Doç. Dr. Nuh Arslantaş’ın yeni kitabı
Selim Amado
Yahudi tarihçi Eliyahu Kapsali’nin (1483-1555) ‘Seder Eliyahu Zuta Kroniği” bağlamında bir İnceleme*
Sefarad Yahudileri açısından son derece önemli bir devirde (İspanya’dan sürgün, Osmanlı topraklarına yerleşme, giderek güçlenmekte olan Osmanlı Devleti, o devrin padişahları ile icraatları) hakkında yazılmış İbranice bir tarih kitabının, Türk ve İslam tarihi ile Yahudi tarihini çok iyi bilen bir Türk akademisyeninin kaleminden okumak oldukça nadir ve merak uyandıracak bir olaydır. Kaldı ki çalışma İbraniceden basit bir tercüme olmanın ötesinde, bilimsel bir metodoloji ve kitap dışında çok zengin bir bibliyografya ve yorumların yapıldığı, okunması çok kolay ve de ilginç bir tarih kitabıdır.
Giritli bir Yahudi olan Eliyahu Kapsali, yazdıklarıyla, devrin İspanya, Venedik ve Osmanlı ilişkilerini, Fatih Sultan Mehmet’in ilk hahambaşısı Rav Moşe Kapsali ile ailevi yakın ilişkiler sebebiyle Osmanlı’ya yeni sığınan Yahudilerin ilk günlerini, Yahudilerin Hıristiyan dünyasında son derece eziyetli dönemlerden sonra Müslümanlarla olan çok olumlu ilişkilerini bizlere aktarıyor. Sürgün travmasının Türklerin sevgi, merhamet ve hoşgörüsüyle atlatılma şekli ve Yahudilerin yeni Osmanlı Devleti’ne duyduğu minnet ve sadakat, o devlete ve padişahlarına tecrübeleriyle büyük katkıda bulunmak suretiyle gerçekleştiği çarpıcı bir üslupla anlatılıyor.
Kapsali’nin böyle bir tarih kitabı yazması, Yahudi tarih yazıcılığında önemli bir dönüm noktasıdır. Zira başta babası olmak üzere çağdaşı pek çok din adamı, din dışı konularda değil kitap yazılmasını, bu kitapların okunmasına dahi karşı çıkmaktaydılar. Ancak bir din adamı olarak Eliyahu Kapsali’de de düşünce önceliğinin her zaman dini kaynaklarla yansıtıldığı belirtilmelidir. Kapsali, anlattığı konularda Tevrat, Talmud, Kabala ve Zohar gibi kaynaklara sıkça başvurmaktadır. Osmanlı tarihi yazmış olsa bile geçmişin bilgisinden aydınlanmak ve ahlaki sonuçlar çıkarmak gerektiğine inanmaktadır. Kapsali’ye göre Tanrısal iradenin anlaşılması için tarih bilmek gereklidir; zira insana ve evrene yön vermek üzere her yerde hazır ve nazır olan Tanrı, iradesini ya doğrudan doğruya ya da yeryüzündeki milletlerin eli ile gerçekleştirmektedir. O dönem Yahudi dünyasında Roma’nın, İstanbul ve Rodos’un fethinden sonra yıkılacağı şeklindeki yaygın kanaatten dolayı Kanuni dönemi olaylarında Rodos’un fethine yoğunlaşması tamamen mesihle bağlantılıdır. Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi, Memlükleri yenmesi ve Eretz İsrael’i (Filistin) 1517’de ele geçirmesi de ilahi bir tecellidir. İspanya sürgünü, Portekiz sürgünü, oralarda yaşanan acı, kan, şiddet, mecburi Hıristiyanlaştırmalar, tehcirler sırasında yaşadıkları hastalıklar ve eziyetler anlatılırken, Kapsali anlayışına göre bunlar Tanrı’nın Yahudilere verdiği bir cezadır: “...Zira onlar Tevrat’ı unuttular, dini mecburiyetleri yerine getirmeyi bıraktılar Tanrı da onları terk etti ve unuttu…”
Kapsali’nin Osmanlı tarihi ile verdiği bilgiler Osmanlı tarih kaynaklarındaki bilgilerle mukayese edilirse, kroniğinin kaynak değeri daha da iyi ortaya çıkıyor. Bu bağlamda sultanların kişisel özellikleri, yönetim tarzları, tebaalarıyla ilişkileri, iktidar kavgaları, şehzadeler arasında yaşanan taht mücadeleleri, isyanlar gibi iç problemler; İstanbul, Mora, Macaristan seferleri, Eflak, Belgrad, Mısır, İran, Rodos ve Osmanlı-Venedik savaşları vs. gibi dış mücadeleler gayet ilginç ve Osmanlı kaynaklarıyla büyük ölçüde örtüşmekte. Bu bakımdan Kapsali’nin kitabı Türk tarihçiler için de önemli bir başvuru kaynağı.
Doç. Dr. Nuh Arslantaş’ın bu çalışması, bir Türk tarihçisi ve ilahiyatçısının kendi tarihi üzerine yazılmış İbranice bir kronik hakkında kaleme aldığı ilk müstakil araştırma özelliğini taşıyor. Bu araştırmadan faydalanacak olan sadece Türkler değil, Türkiye ve Sefarad Yahudileri de kendi tarihleri ile ilgili çok önemli bilgiler elde edebiliyorlar. Ve de en önemlisi, Osmanlı’ya yerleşen ve beş asırdan beri Osmanlı topraklarında yaşayan İspanya-Portekiz sürgünü Yahudilerin Türklere olan duygularının ülkeye vardıkları ilk günden beri devam ettiğini anlatması ve onları vefasızlıkla suçlayanların ne kadar yanıldıklarını dile getirmesi.