Beşiktaş-Galatasaray derbisinde yaşananlar bir anda tüm futbol gündemimizi değiştirdi. Yorumcular pek çok şey söyledi konuyla ilgili… Peki ya taraftarlar… Taraftarların ise tek bir ortak duygusu vardı: Üzüntü
Meyzi Adoni
Aslında haftalardır daha değişik bir şey yazmayı planlamıştım: maç sonuçlarının ya da maçta gerçekleşen olayların dışında bir yazı olacaktı… Fakat bütün fikirlerim Beşiktaş-Galatasaray derbisi sonrasında aldığım bir telefonla değişti. Futbolu hayatının en özel yerlerinden birine koyan arkadaşım, maç sonrası hafif üzgün hafif sinirli bir şekilde beni arayıp içini dökmek istediğini söyledi. Biz kızlar birbirimizin derdinden anlarız, futbol seven kızlar olarak daha da iyi anlarız. Bu konuşmadan sonra, diğer insanların da içinde biriken şeyleri öğrenmek istedim. Sonuçta hayatınızı bir takıma, bir spora bağlı olarak yaşıyorsanız, hayatınızı bir takım sevdasına göre yönlendiriyorsanız, gerçekleşen en küçük olay bile içinize oturur. Ben de birkaç kişiyle daha konuşarak onların fikirlerini öğrendim, kısa ve öz bir şekilde sizlere anlatmak istedim.
Öncelikle 22 Eylül 2013 Pazar akşamına geri dönmek istiyorum. Binlerce kişi bu büyük derbiyi izlemek için Olimpiyat Stadı’nı doldurdu. Beşiktaşlılar takımın gidişatından memnun, Galatasaraylılar ise Real Madrid’e karşı alınan kötü yenilgiden sonra endişeliydi. Kısaca özetlemek gerekirse; Beşiktaş maça iyi başlayıp golü buldu, fakat ikinci yarı işler değişince, Galatasaray skoru kendi lehine çevirdi ve maç 2-1 oldu. Daha sonra Melo’nun kırmızı kart görmesi ve bir sürü taraftarın sahaya girmesi ile maç tatil edildi. Aslında arkadaşım ile yaptığım telefon görüşmesi de bu olaylardan hemen sonra oldu, çünkü sahaya girenlere karşı bir tepkisi vardı, böyle bir şeyin olabileceğine de inanamıyordu.
Arkadaşım, Debi, onu tanıdığım günden beri hasta Beşiktaşlı… Her maç sonrası mutlaka karşılıklı yorumlarımız olur. Öncelikle bu derbiyi uzun bir zamandır beklediğini söyledi. Maça çok gitmek istiyordu; bilet sorunu oldu, gidemedi. Her Beşiktaşlı gibi o da üzüldü olaylara… Bütün konuşmamıza üzüntüsü hakimdi zaten, yapacak bir şey yok ama olan olmuş. Debi’nin ağzından çıkan tek bir şey vardı aslında: Çarşı’nın olayları durdurmak istediği ama 1453 Kartalları adını alan bir grubun kulak asmadan sahaya indiği. Bu olayları da Çarşı ile 1453’ün çeşitli noktalarda, fikirlerde uyuşmamasına bağladı. Son olarak da tekrar üzgünlüğünü dile getirdi, takımını böyle görmek istemediği için. Daha sonra maçta olan bir Fenerbahçeli arkadaşım ile bir sohbetim oldu. Olayları tarafsız bir şekilde yorumlaması açısından. Fakat ondan da duyduğum şey çok farklı değildi. İki ayrı şeyi destekleyen taraftar grubunun birbirleri ile çatışması ve maçta olan olaylar ve oyuncuların tutumu ile taraftarların kendilerini bir anda sahada bulması. Türk futboluna yakışmayan şeyler. Son olarak başka Fenerbahçeli bir arkadaşımla konuştum, beraber maç yorumladığım bir arkadaşımla. Onun söyledikleri aslında tam içimden geçenleri yansıtıyordu. “Futbola siyasetin karışması doğru değil,” dedi. Hep söylediğim bir şeydir benim de, ama bizim yapabileceğimiz çok bir şey yok bazen. Tribünde herkes gerilince, maçın gerginliğinin de insanlara yansımasıyla bu olayların çıktığını belirtti. Bir de Beşiktaş’a güç veren, onu lider yapan taraftarının takımlarının emeğini hiçe sayarak sahaya girdiğini vurguladı. Bu derbiyi de çok uzun yıllar unutamayacağımızı söyledi ve konuşmamız sona erdi.
Derbiler hangi takımı tutarsak tutalım çok değerlidir. Futbolu güzel yapan şeylerden biridir. Derbileri böyle olaylı görmek, futbola ‘siyaset’in karışması çok görmek istemediğimiz bir tablo. Türk futbolunu kötü yansıtıyor. Bu olaylar uzun süre unutulmaz, evet. Ama umarım çabuk çözülür. Çünkü yıpranan Türk futbolu ve tabii ki oyuncular.