Küçük, büyük her dünyanın misafiri... Pembe, siyah, sarı, turuncu şarkıların sahibi... İlham kaynağı! Yaratıcı şarkı sözleriyle tanıdığımız, reklamlarda sesini duyduğumuz ve gördüğümüz Nil Karaibrahimgil karşınızda, tüm içtenliğiyle kendini sizlere anlatıyor
Lian PENSO
Onu dinledikçe hayal gücümde kahkahalarla koşan, dünyaya gülen gözlerle bakan, her şeyi geldiği gibi kabullenmeye çalışan bir kız; aynı zamanda kendini tanımış, kendi iç huzurunun arkadaşı bir kadın.
Renkli, rengârenk bir kişilik, tıpkı bir gökkuşağı. Görüldüğü gibi, gördüğümüz gibi, doğal, capcanlı, etkileyici.
Okuyacağınız yazıda sizlere keyifli yolculuklar dilerim.
Öncelikle benim merak ettiğim şu: Sizi Nil Karaibrahimgil olarak tanıyoruz; konserlerden, televizyonlardan, peki siz kendinizi ‘Nil’ olarak nasıl tanımlıyorsunuz? ‘Nil’ nelerden hoşlanır, neyi sevmez, biraz kendinizden bahseder misiniz?
Şarkılar yazan bir insanın kendinden bahsetmesi her zaman eksik gibi geliyor bana; çünkü şarkılarda o kadar ortadayım ki. Sesimin tonundan yüzüme, şarkı sözümden, kliplerdeki görüntüye ne görüyorsanız öyleyim ben. Birisiymiş gibi yapmıyorum yani, evde kimsem şarkıda da, sahnede de, reklamda da oyum. Kendime bir tip yaratıp, oymuşçuluk oynamadığım için...
Valla şu güne kadar bana bakıp, beni dinleyip ne hissettiysen; onların hepsiyim ben. Kendinden bahsetmek zor iş...
Sizi dinlemek her zaman bir keyif verdi bana, bazen gülümseyerek, bazen düşünerek bir yerlere gittim hep. Bazen hayal âlemine bazen de gerçek dünyamızda bir tura... Peki, nasıl bir çocuktunuz? Çocukken de müzikle ilgilenir miydiniz?
Çok yaramaz, haylaz, ele avuca sığmaz bir çocukmuşum. Çocukluk resimlerime bakınca ben görüyorum onu. Ben müziğin içine doğdum. İlgilenip ilgilenmeme gibi bir seçeneğim bile yoktu. Her gece gitarla şarkı söyleyen hippivari bir ailem vardı. Uyumazsam babam gitar, annem tencere çalarmış. Uyuyarak onları biraz rahat bırakayım diye mutfakta grup kurmuşlar yani (gülüyor). Ben de gitarı ilk elime aldığımda herhalde bunu çalmak lazım, herkes öyle yaptığına göre diye düşündüm, çalabilir miyim bile demedim: Doğal bir davranıştı...
Sanatçı olmak istediğinize nasıl karar verdiniz? Bu yönde nasıl adımlar attınız?
Karar anı yok, hayatta neye karar verdiğimi zannettiysem hayat bana nanik yapıyor. Ben, bir akışın buraya getirdiği birisiyim. Kendimi ve hayatı kararlı köşelerden çok akan bir nehir gibi görüyorum. Boğaziçi Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü okurken gruplar kurdum; Roxy müzik yarışmasına girdim. Ancak profesyonel olarak müziğe başlamam bunlarla olmadı. Saçma ama bir reklamla oldu!
Türkiye’deki müzik dünyasını ve Türkiye’de sanatçı olmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Geçenlerde bir yazı yazdım: “Burada müzik kurudu mu?” diye. Güzel şarkı duymanın verdiği yokluk ve endişe içindeyim. Belki yazılamıyor bu dönem diye düşünüyordum ki... Duman ve Mirkelam bana ilaç gibi geldiler. ‘Denemekten kendi olmaktan korkmayan, söyleyecek lafı olanlar hâlâ var’ diye düşündüm.
Tanıdığımız güzel şarkılarınızdan bahsetmek isterim: şarkılarınızı yazarken en çok size neler ilham veriyor?
Hayat ilham dolu, çoğu şey diyalogdan çıkıyor. Okuduklarımdan, şahit olduklarımdan, duygularımın ayarlarıyla oynayabilen insanları kurcamalarından... Başka birisinin çok güzel bir şey yapmasının rüzgârıyla bile uçulur. Yeter ki sen gözlerini, duyularını dört aç.
Kendinize örnek aldığınız bir sanatçı var mı? Türk sanatçılardan en çok kimlerin müziğini kendinize yakın buluyorsunuz?
Kimseyi kendime örnek almadım. Çocukken odamda iki ikon gezinirdi duvar posterlerimde: biri Madonna, biri Jim Morrison; ama sonra kendimi duydum, kimseye benzetemedim, hiç kimseye doğru çekiştiremedim. “Bildiği yolda gitsin” dedim; ama yukarıda dediğim gibi kendi şarkısını yazıp; bize derdini güzel anlatan güzel melodinin ölmediğini bize hatırlatan herkesi ruh kardeşim olarak görüyorum. Onlarla beslenip, ilham alıyorum. Tavrını koyan herkesin hayranıyım.
Bir konserinizde atılan tweet’lerden oluşturduğunuz şarkıdan çok etkilenmiştim. Hemen hızlıca bir şarkı oluştu, bütün gece de dilimizden düşmedi. Ustalıkla kullandığınız kafiyeli ve sesteş kelimeler var; şarkılarınızda bunları bilerek mi seçiyorsunuz yoksa o konserdeki gibi içinizden o an nasıl geçiyorsa öyle mi doğuyor şarkılar?
En severek ve kolay yaptığım şey emprovize şarkı yazmak. Keşke sadece uydurarak şarkı söylediğim bir konser olsa...
Aslında harika bir fikir!
Böyle bir hayalim var, madem bunu yapabiliyorum diye bir iddiam var; o halde hodri meydan küçük bir klüpte seyircilerden laflar, cümleler alarak besteler yapsak; sahnede grupça herkesle söylesek ve sonra hemencecik o geceyi unutsak harika olmaz mı?
Böyle bir geceniz olursa; mutlaka gelmek, sizi dinlemek ve birlikte yaratmak isterim. Peki, sizin en sevdiğiniz şarkınız hangisi? Bunun nedeni nedir, özel bir anısı var mıdır?
Öyle bir şarkım yok; henüz yazacağım şarkı diyelim.
‘Ben Buraya Çıplak Geldim’ albümünde önceki albümlere göre çocuksu bir tarzdan daha çok kadınsı bir çizginiz olduğunu düşünüyorum. Siz de çizginizi değiştirdiğinizi düşünüyor musunuz? ‘Sana Kek Yaptım’dan ‘Casablanca’da Yağmur Var’a sizce dinleyici kitleniz de değişti mi?
Onlar da benimle büyüyor, değişmemek mümkün değil; ama çocuklarla aramdaki köprü hâlâ ayakta ve güçlü.
ÖZGÜR KIZ’IN MODA DÜNYASI
‘Özgür kız’ olarak karşımıza çıktınız. Giyim tarzınız, şarkı sözleriniz ile aslında bu özgür imajınız hiç silinmedi. Yaratıcı kıyafetleri nasıl buluyorsunuz? Nerelerden alışveriş yapıyorsunuz?
İlk baştan beri giydiğim şeyi benim içimin dışa vurumu olarak yorumladım. Annem modacılık yaptı; o da çok zevklidir. Beraber dünyayı gezip bir şeyler topluyoruz. Sonra fazla düşünmeden son 10 dakikada onlardan o anki hissimde göre bir kombinasyon yapıyorum. Planlı giyinemem; çünkü ruh halim sık değişiyor. Mesela boğazlı siyah kazağa bayılırım; ama bariz bir şekilde davranışlarımı, duruşumu değiştiriyor. Eğer kendimi rahat hissetmek ve bir toplantıda etki yaratmak istiyorsam kesinlikle şık; ama rahatsız şeyler giymem. Orada performans göstereceksem ruhum rahat olmalı. Her şey küpem bile beni yansıtmalı.
Tanju Babacan ile çalıştığınızı biliyorum; ama bu tasarımların içinde sizin de yaratıcılığınızın olduğunu düşünüyorum. Kıyafetlerinizin tasarımında sizin de katkılarınız oluyor mu yoksa kendinize uygun bulduğunuz tasarımcıların zevklerine tamamen güvenir misiniz?
Tanju’yla beraber Nil Harikalar Dünyası’nda masalı yazıyoruz kıyafetlerle. İnanılmaz eğlenceli onunla çalışmak. Yeni fikirlerimiz var, yapıyoruz. Çok yetenekli biri. İyi ki bir gün arabayı durdurup dükkanına girmişim!
Sanatçı olduğunuz gibi aynı zamanda iş kadınısınız… Nil’in İşleri’nden biraz bahsedebilir misiniz?
‘Nil’in İşleri’ yeni kurduğumuz stüdyo. Bir nevi müzik kutusu. Herkese kapımız açık, bizimle çalışmak, jingle yapmak, şarkı yapmak isteyen insanların buluşma noktası. Gel, içindeki müziği kap gel tekkesi. Bir anda her günü değişik insanlarla doldu. Sabah güzel bir kız keman çalıyor, sonra kardeşim girip ukalele çalıyor üstüne. Gelen müşteriler buranın çok güzel enerjisi diyorlar, kalkıp gidemiyorlar. İnşallah böyle çoğalarak gider. Güzel müzikler çıkarır. Orası benim müzik mutfağım oldu yani...
Reklam jingle’ları, şarkılarınız, konserler derken bir de yazar tarafınız var. Cesur ve duyarlı yazılar yazıyorsunuz. Nil’in Kelebekleri’ni kitap yaptınız, çok beğenildi; bu kitabın ikincisi veya başka bir kitap projesi fikriniz var mı?
Şu an konuştuğum bir yayınevi var. Akıllarına benim bir hikâye yazabileceğim gibi çılgın bir fikir gelmiş. Buluşup konuşuyoruz, bakalım bir hikâye çıkar mı benden.
Güzel şarkılar, yazılar... Neden olmasın. Peki, en büyük hayaliniz nedir?
Kendi gerçeğini bilincinde ve kıymetini bilerek hayatı ve etrafını güzelleştiren, çoğaltan bir şıkı hüzmesi gibi biri olmak.
Çok teşekkür ederim...