Bir Yahudi için ‘inanç’ onu var eden, güçlendiren, sağlam bir kişilik kazandıran, ileriyi görmesini sağlayan, huzur veren, kendi cemaatinde dayanışma yaratan çok önemli bir ruhanî değerdir... Stella Suberman’ın kendi ailesini tanıtmaya yönelik yazdığı Yahudi Dükkânı adlı romanda, Yahudiliğin kendine özgü bazı değerlerini görüyoruz
Yahudi her yere yabancıdır (Kitaptan)
Yahudiler tarih boyunca kendi topraklarından kovulmuş, ezilmiş, horlanmış, işkencelerden geçirilmiş, soykırımlar yaşamış bir halktır. Şimdilerde devlet kurmanın verdiği huzurla yaşamaktalar. Yahudi her yere yabancıdır sözü, roman boyunca dolaylı yoldan karşımıza çıkıyor.
Bir Yahudi için öncelik dinî inancıdır, gelenekleridir.
Günlük yaşamda ticarî beklentisi, sosyal yapısı, toplumsal ilişkileri daha sonra gelir. Bir Yahudi için ‘inanç’ onu var eden, güçlendiren, sağlam bir kişilik kazandıran, ileriyi görmesini sağlayan, huzur veren, kendi cemaatinde dayanışma yaratan çok önemli bir ruhanî değerdir... Stella Suberman’ın kendi ailesini tanıtmaya yönelik yazdığı bu romanda, Yahudiliğin kendine özgü bazı değerlerini görüyoruz.
Doğu Avrupa’dan ayrılmak zorunda kalan aile kendini bir gemi yolculuğu ile Amerika’da bulur. New York’ta kısa bir süre kalırlar ve son durak Tennessee’dir. Burada küçük bir kasaba olan Concordia’da mütevazı bir yaşam başlar. Ancak bu zorlu geliş sürecinde bile Yahudiliğin önemi, tüm yaşananlar dinsel bir pencereden gösteriliyor. Okur bu anlatının arka planını görebilirse, okuduğu bu romandan çok fazla şey öğrenecektir...
Baba Avram Plotchnikoff ismini yeni coğrafyaya uygun olması için zorunlu olarak değiştirir. O, Aaron Bronson olmuştur. İsmin değişimi, coğrafyaya uyum sağlamak, para kazanmak amacıyla farklı görünmeye çalışmak... Bunların hepsini yaşamak Bronson ailesi için hayli zahmetli olmuştur.
Bronson ailesi güç koşullarda kendi dükkânlarını açarlar: ‘Bronson’ın Ucuzluk Dükkânı’ Burada manifatura ağırlıklı bir iş yapacaklardır. Dükkânın açılmasıyla birlikte çevrede geniş bir müşteri potansiyeli oluşur. Ancak toplumda ‘ezilmişlik’, ‘hor görülmek’ gibi duyguların öne çıktığını belirtmeliyiz. O dönemde zenciler ikinci sınıf insan muamelesi görüyordu. Neredeyse hepsi köle, boğaz tokluğuna çalıştırılan birer insan müsvettesi idi... Bronson’lar ise benzer duyguları tattıkları için zencilerle iyi ilişkiler kurarlar. Ayırımcılık yapmazlar! Yine o dönemde hayli etkin olan, Ku Klux Klan örgütü ile bazı sorunları olur.
Yahudiliğin roman içinde doğrudan bir tanıtımı, etkisi, öne çıkarılması yok. Bunun yerine dinlerin (Yahudilik ve Hıristiyanlık) bazı karakterlerin üzerinden yansıtılması söz konusu. Nitekim anne Reba dinine çok bağlı, geleneklerine son derece sadık bir kadındır. Yakın çevredeki Hıristiyan kadınlar ile arada bir ağız dalaşı yapar, onlarla yaşadıklarını içine atar, sürekli bir bunalım halindedir. Aaron ise tam tersine ticareti sevmektedir. Bu iki karakterin farklılığı, her ikisinin de dostlarına karşı olan tutumları, kendi dinlerine bağlılıkları okuru etkileyen bir dille yazılmış.
Romanda eşya insan ilişkisi
Romanda eşya-insan ilişkisinin boyutlarını gözlemliyoruz. Alain Robbe-Grillet’in roman anlayışına uygun bölümler olduğunu imleyelim. “Bardağı ağzına götürdüğünde bir parmak gözüne girmesin diye kaşığa dolanmıştı. s/55 – Gerçi kızıl kestane tırabzanlar zımparalanmış ve verniklenmişti ama yine de sivilce gibi kabarcık dolu, pürüzlüydü. s/151” Yazar kahramanların bilinç akışında oynamalar yaparak, insan-eşya birlikteliğini, malın ve ticaretin insan yaşamındaki önemini dile getiriyor. Bir nesnenin yapısından ziyade o nesneyi var eden anlayışın ve sonucun itelemesiyle edilgen bir kulvarın kapılarını aralıyor. Orada Yahudiliğin içine kapanık, dış dünyadan kopuk, ancak bunu kırmak için türlü çareler arayan bir ailenin inişli çıkışlı öyküsünü okuyoruz. Belirli bir zaman geçtiğinde, çocukların çevreleriyle olan ilişkileri değişmeye başlar. Genç kuşak ile eskiyi yansıtan geleneksel kuşak arasında sert tartışmalar yaşanır. Miriam bir Hıristiyan erkeğe âşık olmuştur. Teyzeler ve anne hep birlikte kendi dinsel pencerelerinden bu olayı yorumlar, keskin bir bakış açısı yaratırlar. Çocukların kişisel zevk ve tercihleri değişir, büyükler ile aralarındaki sınırlar genişler, başkalaşır. Ancak yine de temeldeki Yahudilik inancı ve duygusu değişmez!
Aileyi oraya bağlayan, dinsel değerler, ruhaniyet ya da bir maneviyat değildir. Yazar bunu mükemmel bir biçimde kahramanlarını yaşadıkları bölgeyle ve yaptıkları ticaretle örtüştürüyor. Bakın önemli bir gerçeğin altını çizerek neler söylüyor. “Eğer Concordia babam için bir yuva olmuşsa bundaki en büyük etken dükkânımızdır. s/369” Bunun anlamı nedir? Yazının başındaki tümceyi anımsayalım. “Yahudi her yere yabancıdır” Evet, yazar bu gerçeği karşımıza getiriyor. Bir Yahudi için kendi kutsal topraklarının dışında olan her coğrafya, her bölge, oturduğu ve doğduğu her yer, ne kadar güzel ve verimli olursa olsun kendi öz toprağı değildir. Bunun anlamını çok ciddi olarak düşünmek gerekiyor. Bizce romanın en önemli mesajı budur...
Bu romanı okumak için bekler ya da ismine bakıp daha sonra okurum derseniz, Yahudiliği içten, samimi, âdeta dipten gelen güçlü bir sesle yansıtan önemli bir romanı gözden kaçırırsınız. Bizden söylemesi... Bir kadın duyarlılığıyla yazılsa bile, dinler arası temeldeki bazı sorunlar, yaşanılan dram, bölgenin tasviri, 1929 buhranı... Bunların hepsi romantizmden ve duygusallıktan uzak, gerçeğe dayalı, nesnel bir anlayışla kaleme alınmış.
Yazarın anlatımı son derece akıcı, lirik ve rahat okunabiliyor. Yaz mevsimini beklemeniz gerekmiyor. İyi okumalar.
Yazar kahramanların bilinç akışında oynamalar yaparak, insan-eşya birlikteliğini, malın ve ticaretin insan yaşamındaki önemini dile getiriyor. Bir nesnenin yapısından ziyade o nesneyi var eden anlayışın ve sonucun itelemesiyle edilgen bir kulvarın kapılarını aralıyor. Orada Yahudiliğin içine kapanık, dış dünyadan kopuk, ancak bunu kırmak için türlü çareler arayan bir ailenin inişli çıkışlı öyküsünü okuyoruz.