Tam on yıl geçti: 27 vatandaşımız sinagog önünde teröre kurban gitmişti

Neve Şalom ve Şişli Beth İsrael Sinagogları’na yönelik bombalı terör saldırısının üzerinden tam on yıl geçti. 15 Kasım 2003’te kaybettiklerimizi acılarını yüreğimizde hissederek anıyoruz

Ester YANNİER Toplum 0 yorum
23 Ekim 2013 Çarşamba

Onlar sadece birer isim değildi,  her birinin bir hikâyesi, ümidi, geleceği vardı…

15 Kasım 2003 terör saldırılarının üzerinden 10 yıl geçse de acısını yüreğimizde hissediyoruz. Saldırıda henüz 20 yaşında iken yaşamını kaybeden Yoel Kohen Ülçer’in annesi Rozi Ülçer, altı ay önce gençlerle başlattığı bir çalışma ile 10. Yıl Anma Töreni’ni özel kılmayı hedefledi. Rozi Ülçer ile yaptıkları çalışmaları konuştuk.

“Hatırlamak ve unutmamak…”

 Gazetemiz sizlere ulaştığında belki de anma töreni gerçekleşmiş olacak… Ancak gazete Çarşamba sabahı eline geçen azınlıktaysanız hemen tanıdıkları da arayın. Akşam, 10 yıldır kalplerinde sönmeyen ateşi taşıyanların yanında olmak, biz de unutmadık, “buradayız” demek için Neve Şalom Sinagogu’na gelin…

2003 yılının 15 Kasım Cumartesi günü sabahın 9:25…  Kimileri bir çocuğun gençliğe adım atışına tanık olmak üzere Neve Şalom, kimileri ise tadilatı tamamlanmış yeni midraşın açılışına katılmak üzere Şişli Bet İsrael Sinagogu’ndaydılar.  Teröristlerin eş zamanlı düzenledikleri bombalı saldırıda 27 kişi yaşamını kaybetti.  Cemaatimiz teröre ikinci kez hedef oluyordu… Sadece yaşamlarını kaybedenlerin ailelerinin değil, artık toplumun genelinin yaşamı da artık eskisi gibi olmayacaktı…

Saldırının 10. yılında acımızı halen yüreğimizde hissediyoruz

O gün Şişli Sinagogu’nun arka giriş kapısında bulunan henüz 20 yaşındaki Yoel Kohen Ülçer de yaşamını kaybedenler arasındaydı. Annesi Rozi Ülçer 10. Yıl Anma Töreni’ni özel kılmak için bir çalışma gerçekleştirdi.

Yaptığınız çalışmadan bahseder misiniz?

6 ay önce 13-33 yaş arası cemaatimizin tüm kurumlarının bünyelerinde faal olan 35 genç Yoel Ülçer Fonu için toplandı. Amacımız saldırının 10. yılında anma gecesini protokoler bir törenin ötesine taşımak.

Her sene 1986 ve 2003 yılında yapılan saldırılarda yaşamlarını kaybedenler tüm kurum temsilcilerinin katılımlarıyla anılıyor. Ama sadece temsilciler geliyor. Görev alanlar değiştikçe, görev süresi tamamlayanlar adeta bu görevden azledilmiş gibi sonraki yıl törene katılmıyorlar.  Bizler bu törenin halkın benimseyerek, hissederek katıldığı gerçek bir anmaya dönüşmesini istedik.

Gençler projeye çok sıcak baktılar. Anma töreninin nasıl yapılması gerektiği hakkında konuştuk, çok güzel Şkirler çıktı. Ortak birkaç tanesini hayata geçirmeyi kararlaştırdık. 200 genç görev aldı.

Çalışmaları, anma öncesi, anma günü ve sonrası olarak üçe ayırdık. Anma öncesinde farkındalık yaratmak amacıyla yapılan çalışmalarda o kadar çok genç görev aldı ki henüz o aşamada bile bir ölçüde amacımıza ulaşmış olduk. Posterlerin hazırlanması, metinlerin düzenlenmesi, kaybettiklerimizin kim olduklarının hatırlanması, bilgilendirilmek…

Evlere broşürlerle beraber üzerlerinde “ineni” yazan mor renk bileklikler gönderildi. Anmak için seçtiğimiz renk MOR. Çünkü mor en ruhani renk ve barışa giden yolu simgeler. 

Ayrıca, acının rengi kırmızı ile umudun rengi mavinin karışımıdır mor. Tüm acımıza rağmen, ümidimizi kaybetmediğimizin göstergesidir.  Dünyada barışa doğru olumlu mesajlar içermesi açısından da uygun bir renk…

Sloganımız “BURADAYIM”

Tanrı, oğlunu kurban etmeye hazır olan Avraam’a seslendi,

-  Neredesin?

- İNENİ, BURADAYIM!

“İneni”; “buradayım” ve “dinliyorum”un ötesinde bir anlam taşır.

Katılmaya her daim hazır oluşu, alçak gönüllülükle ve karşılık beklemeden katkıda bulunmayı anımsatır.

Bizler de ‘buradayım’ diyerek kaybettiklerimizi anmayı bunu görev olarak aldığımızı ve unutturmayacağımız mesajını vermeye çalışıyoruz.

 Anma gününde sinagog girişinde yer alan  sergi daha çok belgesel niteliğini taşıyor. O gün yaşananları, o güne ait fotoğraşarı, gazete kupürlerini içerecek. Yahudi olsun, Müslüman olsun saldırılarda yaşamını yitirenlerin öz geçmişlerinin bulunduğu bir siyah köşe oluşturduk.   Her gelenin kendi adını yazacağı ‘buradayım’ı belirteceği bir mor köşe olacak. Dua sonrasında ise tamamen bembeyaz bir köşede okul çocuklarının barış ve umut temalı resimleri sergilenecek…

Törende tüm konuşmalar ve dualar gençler tarafından okunacak, yine gençlerin hazırladığı bir belgesel gösterilecek.

Dini tören olduğu için sadece dindaşlarımızı ansak da önceki ve sonraki etkinliklerde saldırılarda yaşamlarını kaybeden farklı dinlerin insanlarını da unutmadık…

Tüm bu çalışmalar, kişilerde duyarlı olmak  bilinci yaratmak amacını da taşıyor diyebilir miyiz?

 Toplum olarak sessizliği ve olayları kendi içimizde yaşamayı tercih eden bir toplumuz… Amacım biraz bunun yanlış bir tutum olduğunu göstermek. Kişiler ancak birlikte olduğunda güçlü olur ve güçlükleri aşabilirler…

Değişimin gençlerle yapılabileceğini düşünerek onlara yöneldim. Yetişkinler sadece sözleriyle değil davranışlarıyla çocuklarına örnek oluşturmalılar. Yasef Yahya’nın bir yıl önceki anma duasına, oğlunun gönderdiği bir e -posta sayesinde daha çok katılım sağlanmıştı.  Cemaat üyelerimizden biri, Yahya’nın oğluna gönderdiği  yanıtta ise duaya katılamasa dahi yüreğinin onlarla beraber olduğunu ifade etmişti.  Bu kişinin duygusu her ne kadar doğru olsa da, çocukları onun törene katılmadığını görüyorlar.  Aileler çocuklarıyla belli konuları çok da paylaşamıyorlar ancak aile büyükleri “ben gidiyorum” dediğinde çocuklar da gidilmesi gerektiğini görüyor.

Anma dualarında beni en çok rahatsız eden konulardan biri yaşamlarını kaybedenlerin sadece isimlerinin zikredilmesi. Onlar sadece birer isim değildi, her birinin bir hikâyesi, ümidi, geleceği vardı…

Kişi, başından böyle bir olay geçtiğinde hayatı çok sorguluyor ve anlam vermeye çalışıyor… Dikkatimi çeken bazı noktalara değinmem gerekirse saldırıda 0 ile 85 yaş arasında cemaatimizin bireyleri vefat etti. Ana karnında bir bebek, 8 yaşında bir kız(Anette Rubinstein Talu), üniversiteye yeni başlamış bir delikanlı (Yoel Kohen Ülçer), anne olmaya aday 30’lu yaşlarının başında bir kadın (Berta Özdoğan), daha çocuklarının bar-mitsvalarını dahi görememiş genç bir baba (Avram Varol), çocuklarını evlendirmeye hazırlanan bir baba (Yona Romano) ve 80’lerinde bir anneanne (Anna Rubinstein)… 3 kadın -3 erkek yani toplumun her yaş kesitinden biri, her birimiz oradaydık… Bunun tesadüf olduğuna inanmak çok zor.  Bu tip olayların aslında durup düşünmemiz için birer fırsat olduğunu düşünüyorum.

Yoel Kohen Ülçer Fonu’nun çalışmalarından ve logodan bahseder misiniz?

Fon kurulduğu halde logomuz yoktu. Tam anlamıyla Yoel’i yansıtmasını istiyordum. Bir Kudüs gezisinde yeraltı çarşısında bir sanatçının yapıtını gördüğümde onun logo olabileceğini düşündüm. Kanatları el şeklinde bir birine tutuşmuş iki farklı renk güvercin. Rengin, düşüncen, yaşam tarzın, dinin, ırkın, yaşadığın ülke ne olursa olsun barış içinde yaşanabilir mesajı veren bir logo arıyordum. Çünkü Yoel barış insanıydı, hayali bu idi, tüm düşüncelerinde bunu dile getirirdi.

Genç ölümlerin önemli mesajlar taşıdığına, hayatımızı değiştirmek, olumlu bir adım atmak için olduğuna, kayıpları bu şekilde değerlendirmek gerektiğine inanıyorum. Kişiler böyle bir acı yaşadığında herhangi bir plan program içine giremez sadece yapar… Geçmişe baktığımda bugün yaptıklarımızın Yoel’in bir misyonu olduğunu görebiliyorum. Bizlerin kaynaşması, bakış açımızın değişmesi için bir fırsat yarattı. 20 yaşında bir gençti ve hedeŞ gençlerdi… Olayda en büyük acıyı gençlerin yaşadığına inanıyorum. Kendi yaşıtları ve arkadaşlarının bu şekilde vefat etmesi onlar için büyük bir travma…  Sonraki yıllarda o gençlerle çok güzel kaynaştık… Benim binlerce çocuğum var; ben onların Rozi Ablası’yım, bundan da büyük keyif alıyorum.

Fon, gençlerin kişisel gelişimine katkı sağlamak ve kimlik bilincini pekiştirmek ve bir arada olmalarını sağlamak amacıyla kuruldu. Yurt içi ve yurt dışı geziler ve seminerler düzenledik. Zaman içerisinde çalışmalarımıza katılan gençlerin sayısının öneminin yanı sıra birebir hayatlara dokunabilmenin ayrıcalığını fark ettik.  Kişisel destek de vermeye çalıştık; sonuçta onlar bizim çocuklarımız…

Fonu Yoel başlattı, biz sadece misyonunu sürdürüyoruz; onun izinde sonsuza kadar da ilerlemeye devam edeceğiz.

 


2 Yorum