Gazetemiz yazarlarından, kiminiz için davetlerinizdeki konuşmaların ya da özel şarkıların yaratıcısı, kiminiz için kitaplarını başucundan ayırmadığınız bir şair, kiminiz için ise yağlı boyaları duvarlarınızı süsleyen bir sanatçı... İkinci kişisel sergisi ‘Bambaşka’yı konuştuk Miryam Şulam ile sizler için
Resim ve şiir… Düne kadar iki ayrı yol iken Miryam Şulam için, bu sergi ile birlikte bir araya gelmiş, “ben buradayım” diye biraz da kitch bir şekilde bağıran resimlerin üzerini dantel dantel bir gizemin ardına saklamakta; bu arada da eserin ardındaki gizli mesajı izleyiciyi kimi zaman resme sadece bakmakla bırakmayıp, aktif olarak resimle bütünleşen, yazıları okumaya zorlayarak, ardındaki gizemli mesaj hakkında izleyiciyi bir şekilde yönlendirmekte. “Bu yönlendirme yine de çok kişiye özel bir şey. Kişi senin gibi yazıya önem veriyorsa o yazıyı okuyacaktır. Ben de yazıya önem veriyorum dolayısıyla okunursa sevinirim. Okunmazsa üzülmem, çünkü estetik katıyor, okunmadan da çok güzel duygular katabiliyor insana. İçinden bir şey seçiyorsun, gözün neye odaklanıyorsa, onu görüyorsun. O bile insanı etkileyebilir. Ve baktığında yazıların birçok anlamı olabilir. Ben, birçok anlamını birden düşündüm yazarken, ama bu izleyicinin bakış açısına çok bağlı bir şey.”
İki aşkını, resim ve şiir aşkını evlendirdiğin “Bambaşka”da aşk var. Ama aşkta ne var?
Aşk’ta yaşam var. Yaşamda da aşk var bence. Bence aşksız yaşam olmaz. Yaşam olmadan aşk zaten olmaz. Yaşadığın, nefes aldığın sürece aşk var. Tabii bunun farkındalığını yaşamak güzel. Mesela kimisi de aşksızım diye düşünür, ben buna çok şaşırırım. İlla bir sevgiliden bahsetmiyorum, ben hakikaten her şeyi aşkla yaparım. Dostluğum da benim için aşk, öyle sarılırım, öyle öperim insanları. Her şey var aşkta. Ve aşk, kendini bulduğun yerde yaşanır bence. Kendi içinde isen aşk var. Aşk’ı hissedebilmek için bir şeyle birleşmek lazım. Bir duygusunu hissetmek lazım.
Sergide de Aşk var. Aşk dışında gizli bir sürü ögeler var...
Sanat benim seçmiş olduğum bir yaşam tarzı. Sığındığım kendi dünyam. Tamamen bana ait. İçine bütün diğer dünyamı da katıyorum ama yine de aslında, çok açık seçik, çok samimi olmama rağmen hiç kimsenin bilmediği, duymadığı herkesten gizlediğim bir dünya vardır içimde. Bir şekilde bu sanatla hem bir görünen var: aşk, tutku gibi. Bir de görünmeyen, çok gizli benim dünyam var. Benim o dünyam insanlara nasıl yansıyor bilmiyorum ama sanat bana bir terapi gibi geliyor. Kaçış değil, bir arayış daha çok. Kendimde sürekli bir arayış var.
Neyi arıyorsun?
Ben yaşama hep anlam katarım, hep güzelliği arıyorum. Hep sevdiğim şeyleri yapmanın peşindeyim. Sevmediğim, iyi hissetmediğim hiç bir şeyi yapmam. Tam tersine yaptığım her işi heyecanla, aşkla yaparım. Kendimle barışık olmadan, kendimle mutlu olmadan başkasıyla bir şey yaşayamam ya da bir objeye aşkla bakamam ki. Bakıyorum, çünkü o his zaten bende olan bir şey, ama yansıtıyorum. Bir kolye ile bir aşk yaşayabiliyorum. Verdiği bir anlam vardır, bir hediyedir ya da hediye ediliş şekli vardır. Ve o kolye değersiz bir şey olabilir ama benim için aşktır.
Miryam Şulam’ın her resimde, her şiirde gerek yaratırken gerek sonucunda, her dostuyla iletişiminde, her yaptığında tutkuyla dolu bir aşk olduğu, başkalaşmayı fark edip bizlere sunduğu, resmi şiirleriyle yoğurup dönüştürdüğü, gizemi buram buram izleyiciye sunarken, açık olanı gizlediği, Bambaşka sergisini 2 Haziran’a kadar 4.Levent Tenis Kulübü’nde izlemek mümkün. Kim bilir belki de ziyaretinizde Miryam’a rastlayıp, onunla bambaşka bir sohbete dalmanız da mümkün.