Artsa da yetmiyor artmasa da!

...sadece Amerika Birleşik Devletleri’nde her yıl israf edilen 40 milyon ton gıda, gezegendeki tüm aç insanları doyurmaya yetiyor aslında. Amerika’da ziyan edilenlere Avrupa’dakiler eklendiğinde, Afrika ve Asya’da açlık çeken herkesi dört kere besleyebilecek kadar gıda çöpe atılmış oluyor

Çevre
3 Temmuz 2013 Çarşamba

Talya ENRİQUEZ ROMANO

 

Yaz mevsimi, güneş ve denize olduğu kadar birbirimize de merhaba deme mevsimidir.. İlkbaharın başından itibaren bireysel sabır ve çabayla sürdürülen ‘bikini rejimleri’, yazın gelişiyle birlikte yerini kalabalık gruplarda yenen yemeklere bırakır. Kimilerimiz Büyükada veya Burgazada’da rakı-balık sofralarında kadeh tokuştururken, kimilerimiz ise Çeşme’de mangalda pişen etlerin kokusunu içine çekerken masadaki yemek çeşitliliğine hayran kalır. Her seferinde “bu kadar çok yemek nasıl yenecek, nasıl bitecek” diye kendi aramızda konuşurken, içeriden annelerimizin tanıdık cümlesi duyulur  “se no sovra, no abasta!” Türkçesi, “artmazsa yetmez!”

Eğer annelerimizin yıllardır söylediği bu Ladino deyiş doğruysa; bu cümlenin tersi de doğru olmalı-yani “artınca yetmeli” öyle değil mi? Ne yazık ki öyle değil. Dünya çapında bir milyar insan obeziteyle mücadele ederken, bir milyar insan açlıkla savaşıyor. Her gün beş yaşından küçük 20 bin çocuk, yani Türkiye’deki toplam Yahudi nüfusu kadar çocuk açlıktan ölüyor. İşin en acıklı yanı ise; sadece Amerika Birleşik Devletleri’nde her yıl israf edilen 40 milyon ton gıda, gezegendeki tüm aç insanları doyurmaya yetiyor aslında. Amerika’da ziyan edilenlere Avrupa’dakiler eklendiğinde ise, Afrika ve Asya’da açlık çeken herkesi dört kere besleyebilecek kadar gıda çöpe atılmış oluyor. Yani dünya çapında tarlalarda üretilen gıdalar artsa da, yemekler bir türlü yetmiyor!

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)’nun verilerine göre, her yıl 1,3 milyar ton gıda israf ediliyor.  Başka bir deyişle, dünyada üretilen tüm gıda miktarının üçte biri tarladan soframıza gelmek yerine çöpe gidiyor. Boşa atılan sadece yiyemediğimiz yemekler de değil; gıda üretimi için gerekli olan tüm doğal kaynaklar. Dünyadaki tatlı suyun yüzde 70’i tarımda kullanılıyor. Mesela bir litre süt üretebilmek için 1.000 litre, tek bir hamburger köftesi için 16.000 litre suya ihtiyaç duyuluyor. Bu bağlamda, her sene gıda kayıplarına bağlı olarak milyonlarca litre su boşa harcanıyor. Ziyan edilen gıdaların çevreye olan olumsuz etkileri bununla da sınırlı kalmıyor. Tarımsal gıda üretimine bağlı karbon emisyonları, küresel ısınmayı artıran sera gazlarının yüzde 30’unu oluşturuyor.

Boşa harcanan doğal kaynaklar nedeniyle yaşanan ekolojik kaybın, ekonomik değeri de hayli ürkütücü. FAO tahminlerine göre, gıda israfına bağlı ekonomik kayıp sanayileşmiş ülkelerde 680 milyar dolar, gelişmekte olan ülkelerde ise 310 milyar dolar düzeyinde. Yani her yıl ülkelerin, eğitim, sağlık ve diğer sosyal hizmetlere harcayabilecekleri toplam bir trilyon dolar çöpe atılıyor. İlginç olan ise; bu durumun ekonomik etkileri farklı olmasına rağmen, israf edilen gıda miktarının iki grupta da neredeyse aynı olması. Küresel gıda kaybının 670 milyon tonu gelişmiş ülkelerde, 630 milyon tonu ise gelişmekte olan ülkelerde yaşanıyor.



GIDA İSRAFI NASIL AZALTILIR?

Gıda israfını azaltacak çözümleri bulmak için, öncelikle sorunun nereden kaynaklandığını anlamak gerekiyor. Gelişmekte olan ülkelerde kayıplar genellikle üretim aşamasında yaşanırken, gelişmiş ülkelerde sorun çoğunlukla tüketiciler nezdinde ortaya çıkıyor. Hasat sırasında yaşanan kayıpları azaltmak için ilk adım modern tarım tekniklerini kullanmaktan geçiyor. Hasat sonrasında ise, gıdaların tarladan pazara götürülürken ziyan olmaması için özellikle az gelişmiş ülkelerde düzgün yolların ve çiftçiler için uygun fiyatlı toplu taşıma hizmetlerinin varlığı büyük önem taşıyor. Son aşamaya gelindiğinde, gıdalar tüketiciyle buluştuğu marketlere ulaştırılırken; dayanıklılıklarını artırmak için ürünleri iyi ambalajlamak gerekiyor.

Gelişmiş ülkelerdeki gıda israflarının ise, genellikle tedarik zincirinin son halkası olan tüketicilerden kaynaklandığı görülüyor. İngiltere’de üretilen sebze meyvenin yaklaşık yüzde 30’u raflara yerleştirilemeden süpermarketlerin ‘kozmetik’ standartlarına uymadıkları- mesela elmalar yeterince yuvarlak veya kırmızı görünmedikleri-için reddediliyor. Benzer bir şekilde, rafta bir iki gün durduktan sonra üzerlerinde kahverengi noktacıklar oluşmaya başlayan muzlar, hala yenebilecek durumda olduğu halde, ‘satılamayabilir’ kaygısıyla direkt çöpe atılıyor.

TÜKETİCİ ALIŞKANLIKLARI

Süpermarketlere ek olarak, tüketicilerin de gıda israfına neden olan alışkanlıklarını dikkatle incelemek gerekiyor. Avrupa Birliği genelinde yapılan araştırmalar, gıda israfının en büyük sorumlusunun yüzde 42’lik oranla tüketiciler olduğunu gösteriyor. Peki nasıl oluyor da, tüketiciler kendi istekleriyle aldıkları gıdaların bir kısmını evde çöpe atıyor? Sorunun cevabı, modern toplumların değişen alışveriş alışkanlıklarında yatıyor. Bundan sadece 20-30 sene önce, her sabah çarşıya pazara gidilir, o gün hangi sebze meyve tazeyse o günkü öğünlere yetecek kadar alınırdı. Yıllar içinde şehir merkezlerindeki manavların yerini, ancak arabayla ulaşılabilen uzak yerlerdeki büyük hipermarketlerin alması, tüketicilerin alışveriş alışkanlıklarını değiştirdi. Her gün ‘elimizin altında’ olan gıdalar artık ancak haftada bir ulaşabildiğimiz alışveriş merkezlerinde olunca, tüketicilerde bir gidişte fazla fazla alıp depolama içgüdüsü oluştu. Fakat ne olduysa burada oldu. Aileler, alışveriş merkezlerinden torba torba taşıdıkları ürünleri buzdolabı ve kilere yerleştirirken, henüz yemeye fırsat bulamadan son kullanma tarihleri geçmiş ürünler ve çürümüş meyve sebzelerle karşılaşmaya başladılar.

DOĞRU AMBALAJLAMA

Avrupa Parlamentosu çiftçiden tüketiciye her alanda yaşanan gıda israfına dikkat çekmek için, 2014 yılını ‘Avrupa Gıda İsrafı’na Karşı Aksiyon Yılı’ ilan etti ve 2025’e kadar gıda israfını yüzde 50 azaltma hedefi koydu. Bu hedefe ulaşmak için, ilk adım Avrupa Plastik Üreticileri Birliği (EUPC) tarafından atıldı. EUPC başlattığı “Gıdanı Koru” kampanyası ile gıdaların doğru ambalajlanmasıyla gıdaların tüketim ömrünü uzatmayı ve süpermarketlerdeki gıda kayıplarını azaltmayı hedefliyor. Süpermarketlerdeki gıda israfını azaltmaya yönelik başka bir uygulama da Amerikalı organik gıda zinciri Wholefoods tarafından gerçekleştiriliyor. Wholefoods çalışanları, meyve reyonlarında çürümeye başlayan kavun ve karpuzların yumuşayan kısımlarını atıp, geri kalanları dilimleyip küçük kaplarla açık yemek bölümünde satışa sunuyorlar. Carrefour ve Metro gibi bazı diğer zincirler de son kullanma tarihi yaklaşan ürünleri indirim reyonuna koyup, tüketicilere cazip gelecek kampanyalarla satıyorlar.

GELENEKLERİMİZLE GIDA İSRAFI AZALIYOR

Gıda israfını azaltmaya yönelik olarak Sefarad Yahudi mutfağında da güzel gelenekler var. Bayram sofralarımızın vazgeçilmezi “Fritada”lar büyükannelerimizin bayat ekmekleri ve ellerinde artan sebzeleri değerlendirerek yaptığı yaratıcı lezzetlerin başında geliyor. Benzer bir şekilde, “Revandas de Parida” ile bayat ekmekler yumurta ve sütle kızartılıp, şerbetle tatlandırılarak çöpe gitmekten kurtuluyor. Kabakların içleri “Almodrote” ile börek halini alırken, kabukları da israf edilmiyor “Kaşkarikas” olarak masalarımızı süslüyor.

Bayram sofralarından, yazlıkta komşularla edilen kahvatılara değişmeyen tek şey annelerimizin “tabakta yemek bırakma, arkandan ağlar” cümlesidir. İşte küresel gıda israfının çözümü de, mutfakların kraliçelerinin bu bilge deyişinde saklıdır.  Tedarik zincirinin her aşamasında, arkamızda yemek bırakmamak için atılabilecek adımlar var. Çiftçiler sadece satabileceği kadarını üretebilir, süpermarketler meyve ve sebzelerin dış güzelliği kadar iç güzelliğini de müşterilere sunacak yaratıcı çözümler bulabilir, tüketiciler de yiyebileceği kadarını satın alabilir. El birliğiyle, gezegenimizdeki kaynakların ömrünü uzatabilir, hem de her akşam yatağa aç giren bir milyar insanın yüzünü hep birlikte gülümsetebiliriz.