• İlginç olan şu: Türkiye insanı İspanyol Engizisyonu’ndan, pogromlardan ve Holokost’tan kaçan Yahudiler’e kucak açmakla daima övünmüştür. Başbakan Erdoğan da ülkesinin bu onurlu geçmişinden hem yerli hem de yabancı kamuoyu önünde daima iftiharla bahseder. Öte yandan, Yahudi karşıtlığı modern Türkiye’de her zaman varolagelmiştir. 1934’deki Trakya olayları, İkinci Dünya Savaşı esnasındaki Varlık Vergisi hadisesi, 1955’deki 6-7 Eylül olaylarında Yahudiler ya birincil hedefti ya da ana hedef olan Rum ve Ermeni azınlıkların yanında zarara uğramıştı. İlk iki olay CHP’nin tek parti iktidarı döneminde meydana gelmiş olsa da, 1955 olayları Erdoğan’ın siyasi mirasçısı olarak gördüğü Adnan Menderes ve Demokrat Parti iktidarı döneminde meydana gelmişti. İşin özü şu: bugün gördüğümüz olgu, Türkiye’nin belirgin olmayan ancak kökleri eskiye dayanan yabancı düşmanı ve Yahudi karşıtı reflekslerinin su yüzüne vurmasıdır. Bunda Türkiye’nin laik ve AKP karşıtı kesimlerini de göz ardı edemeyiz. Birkaç sene önce AKP karşıtı bir yazarın yazdığı ve Başbakan Erdoğan’ın ve karısının “gizli Yahudi” olduğunu iddia eden bir kitabın en çok satanlar listesine girdiğini unutmamak lazım. BARIN KAYAOĞLU / AL-MONİTOR
Gideon Rachman’ın yanı sıra Jeffrey Goldberg’in dünkü Bloomberg.com’da ‘Turkey’s Erdogan: A Smart Man With Jews on the Brain’ (Türkiye’nin Erdoğan’ı: Beyninde Yahudiler ile Zeki bir Adam) başlığı altında yazdıkları da eşit derecede ağır.
Jeffrey Goldberg, Obama’nın girişimi üzerine İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Tayyip Erdoğan’dan ‘özür dilediğini’ hatırlattıktan sonra, “Bu özrün, Türk-İsrail ilişkilerinde yeni ve daha sakin bir dönemi başlatması beklenmişti. Ama Erdoğan’ın beyninde Yahudiler var ve beyninize Yahudileri bir kez yerleştirirseniz, onları oradan çıkarmak zordur” diye yazıyor; Müslüman Kardeşler’in arkasında Bernard-Henri Levy’nin (BHL) bulunduğunu ima eden son açıklamasına geçiyor ve Tayyip Erdoğan’a ilişkin olarak ‘anti-Semitizm’ imasında bulunuyor.
Goldberg, “ABD’de biri televizyona çıksa ve Mısır’daki karışıklığın ardında Yahudi devletinin bulunduğunu bu kadarlık tek bir ‘belge’ye dayasa, o kişiyi sanırım El-Cezire de dahil olmak üzere, yorum yapması için televizyona bir daha zor çıkarırlar. Ama sözünü ettiğimiz kişi, ABD’nin önemli bir askeri müttefikinin ve 70 milyondan fazla nüfusa sahip bir ülkenin lideri” diye devam ettiği yazısında, “Erdoğan bunu ilk kez yapmıyor” diye hatırlatmada bulunuyor. Gezi’yi ‘faiz lobisi’ne bağladığının, Beşir Atalay’ın ‘Yahudi diyasporası’ndan söz ettiğinin altını çiziyor. Ve, yazısını şu alaycı notla noktalıyor:
“Ne Avrupa, ya da ne Ortadoğu’da dost kazanmakta pek başarılı olmasa bile, Erdoğan, çok zeki bir insan olarak biliniyor. Ama anti-Semitizm onu aptallaştırıyor. Walter Russell Mead’ın American Interest dergisinde yazdığı gibi, anti-Semitizm ile malul olanlar karmaşık toplumsal olaylarda neden-sonuç ilişkilerini kuramazlar. Eğer, Türkiye’de bir yatırımcı olsaydım, bunu aklımda tutardım. Görüyor musunuz şu anda ne yaptım? Bugünden bir yıl sonra, Erdoğan –eğer şanslıysam- o sırada Türkiye’nin başındaki belaya neyin yol açtığını, benim bu yazdıklarıma gönderme yaparak açıklar.”
Tayyip Erdoğan, İsrailli olmayan bu iki Yahudiye ‘hakaret davası’ açar mı, bilemeyiz. Türkiye’de açtığı davalara bakılırsa, bu ikisine haydi haydi açması gerekir. Ancak, açsa bile, o davaları kazanır mı; onu hiç bilemeyiz.
Bildiğimiz bir şey var: Türkiye’de ‘sıcak para girişi’nin ekonomi için hayati önemi. Ve, sıcak para trafiğinde rol sahibi kişiler ve kurumlar üzerinde özellikle FT’deki Gideon Rachman’ın çok saygın, Jerry Goldberg’in ise Bloomberg.com üzerinden çok etkili isimler oldukları.
Başbakan’ın iç politikada, önünü arkasını hesaplamadan onu bunu azarlama tavrı, dış politikaya da ‘transfer’ olunca, bunun ekonomiye olumsuz maliyet çıkarması gibi bir sonuç verme ihtimali hayli yüksek. Gideon Rachman’ın tweet’ini, Jerry Goldberg’in Bloomberg.com’daki makalesini bu gözle okumakta yarar var.
Cengiz Çandar
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/cengiz_candar/iki_yahudi_ve_anti_semitizm_algisi-1147392
Kulaklarınıza inanamayacaksınız ama evet, etmiş de. Dünyanın karanlık yüzünde herkes bunu konuşuyormuş. Şok haberin mantıklı bir sağlaması da var...
Liderleri Nasrallah, geçenlerde Suriye’de 5 bin savaşçıları olduğunu, bu sayıyı 10 bine çıkarmaya hazır olduklarını, gerekirse kendisinin de bizzat savaşmaya gideceğini haykırmamış mıydı?
Meydan okuyordu, “Gücümüz bu savaşı sürdürmeye de düşmanı alt etmeye de yeter evelallah” diye.
İsrail’den yana arkasını sağlama almamış bir Hizbullah’ın gücü yeter miydi bu kadarına? Yani 10 bin savaşçıyla, başlarında bizzat ruhani lider, bütün kuvvetini hiç dağıtmadan Esad için seferber olacak!
Hizbullah, anti-Siyonist bir Şii direniş örgütü. Mazlum Filistin halkının gururu, koruyucusu, kahramanı hesapta. Bütün popülaritesini İsrail’e karşı askeri başarılarından alıyor.
Varlığı, İsrail nefreti ve düşmanlığı üzerine kuruluyken İsrail’e gizlice “Aramızda kalsın, birbirimizi idare edelim” diyebilme noktasına nasıl gelir? Aynı anda iki cephede birden savaşmamak için tabii.
Akif Beki
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/akif_beki/hizbullahla_israil_ayni_safta-1147532
Evet Yahudiyim, inancım çok derin. Ama sizi hayal kırıklığına uğratmak pahasına söylemem gerekir ki, düşmalığımın temelinde Yahudi olmamın yattığını düşünmüyorum. Müslüman Kardeşler’in tarihini biliyor musunuz? Ortaya çıkışlarını? 1928 yılında bir çeşit Arap Nazizmi olarak ortaya çıkıyorlar. Nazi görüşünün Avrupa’ya özgü olduğu anlatılır fakat bu yanlıştır. Arap Nazizmi de vardı ve ortaya çıkışı ilk Müslüman Kardeşler zamanında El Benna ile olmuştur. Bana göre bu bile Müslüman Kardeşler’e güvenmemem için yeterli bir sebeptir.
B.H.Levy
http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=436736&kn=7&ka=4&kb=7
EFENDİM Fransız filozof Bernard-Henri Lévy bundan iki sene önce gerçekleşen bir konferansta “Demokrasi illa sandık demek değildir. O demokrasiye hasım Müslüman Kardeşler Mısır’da iktidar olacağına ben orduyu tercih ederim” şeklinde konuşmuş.
Yani aslında kendi mantığına göre ehven-i şer bir tercihten yana tavır koymuş.
Eh, Lévy hem Yahudi asıllı, hem de kısmi eleştirelliğe rağmen İsrail politikalarına pek toz kondurmuyor ya, dolayısıyla Recep Tayyip Erdoğan’a göre Parisli felsefecinin sözlerini Kahire’deki darbeyi Davudî yıldızlı ülkenin tezgâhladığı şeklinde yorumlamak gerekiyormuş.
Pes! Komplo teorisini bu raddeye vardırabilen bir zihin sistematiğine gerçekten pes!
...
O HÂLDESİ şu ki, Erdoğan’ın komplo mantığından yola çıkan birileri de şimdi yukarıdaki örnekleri “belge” (!) diye sunup “işte Yahudi entelektüelle aynı boyutta siyaset güttüğü için Türkiye Başbakanı da İsrail’le ortaktır” dese, buna kim ne cevap verebilir?
Kaldı ki ulusalcılar falan zaten hiç durmadan diyorlar!
Üstelik hem içeride onlar, hem de dışarıda aynı kumaştan dokunmuş Mısırlı komünist Samir Amin ve benzerleri yemin billah aslında bugünkü darbecilerin değil bizzat Muhammed Mursi’nin “siyonist ajanı” olduğunu söylüyorlar.
Başka bir deyişle, Müslüman Âlemde kimin başı sıkışsa, birbirleriyle zıt kutupta yer almalarına rağmen hepsi İsrail’i her derde deva bir dayak oğlanı olarak sunmakta birleşiyorlar.
Hadi Uluengin
http://taraf.com.tr/hadi-uluengin/makale-israil-her-derde-deva-dayak-oglani-mi.htm
Gezi Direnişi’nden beri zaten bin bir komplo teorisi uyduran ve bunların üstüne daha da balıklama atlayan iktidar sözcüleri yukarıdaki ithama ne cevap verecekler?
Kaldı ki Mısırlı generale ek olarak Şam’ı da, Tahran’ı da Ankara’yı zaten habire “Tel Aviv maşası” ve “Washington ajanı” olmakla suçluyorlar.
Üstelik, dün belirttiğim gibi, yine Mısır kökenli komünist Samir Amin’le aynı fasileden olan ve bizim ulusalcılarla ortak kaba def-i hacet eyleyen bilumum Arabi “ilericiler” (!) de Türkiye’yi “Siyonizm ve emperyalizm işbirlikçisi” addediyorlar.
Dolayısıyla, ateş olmayan yerden duman çıkmaz diyerek böylesine kepazelikleri ciddiye mi alacağız?
Başbakan’ın “darbenin arkasında İsrail var, hem de ‘belgesi’ (!) mevcut” sözünü hedef şaşırtmak için kullandığına hükmedip yukarıdaki zırvaları gerçek mi addedeceğiz?
Tabii ki hayır!
HAYIR, zira her iki mantık da tümüyle yanlış, yanlış olduğu ölçüde de traji-komiktir!
Sözcüleri ister dindar, ister laik; ister sağcı, ister solcu; ister ilerici, ister gerici olsun, bütün Müslüman Âlemde her derde deva bir dayak oğlanına dönüştürülen şu ebedi ve ezeli İsrail suçlaması aslında hem muazzam bir aczin, hem de dehşet bir nefretin tezahürüdür.
Çünkü Siyonist devletin saldırgan siyasetlerini eleştirmek bir şeydir, dağ başında kuş uçsa bunu Davudi yıldızlı ülkeden ve genel olarak Yahudilerden bilmek bambaşka bir şeydir.
OYSA her başarısızlığının, her yenilgisinin, her toslamasının sorumluluğunu mutlaka bir ötekinde arayan şu habis beyin uru, hem anti-semit dürtüler bilinçaltına kök saldığından, hem de daima işin kolayına kaçtığından o ötekini en kaba biçimiyle Çıfıt’ta, en kalleş tanımıyla “Sabetayist”te (!), en terbiyeli şekliyle de hep İsrail’de keşfediyor.
Hadi Uluengin
http://taraf.com.tr/hadi-uluengin/makale-general-erdogan-ve-israil-ajani.htm
2-3 dakikalık bir videoda tartışmalı görüşler ifade eden Yahudi kökenli bir Fransız’ın sözlerini İsrail’e ve ince bir şekilde bütün Yahudiler’e atfetmenin birçok sakıncası var. İlk olarak, bunu yaparak Başbakan kendi argümanlarının altını oyuyor. Erdoğan, geçmişte İsrail’i eleştirirken bunu özellikle Yahudi karşıtlığından ayrı tuttuğunun altını çizerdi. Ancak son açıklamaları önyargının en temel tanımlarından birine uyuyor: tek bir kişi üzerinden o kişinin bağlı olduğu bir grup insanın bütün üyeleri hakkında olumsuz fikir ifade etmek. Başbakan’ın, İsrail vatandaşı bile olmayan Lévy’nin İsrail’in sözcülüğünü yaptığını iddia etmesi, bundan sonra İsrail’e karşı yapacağı eleştirilerde haklı bile olsa kendisinin Yahudi karşıtı olduğu iddiası hep dile getirilecek.
İkinci nokta ise şu: artık Başbakan’ın İsrail karşıtı söylemleri kolayca öngörülebilir ve ciddi tutarsızlıklar içerir oldu. Erdoğan, İsrail’e ve “Batı ülkelerine” (aralarında Mısır’daki askeri darbeyi sert bir dille kınayan İsveç’in ve Almanya’nın varlığını görmezden gelerek) öfkelenirken, Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi darbeyi alenen desteklemiş petrol zengini ülkelere karşı sesini fazla yükseltmedi. Hatta Riyad, Batı ülkeleri Kahire’ye yaptıkları yardımları keserse bunu ikame edeceği sözünü verdi. Galiba Erdoğan’ın İsrail’le uğraşmasının altında “kolay hedef” olması yatıyor.
Üçüncü nokta ise, Mahmud Ahmedinejad’ın İran’da yarattığı etkiye benzer bir rolü Başbakan Erdoğan’ın Türkiye adına oynuyor olması. Tıpkı Ahmedinejad gibi Erdoğan da Yahudi karşıtı önyargıları vasıtasıyla büyük bir ulusu dünya kamuoyu nezdinde espri konusu haline getiriyor. Nasıl ki yabancılara İran halkının Ahmedinejad’ın Yahudiler’le ve İsrail’le ilgili aşırı fikirlerine katılmadığına ikna etmek mümkün olmadıysa, artık hiç kimse Türkiye halkının Erdoğan’ın önyargılarını paylaşmadığına inanmayacak. Yabancı kamuoyu Borat karakterinin Kazak olmadığını ve Kazakistan’ı temsil etmediğini kısa sürede çözmüştü. Aynı şeyi ülkesinde son yapılan iki seçimde yüzde elliye yakın oy almış bir Başbakan için söylemek mümkün değil.
İlginç olan şu: Türkiye insanı İspanyol Engizisyonu’ndan, pogromlardan ve Holokost’tan kaçan Yahudiler’e kucak açmakla daima övünmüştür. Başbakan Erdoğan da ülkesinin bu onurlu geçmişinden hem yerli hem de yabancı kamuoyu önünde daima iftiharla bahseder.
Öte yandan, Yahudi karşıtlığı modern Türkiye’de her zaman varolagelmiştir. 1934’deki Trakya olayları, İkinci Dünya Savaşı esnasındaki Varlık Vergisi hadisesi, 1955’deki 6-7 Eylül olaylarında Yahudiler ya birincil hedefti ya da ana hedef olan Rum ve Ermeni azınlıkların yanında zarara uğramıştı. İlk iki olay CHP’nin tek parti iktidarı döneminde meydana gelmiş olsa da, 1955 olayları Erdoğan’ın siyasi mirasçısı olarak gördüğü Adnan Menderes ve Demokrat Parti iktidarı döneminde meydana gelmişti.
İşin özü şu: bugün gördüğümüz olgu, Türkiye’nin belirgin olmayan ancak kökleri eskiye dayanan yabancı düşmanı ve Yahudi karşıtı reflekslerinin su yüzüne vurmasıdır. Bunda Türkiye’nin laik ve AKP karşıtı kesimlerini de göz ardı edemeyiz. Birkaç sene önce AKP karşıtı bir yazarın yazdığı ve Başbakan Erdoğan’ın ve karısının “gizli Yahudi” olduğunu iddia eden bir kitabın en çok satanlar listesine girdiğini unutmamak lazım.
Barın Kayaoğlu
Okuduğunu anlamakta sıkıntılı veya art niyetli çevreler bu yazıda İhvan’ı şiddet kullanmakla itham ettiğimi dile dolayarak neredeyse darbeci Sisi ve onun destekçisi Kral Abdullah’la aynı çizgide olduğumu ileri süren bir linç kampanyası yürütüyorlar. Yahudi-Musevi aleyhtarlığı veya takıntısıyla tanınan biri değilim, ayrıca dış politikada uzman bir kalem de sayılmam; 7 Temmuz günü görebildiğim ve hissedebildiğim kadarıyla Mısır’da seçilmiş bir heyetin askerî darbeyle devrilmesinden mutlak tarzda memnun olabilecek tek bölge gücü İsrail’di; bu kadarını görebilmek için uzman olmaya gerek yok. ABD’nin Ortadoğu siyasetinin eksenindeki anafikir, İsrail’in güvenliğidir. Bu uğurda ABD ve onu biraz isteksiz takip etse de Avrupa Birliği, gerek gördüğü zaman en çılgın, en kanlı senaryoları bile desteklemekten kaçınmaz, kaçınmadı, kaçınmıyor. İsrail, kapıldığı güvenlik paranoyasını, ABD’deki gizli ve açık lobisini harekete geçirerek bir dünya problemi haline getirme gücüne sahip. Bu yüzden Mısır’daki darbe ve ondan sonra tesis edecek Ortadoğu dengeleri, İsrail hesaba katılmaksızın kesinlikle anlaşılamaz ve bütün tahliller eksik kalır.
Mursi yönetiminin neredeyse bütün Arap âlemi tarafından yalnız bırakıldığını görmek şaşırtıcılıktan da öte çok öğretici! Ortadoğu’da siyaset esefler olsun ki böyle yürüyor. Kral Abdullah’ın İhvan’a duyduğu nefreti bir yere kadar anlamak mümkün, fakat Filistin’de Hamas yönetiminin bile “Mısır’ın içişleri konusunda taraf olmayacağız” açıklamasını anlamak o kadar kolay değil.
...
Nihai tahlilde İsrail’in, neredeyse bütün Arap dünyasını fiilen yedeğine çekerek bölgede Türkiye’yi yalnızlaştırması, normal şartlarda anlaşılması ve kabullenilmesi hayli güç bir siyasi manevra oldu. Türkiye’nin Ortadoğu politikasını şimdi yeniden, belki de silbaştan temellendirmesi gerekiyor.
http://www.zaman.com.tr/ahmet-turan-alkan/israili-gozlemlemeyi-unutma_2121728.html
O insanlar, yani 2023’ün vicdan sahibi insanları, araştırmacı gazetecileri, dürüst savcıları bakmayacaklar mı kimdir bu baştaki adamla en sondaki adam diye...
Sormayacaklar mı nedir bu yapılanlar diye...
Şimdi “baştaki”, yani her şeyi başlatan adam konuşuyor.
Tuncay Güney... Yatağının üzerinde bir İsrail bayrağı görüyoruz... Kafasında kipası...
“Ben İsrail devletinin iyiliği için dua ediyorum” diyor...
Ne olacak şimdi, bugünün dâhi danışmanları gibi yapıp şunu mu diyeceğiz.
“Ergenekon davalarının arkasında İsrail devleti vardır...”
Merak etmeyin, mantık sahibi, vicdan sahibi, demokrasi adabı, hukuk inancı olan kimse böyle bir deli saçmasını ağzına almaz.
Ertuğrul Özkök
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/24574536.asp
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Mısır’daki darbenin arkasında İsrail’in bulunduğunu söyledi.
Bunun kanıtı olarak da iki yıl önce yapılmış herkese açık paneldeki bir konuşmayı “Elimizde belgesi var” diye öne sürüyor.
İsrail’in Mısır’daki darbeyi desteklediğine kuşku yok. Müslüman Kardeşler iktidarında kendisini güvende hissetmiyordu.
Gerçi şimdi bölgedeki karışıklıklardan beslenen aşırı İslamcı akımların varlığında nasıl güven içinde yaşayacak, orası ayrı mesele. (Amerika da İsrail de anlamalı ki bölgenin huzura kavuşması, kalıcı bir barışın sağlanması ancak Ortadoğu’da demokrasinin yaygınlaşması ve güçlenmesiyle olabilir. Diktatörler eliyle değil!)
Ama “Darbenin arkasında İsrail var” demek için paneldeki konuşmalardan daha ciddi belgeler gerekli. Eğer olsaydı bunu çoktan açıklardı.
Onun için bu sözünü Ortadoğu’ya özgü “komplo merakı” ile açıklamak mümkün.
Ülkelerin iç dinamiklerini ihmal eden, hatta neredeyse yok sayan bir anlayış bu.
İsrail’de ve Amerika’da bir komuta merkezinde bazı düğmeler var, onlara birileri basınca, Ortadoğu’da birileri harekete geçiyor gibi bir durum.
Elbette bölge ülkelerinin her birinin içinde dışarıdan harekete geçirilebilecek unsurlar vardır ama Mısır’daki darbeyi getirip sadece buna bağlamak geleneksel komplo hastalığına tekabül eder.
İsrail’in Mısır’da darbe yapacak olanakları olsaydı, bu gücünü en başında Müslüman Kardeşler’in seçimi kazanmasını engellemekte kullanmaz mıydı?
Mehmet Y.Yılmaz
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/24567069.asp
Her yaşamın eşit önem ve değere sahip olarak algılanmayışını çok bariz bir şekilde gösterdiğini düşündüğüm tarihsel bir örnekten kısaca söz etmeme izin verin. Nazi kamplarında, ölümden bir önceki safhada, yani ölüm ile yaşam arasındaki sınır durumuna gelmiş olan Yahudilere Müsselman adını veriyormuş diğer Yahudiler. Viyana yakınlarında bir dönem ziyaret ettiğim Mauthaussen-Gusen toplama kampında, gördüğüm bir dizi sarsıcı şeye ek olarak, yaşamla-ölüm arasındaki neredeyse koma durumuna girmiş olan kamp esirlerinin ölmeden önce ayrı bir bölüme aktarıldıklarını öğrenmiştim. Ölüm ve yaşam arasındaki sınır haline ulaşan Yahudilere verilen ismin “Müslüman” olması çok önemli bir şeyin göstergesi: yaşamı yaşam değerinden çıkmış olan Yahudiler, kampta Yahudi olarak ölmeyeceklerdi. Yaşam değeri kalmamış bu Yahudiler, ancak Müslüman olarak, yani Müslüman stereotipine uygun biçimde kaderci, ölüme boyun eğen insanlar olarak, dolayısıyla yaşamının yitip gitmesine kederlenilmesine değilmeyecek insan grubu olarak öleceklerdi. Eğer bu adlandırmadaki kayma sayesinde kamptaki Yahudiler ölümlerini Yahudi olarak ölmekten çıkartabilmişse, yani kendi ölümlerine yaşam değeri olmayan Müslümanlık statüsü atfedebildilmişlerse, bunun en önemli nedeni, ırkçılığın en şiddetkar mağdurlarından birisi olan Yahudilerin bile algısına o dönemde Avrupa’daki Müslümanlığa ilişkin dolaşımda olan yaygın ırkçı ve “düşman” kılıcı söylemin sirayet etmiş olmasıdır.
Meyda Yeğenoğlu
http://t24.com.tr/yazi/kimin-olumu-aglanmaya-deger/7286
https://eksisozluk.com/aciklamayla-bir-zihniyeti-kastetti-israili-degil--3988725
http://www.itusozluk.com/goster.php/a%E7%FDklamayla+bir+zihniyeti+kastetti+israil+i+de%F0il
http://www.uludagsozluk.com/k/a%C3%A7%C4%B1klamayla-bir-zihniyeti-kastetti-israil-i-de%C4%9Fil/
http://www.yurtgazetesi.com.tr/erdogan-israile-neden-kiziyor-makale,5560.html
http://yenisafak.com.tr/yazarlar/Ali_Saydam/ateizm-demokrasinin-siyasetidir-b-h-levy/39207
http://hakimiyetimilliye.org/2013/08/diktatorun-gerceklesmeyen-dusu-ahmet-arpad/
http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=436736&kn=7&ka=4&kb=7
http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=437068&kn=27&ka=4&kb=27
http://www.hasturktv.com/yahudilik/6352.htm
http://tr.danielpipes.org/13294/mutlu-israil
http://ibraniceturkce.blogspot.com/2013/08/fi-tarihinde-buyukadada-tsyd-mac.html
http://www.zaman.com.tr/cuma_babam-mucadelesinde-don-kisottu_2122420.html