23- 24 Ekim tarihlerinde Galatasaray Üniversitesi’nde düzenlenen Holokost eğitimi semineri sırasında, Fransa’nın Göç ve Uyum Dairesi Başkanı Arno Klarsfeld ile görüştük. Hayatlarını Holokost dönemine ait belgeleri ortaya çıkarmaya ve Nazi savaş suçlularını yakalamaya adayan anne ve babası Beate- Serge Klarsfeld gibi, Arno Klarsfeld de Holokost eğitiminin tüm dünyada yaygın hale getirilmesinde ve Holokost’un gelecek nesillere aktarılmasında etkin rol oynuyor.
Paneldeki konuşmanız sırasında Holokost eğitimi, “Türkiye gibi Holokost ’un yaşanmadığı yerlerde verilmelidir” dediniz. Özellikle Holokost’un yaşanmadığı yerler neden bu kadar önemli?
Çünkü Holokost bize çok ciddi dersler veriyor. Bu trajedi aslında Avrupa’yı ve Hıristyan dünyasını ilgilendiriyor. Bu onların dramı. İslam dünyasını, Asya’yı, Afrika’yı ya da Latin Amerika’yı ilgilendirmiyor. Bu eğitim bize, farklı toplumlara karşı nasıl daha hoşgörülü olacağımızın, nasıl daha iyi insan olabileceğimizin yolunu gösteriyor. Bir anlamda onur ve yaşam dersi veriyor. Ayrıca insanları dil, din, ırk, etnik köken, renk veya cinsiyetlerine göre ayırmamamız, etiketlemememiz gerektiğini öğütlüyor. Irkçılığa, antisemitizme son vermeyi amaçlayan bu eğitim, küçük yaştan çocuklara da insanlara karşı hoşgörülü olmayı öğretmemiz gerektiğini gösteriyor. Ayrıca, demokrasinin ne kadar önemli olduğunun altını çiziyor.
‘Nihai çözüm’ Holokost döneminde Yahudi toplumunun ortadan kaldırılması için kullanılmış bir terim. O dönemde ‘nihai çözüm’ anlayışına katılmamakla birlikte mevcut duruma karşı çıkmayanların olduğunu biliyoruz. Bunun için neler diyeceksiniz?
Evet, ‘nihai çözüm’ Holokost zamanında çıkmış ve sık sık kullanılmış bir terim. Ne yazık ki Almanlar her ülkeden destek bulmayı başardılar. Fransa, Romanya, Çekoslovakya Almanya’ya destek veren ülkeler arasındaydı. Öte yandan Danimarka, ülkesinde bulunan Yahudileri korumaya çalıştı. Fakat kriz döneminde, kendini tehlike altında hisseden toplumlar için bu duruma karşı çıkmak çok zordu. O nedenle de yaşananlara karşı çıkmadılar.
Hem 14. yüzyılda hem de 20.yüzyılda Yahudiler toplu şekilde katledildi. Bu iki olayın ortak noktaları var mı?
14. yüzyılda yaşanan da çok büyük bir trajediydi ve o dönem gerçekleşen ölümlerin çoğuna veba neden oldu. Yahudi karşıtları, Avrupa’nın üçte birini ölüme sürükleyen veba için Yahudileri suçlayıp katliamlar yaptı.
20. yüzyılın vebası da ekonomik krizdi. Yahudiler Avrupa’da yabancı sayılabilecek en büyük gruptu. Bu nedenle günah keçisi yine Yahudiler oldu.
Holokost 20. yüzyılın en eğitimli, en kültürlü toplumu tarafından gerçekleştirildi. Bunu nasıl değerlendirebiliriz?
Bu durum propagandanın, özellikle nefret söylemi içerikli propagandanın gücünü gösteriyor. O dönem yapılan propagandalara bakıldığında ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaksınız. En eğitimli toplum olarak bilinen Alman toplumu bile bunlardan etkilenmiş. O nedenle nefret söylemi içerikli propaganda kesinlikle yasaklanmalı ve demokrasi savunulmalı.
İsrail Devleti’nin Yahudiler açısından önemi nedir?
Yahudilere karşı her zaman önyargılar vardı ve çok fazla şiddete maruz kalmışlardı ama belli bir devletleri yoktu. 1948’de İsrail Devleti kurulduktan sonra Yahudiler başları dik, onurlu ve güvenli bir şekilde yaşamaya başladılar. O nedenle özellikle Holokost’ta yaşananlar göz önüne alındığında İsrail Devleti’nin varlığı Yahudiler açısından çok önemli.
Holokost kurbanlarını, listelerdeki herhangi bir isim olmaktan kurtarmak için neler yapılabilir?
Holokost’tu yaşananlar kadar kurbanların ve hayatta kalmayı başaranların hikâyeleri de bizim için oldukça önemli. Özellikle Holokost eğitimi sırasında bu hikâyelerden oldukça faydalanıyoruz. Kurbanlar için yapmamız gereken en önemli şey onların sadece bir isimden ibaret olmadıklarını fark edip, onlara kimliklerini geri kazandırmak olmalı. Listedeki her isim bir bireydi, bir anne, baba, kardeş… Bu kişilerin kim olduğunu, geldikleri yeri, yaşadıkları yerleri, mesleklerini vb. bulup çıkartmalıyız. Eminim aralarında Nobel Barış Ödülü’nü kazanmayı hak edecek kişiler vardır.
Büyükbabanız Auschwitz’de hayatını kaybetmiş. Bunun aileniz üzerindeki etkisi nedir?
Büyükbabam ben doğmadan çok önce öldüğü için elbette onu tanıma fırsatım olmadı ama çocukluğumda hikâyesini hep dinledim. Zaten babam da bana onun adını vererek isminin yaşamasını sağladı. Bu benim için çok büyük bir onur.
Aynı zamanda anne ve babanızın da hayatlarını Holokost’a adamış ve adları- Beate- Serge Klarsfeld- ünlü ‘Nazi avcısı’ olarak geçiyor.
Ailem bu cinayetleri işleyen katilleri sadece adalet için değil aynı zamanda hem insanlık tarihi hem de Holokost’ta kurbanlarına bir kimlik kazandırmak için yapıyor. Bu nedenle yaptıkları iş çok büyük önem taşıyor.
Son olarak, Güney Afrika, Ortadoğu gibi Holokost ile ilgisi olmayan yerlerin halkına kendilerine ait olmayan bir tarihi anlatmak kolay mı? Bunun üstesinden gelmek için neler yapılabilir?
Bu tarih sana ait olmayabilir ama bu olayın içinden alınacak dersler, hepimizi ilgilendiriyor. Daha iyi insan olmak, birbirimize karşı anlayışlı, hoşgörülü ve onurlu olmak hepimizi ilgilendiren şeyler.