15. yüzyıl İspanya’sının Sefarad öykülerini ve geleneksel Ladino şarkılarını bazen Flamenko, bazen de çok sevdiğini söylediği Fado tarzıyla buluşturan Mor Karbasi, ‘La Tsadika’ isimli yeni albümünün şarkılarını 10 ve 11 Ekim tarihlerinde Türkiye’de ilk kez Salon İKSV’de söyleyecek. Güzel sanatçı ile Türkiye konserleri öncesinde konuştuk
Ailesinin Fas ve İran kökleriyle zenginleşen iç dünyasını, söz yazarı kimliğiyle şiir gibi şarkılara döken Karbasi, aynı zamanda tanıyabileceğiniz en naif ve duygusal şarkıcılardan da biri. 2008 yılında yayınladığı ilk albümü ‘The Beauty and the Sea’ de seslendirdiği şarkıları ‘Roza’ ve ‘Fuego’ ile yangın gibi şarkı söyleyişine hayran olduğum sanatçının ismi, kariyerinin ilk günlerinden beri Yasmin Levy ve Mariza gibi dünya müziğinin ünlüleriyle yan yana getiriliyor.
Son albümünde, saklı kalan Fas Sefaradları repertuarından yola çıkan ünlü yıldız, yaz ortasında anne oldu. Bir önceki albümü ‘The Daughter of the Spring’ döneminde tanıştığım Mor Karbasi ile son albümü ‘La Tsadika’yı, minik kızı Yasmin’i, yeni şarkılarını, önceki İstanbul ziyaretinden aklında kalanları ve 10- 11 Ekim konserine nasıl hazırlandığını konuştuk.
Cenk Erdem ve Mor Karbası
500 yıllık Ladino geleneğini günümüze kazandırmayı sürdürüyorsunuz; genç bir kadın olarak bu sizi zaman zaman melankolik bir hale de getirmiyor mu?
Aslında hayatın bir parçası olan melankolinin hep farkında oldum. Melankoli olmadan keyif de olmaz. Kimileri hayatlarını duygularından kaçarak harcıyorlar ama bu ruhları için hiç de iyi değil ve sanırım sanatçılar bu acıları olumlu bir şeylere dönüştürerek onu atmanın yolu oluyor, duyguları ifade ederek diğerlerinin de hissetmesini sağlıyorlar. Benim de sanatımla yapmak istediğim bu; hissetmek ve insanlara hissettirmek.
Anneniz büyük bir incelikle kariyerinize yön vermiş ve siz de annenizin şarkılarını dinleyerek büyümüşsünüz; annenizle işbirliği yapmak size neler hissettiriyor?
Çok doğru! Dürüst olmak gerekirse sizin de dediğiniz gibi annem nasıl bir incelikle kariyerime yön vermiş, son zamanlarda anlıyorum. Tüm annelerin kendi bildikleri şekilde bunu yaptıklarına inanıyorum. Bu belki benim durumumda daha belirgin çünkü annem de bir sanatçı ve bazı şarkılarımın sözlerini de yazıyor. Böyle bir annem olduğu için çok şanslıyım.
Yaz ortasında anne oldunuz; küçük kızınız size nasıl bir ilham veriyor?
Küçük kızım… Şimdi hayatımın çok keyifli bir tarafına dokundunuz. Her sabah kalkıp onu görmek, tıpkı güneşin doğuşunu görmek gibi. Ona şarkı söylüyorum ve müziğe bayılıyor! Karnımda olduğundan beri müzik duyuyor ve onun için müzik güven demek. Sanırım bana daha sabırlı olmayı ve daha az aklı havada olmayı öğretiyor.
Şarkıcı olmak dışında ayrıca yetenekli bir şarkı sözü yazarınız; peki, hiç kızınız Yasmin için sözler yazdınız mı?
İkinci albümümde Yasmin adlı bir şarkım var. Aslında Yasmin doğmadan birkaç yıl önce yazdım ama bu şarkıya bayılıyor ve şarkıya konserlerimizde kendince eşlik ediyor. Yeni çıkacak albümümde ‘Küçük Kızım Bana Denizi Getirdi’ isimli bir şarkım var, kız kardeşim ve küçük Yasmin’im için…
Daha önceki çalışmalarınızla kıyaslayacak olursak, yeni albümünüzde müziklerinizde ne gibi yenilikler var?
Bu albümde çoğunlukla Fas’ın geleneksel Sefarad repertuarı var. Şimdiye kadar Fas’ın malzemeleri saklı kalmışken, yayınlanan Ladino şarkılar çoğunlukla Balkan menşeli. Ailem Fas Sefaradları’ndan olduğu için bu albümde kişisel bir çalışma yapmak ve köklerimin cevherlerini göstermek istedim.
Roza ve Fuego gibi bazı eski şarkılarınızda Sefarad geleneğinin bir parçası olarak çok güçlü bir Flamenko duygusu var; son albümünüzde de aynı etkileri var mı?
Son iki yıldır İspanya’da, Sevilla’da yaşıyorum ve Flamenko müziklerini hem çalışıyorum hem de dinliyorum. Albümde de iki şarkıda Salvador Gutierrez’le birlikte çalıştık. Carmen Linares, Andres Marin, Esperanza Fernandez gibi Flamenko sanatçılarına eşlik eden harika bir gitarist. Albümdeki iki geleneksel şarkıya kendine has düzenlemeler yaptı.
Efsanevi Fado yıldızı Amalia Rodrigues’in büyük bir hayranı olduğunuzu biliyorum; yeni albümünüzde Fado müziğine yakın şarkılar da var mı?
Albümde öyle gizli bir şarkı var. Fas’tan bir şarkı olmasına rağmen, söyleyiş biçimimde sanırım çok fazla Fado etkisi var. Ayrıca bu şarkıda piyano da çalıyorum. Albümde beni piyano çalmaya ikna etmeleri uzun zaman aldı.
Türkiye’den çıkan birçok geleneksel Sefarad şarkısında aslında Türk melodileri de var; peki, siz de Türkiye’deki izleyici ile bir bağ hissediyor musunuz?
Kesinlikle. Ladino şarkılarda bazı Türkçe sözler bile var. Türkiye’de öyle çok Yahudi var ki; Türkiye’den etkiler de her alanda hissediliyor, yemeklerde, dilde, müziklerde ve farklı birçok gelenekte… Halkların da bunu hissettiğini biliyorum ve Türkiye’de sahnede olmaktan çok keyif alıyorum. Dinleyicinin sevgisinin de farkındayım.
İlk İstanbul ziyaretinizden en çok neler hatırlıyorsunuz?
Müzik her yerdeydi. Yemeklere ve çok kuvvetli baharatlara da bayıldım. Renkler ve insanların sevgisini hatırlıyorum.
Birçok güzel Sefarad şarkısı romantik ve kederli olduğu halde; kederli zamanlarınızda size umut veren şarkılar da var mı?
Keder ve neşe aslında birler. Birinin diğeri olmadan var olmaya hakkı yok. Her kederli şarkı bana umut veriyor ve her mutlu şarkı beni biraz hüzünlendiriyor. Sefarad repertuarında çok fazla neşeli şarkı var. Ayrıca bu albümde oldukça eğlenceli şarkılar var. Bir tanesi geleneksel olarak kadınlar tarafından genç geline nasıl ekmek pişirileceğini öğreten bir şarkı.
Şimdiye kadar birçok şarkı sözünü anneniz yazmıştı; peki son albümünüze verdiği ilhamlar?
Annem bana ilham olmayı sürdürüyor. Çok yaratıcı, hayat dolu, pozitif ve dişi. Yeni albümümde de iki şarkının sözlerini yine annem yazdı.
Türkiye’deki izleyici ile 10-11 Ekim’de buluşacaksınız, nasıl bir repertuar düşünüyorsunuz?
Türkiye’ye yeniden geliyor olmaktan çok heyecanlıyız. Şarkılara yeni düzenlemeler hazırladık ve canlı performansa adapte ettik. Özellikle konser için ayarladığımız bir çellist olacak ve ayrıca Türkiye Sefaradları repertuarından da çalacağız. Türkiye’deki herkese şimdiden sevgilerimi yolluyorum.