Geçtiğimiz haftasonu, yetişkin hayatımda yaşadığım en ilginç haftasonlarından birisiydi. Sanırım herkes için bu geçerliydi. Buluşmalarda, yenilen yemeklerde, toplantılarda tek konu buydu. Çok da doğaldı sanırım; zira Türkiye, Cumhuriyet’in ilan edilmesi de dâhil tarihinde ilk defa direniyor, aksiyon alıyor ve bir şeylerin değişmesi (daha doğrusu değişmemesi) için sesini duyurmak istiyordu.
İşyerinde bir arkadaşım, haftasonu Çorlu’da yaşayan ailesinin pazar akşamı kendilerini aradığını ve hiçbir şey yokmuş gibi konuşup telefonu kapadığından bahsetti. Ana akım medyanın bağımsızlığını yitirmesinin ne gibi sonuçlar duyurabileceği ile ilgili ilginç bir sosyal deney sayılabilecek bu örnek, sanırım orijinali Gezi Parkı direnişi öncesindeki ayaklanmalardan birinde ortaya çıkan aşağıdaki söylemi doğrular nitelikte; ‘Next revolution will not be televised, it will be tweeted – Gelecek devrimi televizyonlardan değil Twitter’dan öğreneceğiz.’
Her kullanıcının katılımcı, her katılımcının bir muhabir olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Geçtiğimiz günlerde Chicago Sun Times gazetesinin fotografçılarını işten çıkaracağı ve muhabirlerinin bundan sonra fotoğraf için iPhone 5 kullanacakları haberi vardı. Cuma ve cumartesi günü Twitter, Facebook ve sosyal medya resmen çıldırmış gibiydi. 10 dakikada bir kontrol ettiğiniz telefonunuz veya bilgisayarınızda, içgüdüsel olarak 10 dakikalık olan ‘post’ edilmiş olan mesajları hızlıca yukarı sürükleyerek daha güncel (10 dakikadan daha güncel ne demekse) haberlere mesajlara ulaşmaya çalıştık.
Gelelim işin bela kısmına; aynı meydanlara çıkıp pasif direniş, apolitik duruş ve sessiz protesto sergilemek isteyen binlerin arasındaki ayrık otu gibi çıkıp tansiyonun yükselmesine katkıda bulunan provokatörler gibi, İnternet’te de provokasyona girişip yalan ama ilgili görünebilecek fotoğrafları gerçekmiş gibi paylaşan kullanıcılar yüzünden bir bilgi çöplüğü yaşandı. Örneğin, Avrasya Maratonu’nda çekilen bir görüntünün cumartesi sabahı köprüden yürüyerek geçen göstericiler gibi lanse edilmesi ve bu fotoğrafların yüz binlerce takipçisi olan ‘İnternet Fenomenleri’ tarafından da paylaşılması, evlerinde zor tutuldukları iddia edilen yüzde 50’nin alay konusu oldu, kredibilitesini yitirdi. Gerçek olan ve gerçek olma olasılığı yüksek olan birçok görüntü de kaynadı gitti. Yandex, eylemler sırasında güzel bir iş çıkardı; Onedio da sosyal medyadaki hesapları vasıtasıyla topladığı görsel medyayı galerilerde toplayarak güzel bir kaynak görevi gördü.
Bu bilgi kirlenmesine ikinci bir önemli örnek de ‘fake’ hesaplar. 3 Haziran Pazartesi günü Başbakan’ın yurt dışı gezisi öncesinde kendisine soru soran Reuters muhabirini çoğunuz okumuşsunuzdur. @jandeniz isimli Twitter hesabındaki sabah saat 09.30 itibarı ile 121 olan takipçi sayısı 24 saat içerisinde 99.000’e ulaşmıştı. Buraya kadar şaşılacak bir durum yok, şaşılacak durum ise o saate kadar tek bir hesabı bulunan ilgili kullanıcının, isminin değişik versiyonları, farklı noktalama işaretleri ile benzerlik kazanılmaya çalışılmış yaklaşık 20 tane farklı Twitter hesabı daha yaratılmış olması ve bir o kadar takipçinin de bu hesapları takip etmeye başlamaları idi. Sosyal medyanın en sevilen ve takip edilen, 2-3 gündür neden hiç yazı yazmadığı merak edilen Yılmaz Özdil’in Facebook’daki kendi adına açılan ve ne paylaşıldığını bilmediğinden dolayı kapatmak için davalar açtığı hesapları eminim sizler de okumuşsunuzdur. Her bilgi, yorum, haberde olduğu gibi, her gördüğüne inanan değil, gördüğünü özümseyebilen, duyarlı, zeki, mantıklı nesiller olmamız ve yaratmamız dileğiyle…