bir Alman’ı yerleştirmesine içerlediğini söylemişti. Steven Spielberg kendisini eleştiren meslektaşını bütün kibarlığı ile dinlemiş, tebessüm etmekle yetinmişti.
Lanzmann ise gazetecilere, “Bu filmi eleştiren ender insanlardan biriyim. Spielberg’in bir Alman’ı yüceltmesini hiçbir zaman affetmeyeceğimi yüzüne karşı da söyledim. ‘Schindler’in Listesi’ filminde verilen mesajla da mutabık değilim. İyi bir öykü anlatıcısı olarak takdir ettiğim Spielberg’in bu filmdeki seçimini yanlış buluyorum. Kendisine sarıldığım için fikrimi değiştirdiğimi sanmayın. İnsanları yanlış yönlendirdiği için Holokost ile ilgili bu tür filmlerin yapılmasını yanlış bulduğumu her ortamda söyledim. Yahudiler gaz odalarında can verdiler. Birkaçını kurtaran bir Alman’ın öyküsü gerçekleri değiştirmiyor,” dedi.
Kendisine ‘Haksızlıkların Sonuncusu’nu yapmak için niye 38 yıl beklediği sorulduğunda Lanzmann, “Herşeyin zamanı var. Daha anlatacak çok şeyim var. Allah’a şükür henüz mezarda değilim,” cevabını verdi. Lanzmann filminin Cannes’da yarışma dışı gösterilmesini ise şu şekilde izah ediyor: “Yarışma filmleriyle aynı sıklette boks yapmıyoruz.”
Şubat ayında Berlin Film Festivali’nde kariyerinin tamamı için Altın Ayı ödülü alan, gazeteci-yazar-sinema adamı Claude Lanzmann’ın son filmi ‘Haksızlıkların Sonuncusu/Le Dernier des Injustes’ Cannes’da yarışma dışı gösterildi.
Holokost’u sinemaya en iyi yansıtan yönetmen olarak tanınan Claude Lanzmann, Terezin Kampı Yahudi Konseyi Başkanı, Viyana Hahambaşı’sı Benjamin Murmelstein ile 1975’te Roma’da yaptığı söyleşileri bu son filmine aktardı. Belgesel; dönemin arşiv görüntüleri, olayların geçtiği yerlerde, Terezin’de yapılan çekimler ve Murmelstein’ın anlattıklarıyla harmanlanarak hazırlanmış.
Dokuz buçuk saatlik ‘Shoah’, beş saatlik ‘Tsahal’dan sonra üç saat 40 dakikalık ‘Le Dernier des Injustes’ yönetmenin en uzun üçüncü filmi oluyor.
II. Dünya Savaşı’nda Nazi işgali altındaki Terezin Toplama Kampı’nın, İsviçreli bir Kızılhaç mensubu tarafından ‘Modern bir Yahudi gettosu’ olarak gösterilmesi üzerine, Claude Lanzmann Terezin’de herkesin mutlu olduğu, Yahudilerin müzik icra edip, konser dinlediği, konforlu yemekhanelerde yemek yediği bir dinlenme kampı olduğunu gösteren dönemin Alman propaganda arşiv görüntülerinin bir sahtekârlığı yansıttığını ispat etti.
Murmelstein, Naziler tarafından temerküz kampında Yahudiler arasındaki düzeni sağlamakla görevlendirilmiş. Düşmanla işbirliği yapmakla suçlanan Murmelstein 1946 yılının Aralık ayında yargılandığı Çek mahkemesinde aklanmış.
Belgesel, Avusturya’nın 1938’de Nazilerin işgalinden sonra, Roma ile Viyana arasında mekik dokuyan Murmelstein’ın Adolf Eichmann ile yedi yıl boyunca yaptığı mücadele süresinde 121.000 Yahudi’nin göç etmesini sağladığını anlatıyor.
Hitler, Prag yakınlarındaki Terezin’i ‘Yahudilere verilmiş şehir’ ilan etmişti. Adolf Eichmann’ın dünyaya ‘model getto’ olarak sunduğu, Almanları şirin insancıl gösterme çabası Murmelstein tarafından sahtekârlık olduğu kanıtlanmış.
Adolf Eichmann’ın Kudüs’teki duruşmasında kendisinin sadece verilen emirlerin uyguladığı savunmasının gerçeği ifade etmediğini kanıtlayan Murmelstein, söyleyişinde Eichmann’ın şeytanın kendisi olduğunu söylüyor.
Müthiş bir hafızaya, olağanüstü bir hitabet sanatına, ironik bir mizah gücüne sahip Murmelstein, yaşadıklarını anlatırken inandırıcılığıyla izleyicileri etkiliyor.