70 Pencere@ Büyükada, 21 Temmuz Pazar akşamı, otuz sekiz yıldır UCLA’deki (University of California/Los Angeles) Yitzhak Rabin Hillel Yahudi Yaşam Merkezi’nin yönetici müdürlüğünü başarıyla sürdüren Rav Chaim Seidler-Feller ve eşi klinik psikolog Dr.Doreen Seidler-Feller´ı konuk etti.
Uluslararası Hillel Merkezi'nin, Yahudi geleneğine olan sevgi ile üniversitenin modern entelektüel yaklaşımını başarılı bir şekilde birleştirdiği için, Hillel Profesyonel Takdir ödülüne layık gördüğü Rav Seidler-Feller'in konferans konusu ‘Dünya Gerçekten 7 Günde mi Yaratıldı? Yaradılışa İnanan Evrim Teorisini Kabul Eder mi? Tora, Bilimi Destekliyor mu?’ idi.
Büyükada Sinagogu Rav Akaali Rav Moşe Benveniste’nin işbirliğiyle gerçekleşen konferans, aralarında Ortaköy Etz Ahayim Sinagogu Rav Akaali R.Nafi Haleva'nın da bulunduğu 75 kişilik bir dinleyici topluluğuyla İngilizce simültane tercümeli olarak gerçekleşti.
Konuşma öncesi, Büyükada Hesed LeAvraam Sinagog Yönetim Kurulu Başkan Vekili Rafael Habip, dinleyicileri karşılayıp o geceki ve gelecek 70 Pencere Büyükada faaliyetleri hakkında kısa bir bilgilendirme konuşması yaptı. Daha sonra Rav Seidler-Feller'i tanıtmak üzere Dr.Doreen Seidler-Feller'ı kürsüye davet etti. Doreen, eşinin ‘Din ve Bilim’ hakkında konuşacağını söyleyerek giriş yaptıktan sonra, eşinin yaşamı, Yeşiva yılları, derin Yahudi yaşamı ve şu an bulunduğu UCLA Hillel Merkezinde 4000 kişinin Rabi'si olarak görevini başarıyla sürdürdüğünden bahsetti.
Eşinin ardından söz alan Rav Chaim Seidler-Feller ise konuşmasının başında dinleyicilere, kendi söylediklerini sadece dinleyip kabullenmemelerini, sorular sorup fikirler üzerinde tartışmalarını rica etti.
Rav Seidler-Feller, Yahudi olmanın en zor ve aynı zamanda en keyifli yanlarından birinin, hem geleneklere sahip çıkıp onları korumak ve devam ettirmek, hem de aynı zamanda yeniliklere açık olmanın dengesini kurabilmek olduğunu söyledi.
Rakamlara, Tora’daki olayların kronolojik sırayla gerçekleşme olasılığına ve kelimelere takılmamak gerektiği, asıl önemli olanın bunların arkasındaki fikirler olduğunu vurgulayan konuk konuşmacı bize ne anlatılmak istendiğini, kendimize nasıl bir öğreti alabileceğimiz ve bunun bağlı olduğu mitsvayı anlamaya çalışmamız gerektiği üzerinde durdu. Konu ile ilgili verdiği örneklerden biri, şu an bulunduğumuz yılın 5773 olması ve bu yılların başlama noktasının; yani takvimin başlangıcının, Yahudiliğin başlangıcı veya Yahudi tarihinin başlangıcı değil, “insanın” yaratıldığı gün olmasıydı.
Rav Seidler-Feller, Rambam’ın dediği gibi, bilim ile dinin birbirine uyumlu olmasının, bizim dini yükümlülüğümüz olduğunu, Tora ile bilim arasında bir uyuşmazlık olamayacağını söyledi. Rav, kendi hocası da olan 20.yüzyıl büyük Yahudi felsefecisi, Talmud bilgesi ve dini lideri Rabi Joseph B. Soloveitchik’in de görüşlerini aktararak Tora ve bilim arasında hiçbir uyuşmazlık olmadığını, Tora’nın bilimi desteklediğini belirtti.
Ayrıca, her şeyin Tora’da yazılı olduğu fikrinin, kişiyi yanlış yönlendirebileceğinden bahseden Rav Seidler-Feller, “Tora’nın, bir bilim kitabı olduğunu iddia etmek, hilul Aşem-Tanrı’ya hürmetsizlik etmektir. Tora, insana hayatını nasıl yaşaması gerektiği konusunda bilgi verir, bir bilim kitabı bunu yapamaz,” dedi.
Rav Seidler-Feller, Tora’da, kişinin “hohma-bilgelik”e açık olması gerektiğinin belirtildiğini de vurguladı.
Tora ve bilgeliğin, karı-koca gibi hayat ortağı olduklarını, aynen evliliklerde olduğu gibi bazen aralarında gerginlik olabildiğini, ama sonunda bunun üstesinden geldiklerini anlatan konuk konuşmacı üstesinden gelme sürecinde her iki tarafın da büyüdüğünü, geliştiğini, ilerlediğini vurguladı.
Rav Seidler-Feller, “Bilim ve felsefe okuyarak, öğrenerek Tora öğretilerimizi geliştirebiliriz. Aynı şekilde felsefeciler ve bilim adamları da Tora okuyarak kendilerini geliştirebilirler. Tora ve bilgelik, bir senfoni gibidir, bu birliktelikten her iki taraf ve herkes kazançlı çıkar,” yorumunu yaptı.
Konuşmanın diğer bölümlerinde ise Rav Seidler-Feller, bilimin “ne ve nasıl” sorularına, Tora’nın ise “neden” sorusuna cevap verdiğine, Tora’nın, tinselliğin (maneviyatın) nasıl maddeye dönüştüğüne, gözle görülemeyen Tanrı’nın nasıl fiziksel dünyanın parçası olabildiğine, evrim hakkında bilgi edinip, bunu nasıl dini yaşamımıza entegre edebileceğimizi düşünmemiz gerektiğine değindi.
Dünyanın 7 günde yaratılmasının insanlara Şabat’ı vermek için olduğunu dile getiren Rav, her insanın Şabat’a ihtiyacı olduğunu, çünkü insanın sadece fiziksel değil aynı zamanda spritüel (manevi) bir varlık olduğu, her insanın Tanrı’nın suretinde yaratıldığı ve bunu her an aklımızda tutarak her insana Tanrı’nın bir sureti olarak davranmamız gerektiği, hiç kimsenin diğer bir kişiden daha iyi olmadığı dile getirdi. Tora okurken, okuduğumuz kısımla ilgili olarak gerekli mitsvayı bulmamız gerektiği, Tanrı’nın bize muhteşem bir dünya verdiğini ve bu muhteşem dünyayı korumanın, bu dünyada ne şekilde yaşadığımızın, birbirimize ve bu dünyaya nasıl davrandığımızın bizim dini sorumluluğumuz olduğu, sadece sinagoga gidip dua etmenin, bizim tek ve en önemli sorumluluğumuz olarak kabul edilmemesi gerektiği belirtti.
Konuşma sırasında dünyevi bir kral ile göklerdeki Kral karşılaştırması da ilginçti. Rav Seidler-Feller, dünyevi bir kralın kendi adına, üzerinde kendi resmi olan para bastırdığını ve bu paraların hepsinin birbirinin aynı olduğunu, göklerdeki Kral’ın bastığı paranın ise “insan” olduğunun ve bu basılan paraların her birinin birbirinden farklı olduğunun, bunun da dünyayı daha ilginç, daha heyecan verici bir hale getirdiğini belirtti.
Konuşma sonrasında dinleyicilerden gelen sorular sinagog dışında da devam etti.
70 Pencere’nin bir sonraki faaliyeti, R’Shlomo Selim Eskenazi’nin “Biri Seni Gözetiyor, Keyfine Var! Tam Olmaya Daha Ne Kadar Yolumuz Var? Elimizdekiler Amaç mı, Araç mı?” konulu konferans ile 28 Temmuz Pazar akşamı devam edecek.