“Müziğin insanları birleştirici bir gücü var”

Gitar ile başlayan müzik yolculuğunda orkestra şefliğine kadar yol almış, Türk kökenli, İsrail doğumlu müzisyen Ronen Nissan, geçtiğimiz hafta İstanbul’daydı

Tamara PUR Sanat
21 Ağustos 2013 Çarşamba

 Yaşamını Viyana’da sürdüren  müzisyen Ronen Nissan, geçtiğimiz günlerde İstanbul’daydı. Kendisiyle bir araya gelerek keyişi bir sohbeti paylaşma fırsatı bulduk

Gecenin bir vakti telefonum çaldı. Karşıdaki heyecanlı ses “Şalom gazetesi için bir  sanatçı ile söyleşi yapar mısın?” dedi. İsmini belirttiği kişinin çok kısa süre için burada olduğunu ve istersem ertesi güne randevu alabileceğini ekledi. İsim tanıdık geldi, biraz bilgi aldıktan sonra, “tamam” dedim; bu benim 2005’de söyleşi yaptığım koreograf idi.

Ertesi gün buluşma yerine gittiğimde karşımda  o esmer incecik uzun boylu koreograf Ronen yerine, orta boylu sarışın haŞf toplu, aydınlık yüzlü maestro Ronen Nissan’ı ve yanında babasını görünce şaşırdım.

Belli ki yanlış bir anlaşma olmuştu. Ama o yanlış anlaşma yeni bir fırsat doğurmuştu. Yaşam sizi çoğu zaman hazırlıksız yakalar ve işte asıl yolculuk o vakit başlar. Bütün bildiklerinizi unutur, yeniden başlarsınız.

 

 Sizi tanımak istiyorum Ronen Nissan, kendinizi anlatır mısınız? Türkiye’de olma nedeniniz?

Ailemle birlikte akraba ziyareti için beş günlüğüne İstanbul’a geldik.1947’de babasını kaybedince İsrail’e akrabalarının yanına göç etmek zorunda kalan babam ve daha sonra orada yerleşerek yuva kuran ailemle birlikte uzun yıllar İsrail’de yaşadım. Müziğe klasik gitarla başladım. On beş yaşında ilk konserimi verdim.

Baba Nissan: Oğlum çok uzun boylu idi, yeteneği ile konserde İsrail Ordusu’nun rütbelilerinden birinin dikkatini çekmiş. Konserden sonra oğluma yaşını sordu ve onu askerlik çağında orduya almak istediğini söyledi.

 Eğitiminize İsrail’de mi devam ettiniz?

Evet, 1983-86 arası İsrail Ordu Orkestrası’nda klarinet çalışmaları yaptım. Daha sonra ‘Jerusalem Academy of Music’de devam ettim.1988’de ordu beni New York’a yolladı. ‘Manhattan School of Music’de Manuel Barrueco ile çalışma fırsatını yakaladım.1997’de Music Director olarak ST Stephan Korosu ve Oda Orkestrası’nda çalıştım. New York’ta yedi sene eğitim aldıktan sonra sekizinci sene doktoramı maestro olmak üzere yaptım. Yirmi dört senedir orkestra şeŞyim.

Türkiye’de hiç orkestra yönettiniz mi?

2001-02 senesinde Mersin Oda Orkestrası ve Mersin Üniversitesi Orkestrası ile Mersin’de, Çukurova Üniversitesi Orkestrası’yla da Adana’da konserler yönettim. Deneyimlerimden memnun kaldım. Müzisyenler çok iyiydi ve halk da bir o kadar iyiydi. Doğru zamanlama ve doğru fırsatlar olursa Türkiye ile çalışmak isterim. 

 Klasik gitar ile başlayan yolculuk orkestra şeşiğine kadar yol almış. Bu yolculukta en büyük desteği babanızdan almışsınız. Farklı ülkelerde eğitim aldıktan sonra neden Viyana’da yaşamayı seçtiniz?

Babam beni hiçbir zaman müziğe zorlamadı. Zorlandığı zaman ters reaksiyon yapıyor. “Yapmak istediğin bu ise sana yardımcı olacağım” dedi. Viyana’ da yaşıyorum çünkü orada yaşamak her zaman çok elverişli. Bütün büyük müzisyenler orada. İşim ile ilgili güzel bağlantılar kuruyorum. Yaşaması güvenli ve seyahat etmesi kolay bir şehir. Ayrıca kışın Viyana çok durgun ve sıkıcı olduğundan konserler ve aile ziyaretleri için İsrail’e gidiyorum.

 

 Sahne ile dinleyici arasında ince bir çizgi var; dinleyici ile bütünleşmek ve etkileşim içinde olmak çok kolay olmasa gerek?

Mahler’in en güzel parçası çalınabilir ama dinleyicinin dikkatini çekmiyorsa hiç kolay değildir tabii. Ben yorumcu ve dinleyiciyi birbirinden ayırmak istemiyorum. Şziksel ve duygusal olarak güzel bir paylaşım var. Bugünlerde o mesafeyi yok etmeye çalışıyoruz. ‘The World Season Klarinet’ adlı bir proje yaptık. Almanya’dan ünlü bir klarinetçi ile Alman ve İsrailli müzisyenlerden oluşan bir ortak yapım. Müziği mevsimleri anlatarak yaptık. İlkbahara çok klasik başladık Vivaldi ile başladık; sonra değiştirdik biraz Latin müzik ve Tango, dünya müziği ve Balkan müziği ile devam ettik.Çaykovski’den sonra Piazzola’ya geçtik ve sonunda caz ile bitirdik. ‘Summer time, I left Paris in the spring time’, herkesin tanıdığı şarkılar. Bu tür müziği dinleyicinin bize, bizim de onlara yakınlaşmamız için yapıyoruz.

 

 Aynı dili konuşmasak da dinleyici de yorumcuyu daha yaratıcı yapabilir, ne dersiniz?

Çin’de müzik yaptığımız zamanda dinleyicilere kendimizi işaret ile anlatıyoruz. İlk yarıda senfoni, ikinci yarıda Klasik Müzik ve Strauss’un valsları ile bitirip Radetsky marşına geçiyoruz. Radetsky marşında nerede alkışlamaları gerektiğini işaretlerle, susmaları gerektiğinde, küs bir ifade ile sahneden ayrılarak anlatıyorum.

 

 Eğitmenlik yönünüz de var mı?

Arjantin Santa Fe’de orkestra yönetme seminerleri verdim. Ayrıca organizasyon sorumlusuydum. Mozart’ın Requiem’ini anlatmak üzere davetliydim. Biliyorsunuz Mozart bir sipariş üzerine aldığı Requiem’i bitiremedi ve ölüm hakkında bir parça yazarken ölmesinin ardındaki sır Amadeus Şlmindeki kadar basit değil. Seminer, Mozart’ın problemlerinden çok, nasıl çözümler bulunduğu ile ilgiliydi, tıpkı yaşam gibi… 

Yaşam sizi çoğu zaman hazırlıksız yakalar, bütün bildiklerinizi unutur, yeniden başlarsınız. Yeni bir bakışla bakınca çözümler hep vardır. İyi ki, tanımışım sizi Ronen Nissan!  

www.ronennissan.info