Amerikan yüksek mahkemesine seçilen ilk Yahudi olan ünlü hukuk adamı Louis Brandeis, 5 Ekim 1941’de vefat etti
Louis Dembitz Brandeis 13 Kasım 1856’da Louisville, Kentucky, ABD’de dünyaya geldi. Brandeis ailesi 1848 devrimi sonrası Prag’daki antisemit hareketlerden kaçarak Amerika’ya yerleşmişti. Zengin bir liman şehri olmasından dolayı Louisville’e yerleşen aile, tohum ticareti ile uğraşıyordu. Dindar olmayan Brandeis ailesi Amerikan iç savaşı sırasında sol ve özgürlükçü görüşleri nedeniyle yaşadıkları şehirde çok zorluk çekti. Louis’in iç savaş yaşadığı bu tecrübeler ve zorluklar onun ileride insan haklarına ve hümanizme daha fazla önem vermesini sağladı.
Louis kültür seviyesi yüksek, kitapla, müzikle ve politikayla iç içe bir ailede büyüdü. Çocukluğundan itibaren Goethe ve Schiller okudu; Beethoven ve Schumann dinledi. Ailede en çok etkilendiği kişi ise iyi eğitimi ve ailedeki göreceli dindarlığı ile öne çıkan dayısı Lewis Dembitz oldu. Dayısı sayesinde iyi eğitimin önemini kavrayan Louis, aynı şekilde sıkı bir Siyonist olan dayısından etkilenerek Siyonist hareketin içinde aktif rol aldı. Hatta 1914-1918 arasında Amerikan Siyonist hareketinin başkanlığını yaptı. Eğitiminde de çok başarılı olan Louis, derslerinde hep en yüksek notu alan öğrenci oldu. Liseden onur derecesiyle mezun olan Louis Brandeis 1875 yılında Harvard Hukuk Fakültesi’ne girdi. Buradan okul tarihindeki en yüksek not ortalamasıyla mezun oldu. Bu başarı 80 sene boyunca bir başkası tarafından tekrarlanılamadı.
Hukukun Robin Hood’u
Brandeis mezun olduktan bir süre sonra Harvard’taki yakın arkadaşı ve sınıf ikincisi Samuel Warren ile Boston’da ortak bir hukuk firması açtı. Firmanın ismi, ortakların okuldaki başarıları ve Harvard profesörlerinin tavsiyeleri üzerine kısa sürede duyuldu. Brandeis’ı asıl ünlü yapan ise bu başarılarla birlikte kendini ve ailesini ekonomik olarak bağımsız hale getirdikten sonra hukuk alanında yaptığı hayır işleri oldu.
Brandeis sürekli parasız davalara baktı. Böylece kendisini, daha geniş kapsamlı konularda yoğunlaşmak için özgür hissetti. Bu özelliğinden dolayı The Economist dergisi ona ‘Hukukun Robin Hood’u’ lakabını taktı. Brandeis’ın dikkat çeken başarıları arasında demiryolu tekellerine karşı giriştiği davalar ve Amerikan merkez bankacılığının kurulması sırasındaki yardımları oldu. Bu arada ‘Brandeis belgesi’ adı verilen yeni bir dava yöntemi geliştirdi. Bu yönteme göre her davada o davanın konusuna göre konusunda uzman bir kişiyi mahkemeye çağırarak ifade verdirdi. Bu yöntem bugün hâlâ Amerikan mahkemelerinde kullanılıyor.
Fikir özgürlüğü
1916 yılında Amerikan Yüksek Mahkemesi üyeliği için Başkan Woodrow Wilson, Brandeis’ı aday gösterdi. Uzun tartışmalardan sonra Demokratların oylarıyla Kongre Brandeis’ı Amerikan Yüksek Mahkemesi üyeliğine seçti. Brandeis seçildiği 1916’dan 1939 yılına kadar görevinin başında kaldı. Emekli olduktan iki sene sonra, 5 Ekim 1941’de ise bir kalp krizi sonrası hayata veda etti. Akademisyenlere göre Louis Brandeis’ın yüksek mahkemede dile getirdiği “özel yaşamın gizliliği” ve “fikir özgürlüğü” konularındaki görüşleri şimdiye kadar yüksek mahkemede yapılmış en iyi savunmalardan biri.