Geçmişi geri getirebilir miyiz, yeniden yaşayabilir miyiz, tekrarlayabilir miyiz? Yarım kalmış bir aşkı telaş etmek, kaldığı yerden devam ettirmek mümkün müdür? Arada yaşanan her tür acıyı, mutluluğu, huzuru, hayal kırıklığını yok sayarak geçmişin duyguları yeniden tekrarlanabilir mi? Gatsby, romansal ve kurgusal bile olsa, varlığıyla hayatın rengini canlandıran kahramanlardan biri, koyu tonlara mı, parlak renklere mi doğru, orası okuyucuya kalmış tabii...
Baz Luhrmann’ın Muhteşem Gatsby Şlminden gözlerim yaşlarla çıktıktan sonra Jay Gatsby’nin muhteşemliğini keşfetmekte ne kadar gecikmiş olduğumu fark ettim. Luhrmann’ın tarihsellikten özellikle kaçınan, hatta tarihsellikle alay eden eklektik ve fazlaca renkli tarzına sempati duyduğumu söyleyemem. Zaten Şlmi etkileyici yapan bütün o abartılı gösterişe rağmen hikâyenin gücüydü bence. Romanın diğer film uyarlamaları hakkında henüz bir fikrim yok, ama bu hikâye zaten kendi başına o kadar güçlü ki, yönetmen kim olursa olsun, hangi tarzı kullanırsa kullansın, hikâyenin gücü hep tekniği delip geçecek ve parlamaya, gözleri yaşlarla doldurmaya devam edecektir bence.
Sinemadan çıkarken kapıldığım bu his, beni hemen bir kitapçıya yönlendirdi, bunca yıl okumayı neden ertelediğimi bir türlü anlayamadığım bu romanı okuma vakti artık gelmişti... Neredeyse on beş senedir kitapların hayattan daha ilginç olduğunu, hayata tahammül edebilmek için roman kahramanlarına ihtiyaç duyduğumuzu düşünüyorum. Gatsby de, romansal ve kurgusal bile olsa, varlığıyla hayatın rengini canlandıran kahramanlardan biri, koyu tonlara mı, parlak renklere mi doğru, orası okuyucuya kalmış tabii...
James Gatz’dan Jay Gatsby’e uzanan öykü
Gatsby’nin orduya çağrılması yüzünden ayrılmak zorunda kalan Jay ve Daisy çifti kendilerine farklı hayatlar kurar. Gatsby’nin yeni hayatının odağı, Daisy ile yeniden buluşacakları ve birbirlerini hâlâ aynı şekilde sevdiklerini fark edecekleri o kutsal günün hayalidir. Daisy için bir milyarder olur, Daisy için gölün karşı kıyısındaki malikâneye taşınır, Daisy için evi gösterişe boğar ve bir gün Daisy ile karşılaşmak için evinde dillere destan partiler düzenler. James Gatz olarak sıfırla başladığı hayatını Jay Gatsby olarak para, lüks ve eğlenceyle donatır. Tek eksiği Daisy’dir artık. Fakat Gatsby’nin en önemli özelliği hiç solmayan umududur; Daisy bir gün yeniden onun olacaktır... Daisy ise Gatsby’i bekleyeceğine söz vermesine rağmen, çok zengin bir Chicago’lu olan Tom Buchanan’la evlenir. Daisy’nin kuzeni Nick Carraway Gatsby malikânesinin yanındaki eve taşınınca Gatsby bu fırsatı değerlendirip Nick’ten Daisy ile bir buluşma ayarlaması ricasında bulunur. Yağmurlu bir günde, Nick’in mütevazı evinde yeniden buluşur iki sevgili. Gatsby, Daisy için kurduğu hayatını ona göstermek için çok heyecanlıdır, her şeye en taze hevesle yeniden başlayabileceklerini düşünür. Daisy’nin onun yokluğunda kurduğu aile Gatsby’yi engellemez. O yıllarca Buchanan malikânesini uzaktan izlemiş oradan gelen yeşil fener ışığına bakarak bu günün hayalini kurmuştur. Şimdi o yeşil ışık artık yeniden basit bir yeşil ışıktır, Jay’in hayallerinin simgesi olmaktan çıkmıştır, çünkü Daisy artık ulaşılabilir mesafededir. Ama Daisy aynı Daisy midir?
Hikâyenin en can alıcı yerlerinden biri, hiç şüphesiz hikâyeyi anlatan Nick ile Gatsby arasında geçen şu kısa konuşmadır:
“Ondan çok şey beklemezdim ben olsam” deme cesaretinde bulundum, “geçmişi geri getiremezsin.”
“Geçmişi geri getiremez miyim?” diye haykırdı inanmazlıkla, “tabii ki getirebilirim” (...) “Her şeyi tıpatıp eski haline getireceğim” dedi başını kararlılıkla sallayarak, “bunu o da görecek.”
Geçmişi geri getirebilir miyiz?
Geçmişi geri getirebilir miyiz, yeniden yaşayabilir miyiz, tekrarlayabilir miyiz? Yarım kalmış bir aşkı telaŞ etmek, kaldığı yerden devam ettirmek mümkün müdür? Arada yaşanan her tür acıyı, mutluluğu, huzuru, hayal kırıklığını yok sayarak geçmişin duyguları yeniden tekrarlanabilir mi? Eğer bir ‘tekrarlama’ mümkünse, bunun Daisy ve Gatsby için farklı türlerde gerçekleşeceği açıktır. Gatsby hayatını bir hayale adamış, her gün o hayale yaklaşmak için yemin etmiştir. Gatsby zaten bu adanmışlık ve her gün kendini tazeleyen yemini sayesinde Daisy ile her gün yeniden karşılaşmış, her gün tekrarlamıştır geçmişi hayalinde. Bu yüzden de Daisy’i gerçekten tekrar gördüğünde geçmişi geri getirmek çok basit görünmüştür ona. Oysa Daisy için durum farklıdır. Eğlenceye, lükse ve paraya düşkün, kaygısız ve özensiz bir kadın gibi tasvir edilen Daisy’nin okuyucunun sempatisini kazanması zordur. Gatsby’i zamanında çok sevdiğinden şüphe etmeyiz ama şimdiki evliliğini feda etmeye razı değildir Daisy. Onun için geçmişi geri getirmek pek de mümkün değildir. Geçmiş Gatsby’nin zihnindeki gibi değildir, Daisy onun bıraktığı yerde değildir.
Kierkegaard, ileriye ve geriye doğru tekrarlama
Geçmişi geri getirme, yeniden yaşama, tekrarlama konuları ister istemez aklıma Kierkegaard’ı getiriyor. Constantin Constantius takma adıyla yazdığı ‘Tekrarlama’ adlı kitabında iki tür tekrarlama hareketinden bahsedilir. Bunlardan biri ileriye doğru, diğer ise geriye doğrudur. Geriye doğru tekrarlama ‘hatırlama’dır; hafızanın derinliklerine dalarak zamanda geriye doğru gitmeyi amaçlar, bu yolculukta önüne çıkanları toplarken onları nostaljik bir biçimde tekrarlar. Bu hareketin oldukça hüzünlü olduğu özellikle vurgulanır, çünkü asla geri getiremeyeceği bir şeyi korumaya çalışır, yani daha baştan kaybetmiştir. Sevgilinin verdiği ilk gülü kurutmak ve yıllar sonra onu yeniden o tozlu eski günlüklerin arasında bulmak gibidir. Kurumuş gülün hâlâ bir anlamı vardır: hayatın akışından koparılmış ve korunmuştur ama o günkü canlılığını yitirmiştir. O günleri hatırlatır ama yeniden yaşatmaz. Geçmiş sadece kaybedilmiş olması açısından hafızada tekrarlanır. Oysa ileriye doğru yönelen hareket geçmişi değil gelecekteki bir hayali, bir vaadi, bir sözü, bir ideali hedeşer. Ona doğru ilerlerken yoluna çıkanları toplar. Paradoksal bir şekilde asıl bu hareket ‘tekrarlama’ olarak adlandırılır. Nedir burada tekrarlanan? İleriye doğru tekrarlama ne anlama gelir? Bu bir sözü tutmaya benzer. Verilen söze gösterilen sadakat gibidir. O sözü tutmanın kararlılığını her gün yeniden tekrarlamaktır. Söz vermek bir kararlılık göstergesidir, bir seçimdir. O sözü zamanın akışına rağmen beraberinde taşımaktır; onu geçmişe hapsetmek değil, kendi bütünlüğünle beraber onu geleceğe de aktarabilmektir; o sözü tutmanın vaat ettiği mutluluğa kararlılıkla ilerleyebilmektir. Fakat bu ‘hatırlama’nın tekrarından daha zordur; çünkü hayat sürekli zorluklarla bekler insanları. İleri doğru tekrar hareketi bu engelleri ve zorlukları aşacak cesareti de her gün yeniden göstermeyi içerir. Geçmişi telaŞ etme kaygısından ziyade geleceği kurma motivasyonundan beslenir. Önceden yaşanmış bir şeyi olduğu gibi geri getirmeyi değil, geleceğin sunduğu yeni imkânlara açılarak geçmişin dönüşmesine izin vermeyi ifade eder. Dolayısıyla geleceğe yönelen tekrar, yeniliğe karşı önyargılardan sıyrılmayı gerektirir, söze sadakat asıl bu yeniliklerin içinden geçerken kendisini gösterir. Kişinin kendini kurması da biraz buna benzer aslında; zamanın dönüştürdüklerine rağmen ‘ben’ dediğimiz şeyde değişmeden kalan bir şey vardırhep, yaşananların kaosuna anlam verir. Geçmişi, şimdiyi ve geleceği bir arada tutmayı sağlayan, tüm anıları, hikâyeleri ve deneyimleri üstlenen bir ‘ben’ vardır. Bunu her gün yeniden tekrarlayarak en büyük projeyi gerçekleştiririz belki de, bu proje kendimiz olmaktan başka bir şey değildir...
Gatsby geçmişi geleceğe bakarak geri getirmek arzusunda
Gatsby geçmişin tekrarlanabileceğini söylerken bu tür bir tekrardan bahsediyor olabilir mi? Kendi geçmişinden ve kişiliğin bir tür sembolü olan öz adından vazgeçerek kendisine yeni bir kimlik kuran Jay Gatsby ‘geçmiş’le ne kastediyor olabilir? İleriye doğru mu, yoksa geriye doğru bir yineleme mi bu? Bana kalırsa bu ileriye doğru bir tekrarlama. Geçmişi geleceğe bakarak geri getirme arzusu. Her gün o yeşil fener ışığına bakarak Daisy’le yeniden beraber olacağı günün hayaline sadık kalarak yaşıyor Gatsby hayatını. Daisy onun kendi kendisine verdiği bir söz. Gatsby olarak kendisini kurmasını sağlayan en önemli karar. Kadının evlenmiş olması, bir kızının olması, Tom Buchanan’ı bir zamanlar gerçekten samimiyetle sevmiş olması Gatsby’i yıldırmıyor, o hâlâ sözüne sadık bir şekilde bekliyor Daisy’i ve bu kararlı bekleyişte geçmişi geri getiriyor aslında.
Fitzgerald’ın esin kaynağı ilk aşkı
Peki ya Jay Gatsby’nin yaratıcısı F. Scott Ftzgerald? Muhteşem Gatsby, Ftzgerald’ın karısı Zelda’ya adanmış olsa da, rivayete göre Daisy’i ilk aşkı Ginevra King’den esinlenerek yazmıştır. 1915 yılında tanışan Scott ve Ginevra birbirlerine deli gibi âşık olur. 1917’ye kadar süren bu tutkulu ilişki Ginevra’nın babasından Ştzgerald’a gönderilen bir mektupla sonlanmak zorunda kalır. Mektup tek cümleden oluşur: “Yoksul adamlar, zengin kızlarla evlenmeyi düşünmemelidir.” İlk aşkını bu şekilde yitiren Ştzgerald hayatına devam eder, Zelda ile evlenir. Fakat Daisy Buchanan belki de Fitzgerald’ın Ginevra’yı sonsuza kadar hatırlayacağının en büyük kanıtıdır. Bu açıdan bakıldığında Gatsby’nin kendisini bir hayalin peşinde ileriye doğru yönlendirmesinin aksine F. Scott Ftzgerald yitik aşkını geçmişe gömmeyi ve onu gerçekte değil de, bir roman kahramanı olarak yaşatmayı tercih eder.
Ayrılıklarının üzerinden 20 sene geçtikten sonra Fitzgerald Ginevra’dan bir telgraf alır, o sırada Hollywood’da senarist olarak çalışmaktadır. Ginevra buluşmak istemektedir. Ştzgerald çok tereddüt eder, yirmi sene kendine sakladığı o ideal güzellik imgesinin zedelenmesini, bu yanılsamanın kırılmasını istemez. Fakat sonunda gitmeye karar verir. Buluştuklarında Ginevra limonata içer, yıllardır alkole ara vermiş olan Ştzgerald ise hemen duble cinleri devirmeye başlar. Geçmişe dair birkaç güzel anıyı beraberce hatırladıktan sonra Ginevra çekingenlikle bir itirafta bulunur. Fitzgerald’ın romanlarında kendisini aradığını ve birçok yerde de bulduğunu söyler. Ştzgerald, Ginevra’nın kendisinden vazgeçmesini hâlâ sindirememiş bir tavırla ve yılların verdiği soğukkanlılıkla şöyle der: “Sence hangi kaltaksın?”
Bazen kurutulmuş çiçekler hüzün ve özlemi değil de, öfke ve kızgınlığı da tetikleyebilir ne de olsa...