• Gel de bütün bunları kamuoyundaki önlenemez anti-Semitik reflekse anlat. Wall Street Journal’ı da, Washington Post yazarı David Ignatius’u da bir çırpıda rahatlıkla ‘Yahudi’ ve bunun uzantısı olarak ‘neo-con’ yapıverdiler. (Ignatius Musevi bile değil) En şahanesi de, hiçbir mantığı ve temeli olmamasına karşın ‘Bu yazı neo-con’ların Obama’ya karşı hamlesi’ yorumu ki, ‘Allah başımızdan böyle analistleri eksik etmesin’ dedirten cinsten... Ankara, kızacak bir yer arıyorsa, kolaya kaçıp ‘İşte yine Yahudiler!’ demek yerine Washington’daki dostlarına ‘Allah aşkına ne oluyor?’ diye sormalı. ASLI AYDINTAŞBAŞ - MİLLİYET
“İSRAİL’İN KENDİ TOPRAKLARINDAKİ BAŞKENTİNİN YANI SIRA İKİNCİ BAŞKENTİ WASHİNGTON’DUR.”
Burada, İsrail sorunu bir kilit taşı.
İlişkiler “resmi söylemler” ne olursa olsun, hiç kopmadı.
Fakat...
İsrail’in “düşük profilden” ansızın “kesin ve açık tavra” geçişi ayrı bir analizi gerektiriyor.
Son söz:
“İsrail’in kendi topraklarındaki başkentinin yanı sıra ikinci başkenti Washington’dur.”
Güneri Cıvaoğlu
http://siyaset.milliyet.com.tr/turkiye-uzerinde-bulutlar-/siyaset/ydetay/1779974/default.htm
Hamas ise İsrail ile Filistin Bölgesel Yönetimi arasında 2010'da dondurulan barış görüşmelerinin yeniden başlamasına şiddetle karşı çıkıyor. Haniye, Erdoğan’ın girişimleriyle değiştiği iddia edilen 19 Ekim konuşmasında bunu bir kez daha dile getirdi. İsrail'e karşı her türlü mücadeleyi sürdüreceklerini belirten Haniye, halk ayaklanması, basın kampanyaları ile silahlı, siyasi ve diplomatik mücadele de dahil tüm seçenekleri deneyebileceklerini kaydetti.
Hükümetin barış müzakerelerini engellediğine ilişkin iddiaları ele alırken bütün bu gelişmelerin de göz önünde bulundurulması gerekiyor. Zira gelişmeler, hâlihazırda İran ve Irak'la Suriye nedeniyle, Suudi Arabistan'ın nüfuzu altındaki Sünni güçlerle de Mursi'nin devrilmesi ve Müslüman Kardeşler nedeniyle anlaşmazlık yaşayan Ankara'yı daha da yalnızlaştırabilir. Bölgedeki oturmuş rejimlerin çoğu Müslüman Kardeşler'i tehdit olarak algılıyor.
İsrail Başbakanı Benjamin Netenyahu'nun Mavi Marmara baskını için Washington'un teşvikiyle Ankara'ya resmi özür iletmesinin de henüz olumlu bir yansıması olmadı. Knesset Dışişleri ve Savunma Komitesi Başkanı ve eski Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman 19 Ekim'de yaptığı bir açıklamada Türkiye'nin İsrail ile ilişkileri düzeltmeye niyetli olmadığını söyledi. Lieberman 22 Mart'taki özre ilişkin de Facebook sayfasından şu yorumu yaptı: "Türkiye'den özür dilenmesine hep karşıydım. Bunu özürden önce de sonra da açıkça ifade ettim."
Türkiye-İsrail ilişkilerinin durumu, Ankara'nın Orta Doğu barış sürecinde faal bir rol oynamasını engelliyor ve Türkiye'nin uluslararası basında çıkan haberlerden İsrail'i sorumlu tutması işleri kolaylaştırmıyor. Zira AKP, İsrail'i, başbakan ve bakanları rahatsız eden her bölgesel gelişmeden sorumlu bir güç odağı gibi lanse ediyor.
Hatta Erdoğan Mısır'daki darbenin arkasında İsrail'in olduğunu iddia ederek, bunu açıkça dile getirmişti. Hükümete yönelik iddialar yalansa bile, başbakan ve bakanların düşüncesizce dile getirdikleri benzer yorumlar ve Ankara ile Hamas arasındaki üst düzey ilişkiler bu iddiaları uluslararası kamuoyunun gözünde daha inanılır kılıyor.
Bir başka anlatımla, eğer Ankara, AKP kaynaklarının iddia ettiği gibi uluslararası bir karalama kampanyasıyla karşı karşıyaysa, buna zemin hazırlayan hükümetin kendisidir.
Semih idiz
WSJ ve “Post”ta yayımlanan bu metinlerin Türkiye’deki hakim milliyetçi-muhafazakar kamuoyunun nazarında MİT’i, Fidan’ı ve Erdoğan’ı yıpratıp zayıflatması imkansızdır.
Bilakis güçlendirir.
“Kaynak İsrail, hedef Fidan” diyorlar.
Sadece bu mudur?
Hiç sanmam.
Kaynak da hedef de daha büyük.
Bu operasyonun hedefi, MİT’in ABD ve stratejik müttefiki İsrail’in kritik çıkarları aleyhindeki faaliyetini teşhir ederek, Erdoğan’a karşı bir “karakter suikastı” gerçekleştirmek ve böylece Türkiye Başbakanı’nın Başkan Obama nezdinde varsa kalan kredisi, onu da kullanılmaz hale getirmektir.
Bununla neyin amaçlandığını öğrenmek herhalde MİT’in görevidir.
Adres Obama, hedef Erdoğan’dır.
Kadri Gürsel
http://dunya.milliyet.com.tr/adres-obama-hedef-erdogan/dunya/ydetay/1781140/default.htm
Rehberimiz, Adolf Hitler’in iktidara gelmeden önceki dönemin Almanya’sında sanayileşmeden, kültürel faaliyetlerden bahsediyor. “Alman toplumu” diyor sonra, “dünyanın en medeni toplumlarından biriydi.” Ardından, ilk başta söylediğini hatırlatarak soruyor: “O zaman durup düşünmemiz gerek: Medeniyet nedir?”
“Medeni” bir toplumun parçası sıradan vatandaşın, iktidar tarafından pompalanan nefret propagandasıyla nasıl bir canavara dönüşebileceği insanı hayretten hayrete gark ederken, ikinci soru geliyor: “Totaliter rejim nedir?” Rehberimizin kısa ve öz cevabı, faşizmin evrenselliğini ortaya koyan cinsten: “Uygun görmediği veya beğenmediği istisnasız her şeyi yok etmek üzerine kurulu sistem.”
“Emir kulu” nedir? İnsanlık onuru neye yarar? İnsanlık suçlarında sorumluluk nerede başlar? Toplumsal hafıza neden önemlidir? Soykırım gibi insanın sebep olduğu büyük yıkımlardan sonra adaleti sağlamak ne derece mümkün müdür?
Bunlar, müzeyi gezerken akla üşüşen sayısız sorudan yalnızca birkaçı. Yad Vashem, faşizmin kıskacında kurban edilenleri ve benzer katliamların sorumlularını insanlık vicdanında dünya döndüğü sürece gündemde tutabilmek için faydalanılabilecek bir mekan.
Çünkü yeni acıların yaşanmaması için unutmamak, unutturmamak gerekiyor.
Burcu Karakaş
Bizim sol gelenek, dünyadaki her türlü kötülüğün ABD’den geldiğini düşünür. Bu perspektife İslamcıların bir kesimini de ilave etmek mümkün.
İslam dünyasının asıl şeytanı ise İsrail veya Yahudiler. Her türlü ‘lanetli’ gelişmenin arkasında Yahudileri görmek İslamcılığın amentülerinden birisidir.
2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgali sırasında bir grup değişik görüşlerden insan ‘Doğu Konferansı’ adlı bir inisiyatif kurmuş, ülkemizin doğu ve güney komşularına uzun yolculuklara çıkmıştık. İran, Suriye, Ürdün, Mısır, Lübnan ve Ermenistan’a gitmiş, o ülkelerin aydınlarıyla derinlemesine siyaset ve kültür sohbetleri yapmıştık.
Duraklarımızdan birisinin de İsrail olması gerekiyordu. Yapamadık, çünkü grubumuzdaki bazı İslamcı arkadaşlarımız, İsrail’le zinhar ilişki kurulmasına karşıydılar. Halbuki İsrail’de de barışçı, demokrat, insan haklarını savunan, Filistinlileri sahiplenen geniş bir aydın kesim bulunuyor. En azından onlarla görüşebilirdik.
Oral Çalışlar
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/oral_calislar/abd_erdogana_ofkelenince-1157449
İsrail’in Obama’nın Ortadoğu politikasından rahatsızlığına gelince... İkili ilişkilerdeki gerginlik Amerika’nın Ortadoğu’daki çıkarları açısından söylendiği kadar kötü olmayabilir. Kuşkusuz iki ülkenin askeri işbirliği her iki taraf için de önemli. Fakat bugüne kadar Amerika’nın İsrail’i kayıtsız şartsız desteklemesi hem Amerika’nın bölgenin geri kalanıyla ilişkisini güçleştirdi hem de İsrail’i agresif politikalarına devam etmesi için cesaretlendirdi. Uluslararası kamuoyundan gelen tüm tepkilere rağmen İsrail işgal ettiği topraklarda yerleşke inşasına devam ediyor ve bu Filistin’le kalıcı bir barışın önünü tıkıyor. Filistin’le yaşanan çözümsüzlük bölgedeki radikal İslamcı örgütlerin elini güçlendiren ve istikrarsızlığı körükleyen bir durum. Her ikisi de Amerikan çıkarları açısından tehlikeli. Hiçbir Amerikan başkanı bunları kamuoyu önünde telaffuz edecek kadar korkusuz olmadı ama Obama’nın danışmanlarının kapalı toplantılarda çok cılız bir sesle de olsa İsrail ile ilişkilerin her zaman Amerika’nın çıkarlarına hizmet etmediğini dillendirdikleri söyleniyor.
En yakın müttefikleri İsrail ve Suudi Arabistan’dan yükselen eleştirilere rağmen Obama’nın İran ile angajman politikasından geri adım atmaması belki de Amerika’nın Ortadoğu politikasını dost ve düşman ikileminden kurtarıp daha esnek bir zemine oturtması için önemli bir fırsat. Onlarca yıl İsrail’in saldırgan politikalarına kayıtsız şartsız destek veren, petrol akışının kesintiye uğramaması için Suudi Arabistan gibi ülkelerin hem iç siyasetlerinde hem de Körfez’de izlediği agresif siyaseti onaylayan, İran ile düşmanlığı kutsal bir emir gibi bölge politikasının kalbine oturtan katı, değişmeyen, gelişmeyen bir Amerikan siyaseti yerini bölgede olup bitenlere daha etkili yanıt verebilecek dinamik bir politikaya bırakabilir. Ayaklanmaların her gün yeni dinamikler ürettiği Ortadoğu gibi bir bölgede aksinin bedeli çok yüksek olabilir.
Gönül Tol
Başından beri bu yazılarla ilgili medyada yanlış analiz yapıldığını düşünüyorum. Hükümet yetkilileri de, hükümete yakın medya da, WSJ yazısı çıkar çıkmaz ”İsrail yaptı!” dedi. Oysa İsrail, MİT’in başına ilk geçtiğinde Fidan’a karşı yürüttüğü kampanyadan çoktan vazgeçmiş gibi. ‘Mesele tatlıya bağlandı’ demek biraz ileri olsa da, MİT ve Mossad’ın yeniden ilişki tesis etmesinden anlıyoruz ki, ‘Mesele geride kaldı’. Anladığım kadarıyla İran-ABD yakınlaşmasından son derece rahatsız olan İsrail, şimdilerde Türkiye’yle ilişkileri düzeltmeye bakıyor. Neden ısırsın?
- Gel de bütün bunları kamuoyundaki önlenemez anti-Semitik reflekse anlat. Wall Street Journal’ı da, Washington Post yazarı David Ignatius’u da bir çırpıda rahatlıkla ‘Yahudi’ ve bunun uzantısı olarak ‘neo-con’ yapıverdiler. (Ignatius Musevi bile değil) En şahanesi de, hiçbir mantığı ve temeli olmamasına karşın ‘Bu yazı neo-con’ların Obama’ya karşı hamlesi’ yorumu ki, ‘Allah başımızdan böyle analistleri eksik etmesin’ dedirten cinsten.
- Gerçek şu ki, Hakan Fidan yazılarının çıkış yeri Washington; daha da önemlisi ABD’nin ulusal güvenlik bürokrasisi. Hem WSJ muhabiri Adam Entous, hem de Ignatius, ABD başkentinde savunma ve ulusal güvenlik ağından iyi haber alan isimler. Zaten yazıda bizzat Beyaz Saray yetkilileri ve Amerikalı yetkililerden alıntılar var. Eski ABD büyükelçisi James Jeffrey, doğrudan isim vererek konuşmuş. Haliyle Ankara, kızacak bir yer arıyorsa, kolaya kaçıp ‘İşte yine Yahudiler!’ demek yerine Washington’daki dostlarına ‘Allah aşkına ne oluyor?’ diye sormalı.
- Bu soruya, hamaset ötesinde dürüst bir cevap isterseniz, ben kendi gözlemlediğim tabloyu aktarayım. Gezi olayları, Suriye’deki radikal gruplara destek, Batı’ya sürekli atarlanmalar, Obama’nın devreye girmesine karşın İsrail’le barışamama, Çin füzesi ve NATO’daki diğer sıkıntılar derken, Washington’da bu aralar Türkiye’ye yönelik menfi bir atmosfer var. Tabii Türkiye hâlâ Batı açısından önemli bir müttefik. Ama, ne bileyim, sanki konu Ankara olunca, bir cins yorgunluk, bir bezginlik var...
Aslı Aydıntaşbaş
http://siyaset.milliyet.com.tr/su-hakan-fidan-meselesi/siyaset/ydetay/1781095/default.htm
Üniversite profesörleri John J. Mersheimer ve Stephan Walt’ın “İsrail Lobisi ve ABD’nin Dış Politikası” adlı akademik eseri önemlidir. ABD’deki İsrail lobisinin medya ve think thank’ler, yani zihinler üzerinde çok etkili olduklarını anlatır. Sırf sermaye gücüyle değil... Daha önemlisi, itikaden “Hıristiyan Siyonizmi” denilen fundamentalist çevreler ve “Neo-Con” denilen aşırı Amerikan muhafazakârları İsrail’le kalbi ve zihni bir bağlılık içindedir.
Bu çevrelerle ilişkili kişilerin Fidan’ı “İrancı” göstermeye çalışmaları Fidan’a düşmanlığın arkasında İsrail’in bulunduğu kuşkusuna yol açıyor.
Fidan’ın İsrail karşıtı gösterilmesi onu Türkiye’de yıpratmaz, fakat diplomasi ve istihbarat dünyasında onun ve daha önemlisi Türkiye’nin işini zorlaştırır. Amacın bu olduğu da belli.
İsrail Dışişleri Sözcüsü Yigal Palmor, Fidan aleyhine Washington Post ve Wall Street Journal’da çıkan yazıların kaynağının İsrail olmadığını söyledi. “Türkiye ile ilişkilerimizi düzeltmeye çalışırken niye yapalım” dedi.
Elbette ABD’deki lobiler ve onların etkisiyle veya verdikleri “haber”le yazı yazanlar İsrail kabinesinden emir almıyorlardır. Fakat genel bir tutum beraberliği vardır, ayrıntıda çelişkiler de oluyor.Keşke bütün lobi dünyası ve İsrail’deki Friedman gibi aşırı sağcılar da “Türkiye ile ilişkilerimizi düzeltmek gerekir” diye düşünseler.
Taha Akyol
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/24963035.asp
Salamon Beyin tek başına ve artık yaşamının son zamanlarına vardığını arkadaşım Can Gatenyo’dan duyuyordum. Kuzeni Can Gatenyo’dan bana bir randevü almasını rica ettim ve ziyaretine gittim. Geçmiş güzel günleri andık, “artık dışarı çıkmıyorum” dedi. Yalnızdı evde ve apartman görevlisi ve eşi bakıyorlardı ona. Yalnızlık çekip çekmediğini sordum, “hayır” dedi, “ yalnızlık çekmiyorum, arkadaşlarım var benim.” “Onlar mı geliyorlar” oldu sorum. “Onlar burada” dedi “Kim onlar” dedim, bana kitapları ve plakları gösterdi. “Yazarlar, besteciler, onlar benimle, ben onlarla konuşuyorum.”
Salamon Strumza’yı Mersin Kabristanı’na Musevi hemşerilerimize ayrılan bölüme defnettik. Mersin’de bir zamanlar sinagog varmış, uzun yıllar önce yıkılıp yok edilmişti. Bir haham da yoktu kentte, onu öteki dünyaya dualarıyla uğurlayacak. Çok az kalmış, artık sahipsiz ve kitabelerinin çalındığı Musevi mezarlarının arasına defnettik Salamon Strumza’yı Mersin Kabristanı’nda. Polet yoktu, İsrael’de trafik kazası geçirmiş ve uzun süredir komada yatıyordu.
Grasya gelmişti İsrael’den ve yıllar sonra gördüm onu. Grasya çok güzel resimler yapıyor, öğrenciler yetiştiriyor, resimlerini facebookda izliyor ve beğeniyorum, çok çalışkan, durmadan üretiyor. Can ve Nilüfer Gatenyo “Gattini” adını taşıyan güzel bir Restaurant açtılar Mersin’de. Strumzaların evinden bir aynalı konsol koymuşlar restauranta ve “ben tanıyorum bu konsolu” dedim ve facebooka bir not düştüm. Grasya öyle buldu beni, haberleşiyoruz şimdi facebook üzerinden. Vital’i de arıyordum internette arama motorlarında, bulamıyordum. Geçenlerde buldum, makineler üreten bir firmanın ya yöneticisi ya da sahibi Amerika’da, yazışmaya başladık. Günümüzün iletişim olanaklarıyla yarım yüzyıl önceki dost ailenin, arkadaşım olan çocuklarını buldum, bir elli sene oldu Vito’yu görmeyeli, Türkçeyi unutmamış.
Fazıl Tütüner
http://www.mersinexpress.com/makale/mersinde-strumzalar-vardi-h934.html
http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/10/131024_hakanfidan_emrecaliskan.shtml
http://www.haberx.com/selanikte_yahudi_olmak_yunanistan_yazilari_ii(19,w,14642,162).aspx
http://turkish.ruvr.ru/2013_10_23/MiT-krizi-sonrasi-Turk-gazeteciler-israilde/
http://www.bugun.com.tr/iran-en-iyi-dostumuz-diyen-israil-basbakani-yazisi-835434
http://www.takvim.com.tr/yazarlar/bekirhazar/2013/10/24/ciftci-bankalar
http://www.gercekgundem.com/?p=574242
http://www.trtturk.com.tr/arsiv/5-bolum-kudus-716.html
http://www.pinterest.com/sarahsophia1/what-it-means-to-be-jewish/