18-

Eran SABANER Gençlik - Eğitim
21 Ağustos 2013 Çarşamba

Bundan birkaç ay önce İF film festivali kapsamında Spring Breakers filminin erken gösterimine gittim. Spring Breakers, Harmony Korine’in yönettiği deneysel bir film. Filmin en büyük özelliği, oldukça cinsellik ve şiddet içeren bir senaryoya karşın, çocuk starlara rol vermesi. Anlayacağınız film, uzun tartışmalara sebep olacak türden bir film.

Salona girerken, salon görevlisi beni durdurup sol kenarda bekletti. Öfkelenip nedenini sorduğumda, görevliden filmin 18 yaş üstü olduğunu öğrendim. Filmin yaş sınırı olması görece anlaşılır bir şey. 18 yaş üstü olmasa da, filmin bazı yaş gruplarına uygunsuz kaçabileceğine ben de katılabiliyorum. Ancak beni rahatsız eden konu, bileti alırken hiç bir yerde 18 yaş uyarısının yazılmaması. Ben niye duyurusu yapılmamış bir kural yüzünden filmi izleme hakkımdan men olayım ki? En sonunda filme girmeyi başardım; ancak bir daha IF festivaline katılmama yemini ettim.

Başımdan geçen bu olayı anlatma nedenim, son zamanlarda yaş sınırlarının, beni ve arkadaşlarımı nasıl rahatsız ettiğini anlatmak. Yaş sınırlarına artık sadece gece kulüplerine giderken değil, sanatsal etkinliklere katılırken de rastlıyoruz. Kültürel etkinliklere katılmamız giderek daha zorlaşıyor. Peki, burada ki sorun, bizim yaşam biçimimiz mi, yoksa bu etkinlikleri düzenleyen yetkililer mi?

İstanbul’da genç olmak, zor aslında. Bir ara twitter’da dolaşan bir söz vardı: “Bizim yetişkin gibi davranmamızı bekliyorlar ama bize çocukmuşuz gibi davranıyorlar.”  Aynı sözün benim ve çevremin sıkıntısını çok iyi anlattığını düşünüyorum. Üniversite başvuruları, model Birleşmiş Devletler konferansları, okul konserleri ve benzeri aktiviteler derken bizim gerçekten bir yetişkin gibi davranmamız gerekiyor. Ben bu yazımı National Geographic dergisinde staj yaparken yazıyorum. Yurtdışında 18 yaş altı kişilerin staj yapması yasak, ama burada üniversite için bir gereklilik haline geldi. Yani ben sıradan bir gencin aksine bir yetişkin olarak görevlendiriliyorum. Hepimizin zevkleri, ilgileri, dinlediği müzik veya okuduğu kitap yetişkinlere de hitap eden türden. Ancak sevdiğimiz bir grup İstanbul’a konser vermeye geldiğinde veya bir cumartesi günü stres atıp dans etmek istediğimizde 18 yaş sınırı yüzünden dışarı çıkmamız bir hayli zorlaşıyor.

Yaş sınırları bir yere kadar gerekli. Filmlerdeki 15’e kadar olan yaş sınırını destekliyorum mesela. Ama 15 yaşını geçmiş birinin 18 yaşındaki insandan farklı bir kafa yapısına sahip olduğunu da düşünmüyorum. Benim için ‘uygunsuz’ sayılan filmlerin hiçbiri psikolojimi etkilemedi, etkileyeceğini de düşünmüyorum. Aksine, bu sınır benim sanata ilgimi etkiliyor, köreltiyor.

Özellikle yazın düzenlenen konserler, daha çarpıcı örneklere imza atabiliyor. 16 yaş sınırı olan bir etkinliğe arkadaşım Temmuz 97 doğumlu olmasına rağmen, konser haziran ayında düzenlendiği için giremedi mesela. Bir başka arkadaşım yaş sınırı olmasa dahi, biletinin yanında etkinliğin Biletix sayfasını da yazdırıp getiriyor. İşin en anlamsız tarafı, bu konserlerde zaten içki satışının olmaması...

Bir başka ironi, sanatsal ve kültürel etkinliklerde olan yaş sınırlarının gece kulüplerinde gevşetilmesi. Artık elinde sahte kimlik olan herkes boyuna, posuna bakmadan istediği kulübe giriyor. Türkiye’de bir bara veya gece kulübüne girmek gerçekten de çok kolay. Yani bu ülkede gençler için içmek, dağıtmak serbest, konsere gitmek, film izlemek yasak(!)

Sözüm, başta etkinlik organizatörlerine, daha sonra yetişkinlere. Biliyorum, sanatın bir hayli değer kaybettiği günümüzde, sanata değer veren ve takdir eden bir gençliğin var oluşu bir hayli şaşırtıcı. Geleceğin sanatçıları, düşünürleri olacak bu nesle kısıtlamalar getirmenin bir çıkarı yok bence. Farkında olmasanız da karşınızda yeni bir nesil var: sanatla erken yaştan bağ kuran bir nesil. Ufkumuzu genişletmek veya daraltmak sizin elinizde. İki kanlı sahne gördük diye psikolojimiz bozulmayacak, merak etmeyin.