Küle döndüysen, yeniden güle dönmeyi bekle. Ve geçmişte kaç kere küle dönüştüğüne değil, Kaç kere yeniden küllerinin arasından doğrulup, Yeni bir gül olduğunu hatırla. MEVLANA
Sevgili, kıymetli Mevlana, bana sürekli esin veren bir bilgedir. Mevlana’nın yukarıda yazdığım bu dizeleri, bize hayat yolunda başımıza gelebilecek tüm zorluklara rağmen, pes etmememiz gerektiğini, inanç ve düşünce gücü ile yine her şeye yeniden başlayabileceğimizi öğretmekte.
Yani tıpkı Phoenix Efsanesi’ndeki kuş gibi yanıp, küllerimizden yeniden doğabileceğimizi söylüyor.
Farklı mitolojilerde anlatılan Phoenix (feniks) Efsanesi de aynı buna benzer bir öyküyü anlatır. Dilerseniz, Phoenix efsanesini kısaca anlatayım;
PHOENİX EFSANESİ
Phoneix, eski Mısır kökenli, ateş kuşunun, Batı mitolojisindeki karşılığıdır. Pers mitolojisindeki Simurg, Arap ve İslam mitolojisindeki Anka, İslam sonrası Türk mitolojisinde Zümrüd-ü Anka veya Simurg-u Anka, daha önceleri de Tuğrul olarak geçmesi gibi, birçok milletin efsanelerinde karşılık bulmaktadır. Bahsedilen bu kuşlar, bu mitolojilerde kısmen benzerlik, kısmen de farklılık göstermektedirler. Yunan mitolojisinde de Phoenix’in, Habeş diyarında yaşadığına inanılıp, bir kartal büyüklüğünde ve çok uzun ömürlü olduğu söylenir. Gözleri yıldızlar gibi parlak olup, başında parlak bir sorguç bulunmaktadır. Boynunun tüyleri yaldızlı, diğer tarafları ise kırmızıdır. Ömrünün sonlanmakta olduğunu anlayınca, kuru dalları zamkla sıvayarak, kendine yuva yapar ve üstüne kurulur. Kızgın güneşin yuvayı tutuşturup, kendini yakmasının ardından, küllerinden bir yumurta meydana gelir ve ondan yeni bir Phoenix çıkar. Bu nedenle Hıristiyanlar, Phoenix adını verdikleri bu kuş mitini öldükten sonra dirilmenin simgesi olarak yorumlamışlardır.
Bu efsanevi kuş sembolizmlerinde simgelenen başlıca anlamlar, spiritüel aydınlanma ve reenkarnasyon olarak açıklanır. Phoenix sembolizminde kuşun yanması, cehenneme iniş deneyimini, yeniden doğması ise arınılarak saf şuur halinin elde edilişini simgelemektedir.
Yaşam yolunda her zaman, başarı, mutluluk ve zirve olmaz, Kişi zaman zaman, hezimet, mutsuzluk ve dibe çöküş de yaşar. Nedir ki güzel şeylere alışmak ne denli kolaysa, aksiliklere ve yıkımlara alışmak o denli zor ve çekilmez bir haldir. İnsanlar çöküş yaşadıkları zaman, yanıp küle dönüştüklerini, bir virane haline geldiklerini hissederler. Artık gelecekle olan bağları adeta kopmuştur. Umutsuzluk onları sanki cehennem ateşinde yakıp küle çevirmektedir.
Oysa insanoğlu, kendine vereceği güç ve cesaretle, herşeye rağmen, sürünerek de olsa, ayağa kalkmaya ve yola devam etmeye mecburdur. Bunun ne şekilde olacağı ise biraz da kişinin kendi karakteriyle doğru orantılıdır. Kimisi uğradığı yıkımın altında yitip giderken, diğer birisi Phoenix misali küllerinden yeniden doğar.
Bence böylesi insanların, Tanrı’ya olan inançları o denli sağlamdır ki, her şeye kadir olan Tanrı’nın onları içine düştükleri felaketten çekip çıkartacağına yürekten inanırlar. Bu imanın verdiği kuvvetle, düşünce güçlerini kullanarak, doğrulup yeniden yaşama tutunurlar. Tevrat’ta sözü geçen ünlü İyov (Eyüp-Job)hikâyesi buna çok güzel bir örnektir. Dilerseniz bu defa da sizlere kısaca İyov’un öyküsünü anlatayım.
İYOV’UN ÖYKÜSÜ
İyov’un öyküsü çok üzücü ve düşündürücüdür. Bazı düşünürlerimiz onun aslında hiç var olmadığını, öyküsünün ise alegorik olduğunu söylerler.
İyov, Kutsal Kitap’ta Kedem diyarının Uz kentinde yaşamış kibar, asil biri olarak anlatılır. Onun olağanüstü iyi karakteri, imanı ve Tanrı buyruklarına kayıtsız şartsız uyması, Tanrı tarafından ödüllendirilmiştir. Çok zengindir, çok mutludur. Bir karısı, yedi oğlu ve üç kızı vardır.
Şeytanın da hazır bulunduğu Tanrısal Meclis’te, Tanrı yeryüzündeki tüm insan ve yaratıklardan söz ederken, sadık kulu İyov’dan gururla bahsetmektedir. İyov mükemmel bir adamdır. Asla günah işlememiştir. Şeytan ise onun bu iyi huylarını zenginliğine ve mutluluğuna, ailesinin bereketine bağlamaktadır. Tanrı’ya ”Elindeki her şeyi al da, bak bakalım eskisi gibi mükemmel olacak mı?” diye sorar.
İyov’un imanını sınamak için başına bir dizi felaket yağdırılacaktır.Önce yedibin koyun,üçbin deve,beşyüz çift öküz,beşyüz dişi eşek ve yığınla köleden oluşan zenginliği yok edilir.Yedi oğlu ve üç kızı masa başında yemek yiyip, şarap içerlerken ev üstlerine yıkılır, hepsi evin altında kalarak can verirler. Bu felaketlerin tümü aynı günde İyov’a haber verilir. İyov kalkar, saçlarını keser,kaftanını yırtar ve yere düşüp secde eder, “Anamın bağrından çıplak çıktım ve oraya çıplak döneceğim;Rab verdi ve Rab aldı; Rabbin ismi mübarek olsun” der. Tanrı’ya karşı gelmez.
Tanrı şeytana İyov’un ne kadar imanlı olduğunu tekrar eder. Şeytan Tanrı’ya, onun bedenine zarar verdiğinde alacağı tepkiyi merak ettiğini söyler. Tanrı İyov’u yeniden şeytanın eline teslim eder. Bu defa İyov’un bedeni tepeden tırnağa çıbanlarla dolar. Acılar içinde kıvranmaktadır. Kırık bir çömlek parçasıyla çıbanlarını patlatırken, karısı yanına gelir ve neden hala Tanrı’ya lanet yağdırmadığını sorar. İyov karısına şiddetle karşı çıkar ve asla Tanrı’ya lanet etmeyeceğini söyler, onu yanından uzaklaştırır. Bu sefer arkadaşları onu ziyaret ederler, tüm bunları hiç de hak etmediğini söyleyip yedi gün boyunca acınırlar. İyov sonunda patlar ve kendi doğduğu güne lanet eder. Arkadaşların en genci olanı o zamana kadar hiç konuşmamıştır. İyov şikâyet edince onu uyarır ve Tanrı’yı hiç kimsenin yargılayamayacağını söyler. Tanrı İyov’un karşısına gelir, ona gürler ve asla onu sorgulamaması gerektiğini söyler. İyov korku ve pişmanlık içinde tövbe eder ve af dilenir. Tanrı onu affeder.
İyov yeniden refah dolu günlerine döner. Sağlığına ve tüm servetinin iki kat fazlasına kavuşur. Etrafından giden, onu terk eden kız ve erkek kardeşleri, arkadaşları yine etrafına toplaşırlar, evine gelip yemek yerler, sofrasını paylaşırlar. Yeniden, yedi oğlu ve üç kızı daha doğar, kızlarına Yemima, Ketsiya ve Kerem-Happut adlarını verir. Kızlar memleketin en güzel kadınları olur.Babaları onlara aynen oğullarına verdiği gibi miras verir. Ondan sonra İyov 140 yıl yaşar. Dört göbek oğul ve torun görür.
Bu öyküden alınacak ibret ise şu olmalıdır; Bir insan ne kadar dürüst ve örnek bir yaşantı sürdürse de, eğer başına bir bela gelirse, yine de TANRI’YA BAŞKALDIRMAMALI, KENDİNİ AYRICALIKLI GÖRMEMELİ, İSYAN ETMEMELİDİR.
Her şeyin en iyisini ve doğrusunu yalnızca Tanrı bilir. Ödül ve cezayı O takdir eder. Kul ise koşulsuz sevgi ve saygı göstermeli, iman etmelidir.
Bu hafta size mitolojik kahraman Phoenix’den ve Tevrat’daki İyov öyküsünden bahsettim. Bu öykülerden çıkarılacak çok tecrübe ve öğüt var. Dileriz ve umarız ki, ömrümüz hiç sıkıntısız aksın. Fakat yine de hepimizin, yüce Tanrı’nın ellerinde olduğumuzu, sevgi ve iman ile birlikte pozitif düşünce gücü sayesinde, her zaman külden güle dönüşeceğimize yürekten inanmalıyız.
Sevgiyle kalın…